Avukatların saldırıya uğramaları genellikle hacizlerde olmaktadır. Haciz ya borçlunun evinde ya da işyerinde uygulanmaktadır. Haciz sırasında borçluların veya yakınlarının tepki göstermesi normal karşılanabilir ancak bu tepkinin saldırı boyutuna ulaşması, yaralama veya ölümle sonuçlanması suçtur ve kabul edilemez.

Haciz esnasında avukatlara karşı işlenen suçların ekonomik, psikolojik ve sosyolojik boyutları üzerinde düşünmek gerekir.

Öncelikle borç ve borçlu kavramları irdelenmelidir.

İlk çağlarda borçlu olmak aynı zamanda suçlu olmakla eşanlamlı görülmekteydi. İlk çağlarda borçlular alacaklılar tarafından köle olarak istihdam edilebiliyor, borçlular parçalanarak alacaklılar arasında pay edilebiliyordu. Ya da borçlular borçlarından ötürü hapsedilebiliyordu.

Tanık, 'vicdan azabı çekiyorum' dedi, itiraf etti Tanık, 'vicdan azabı çekiyorum' dedi, itiraf etti

Borçlular hapishanesine tipik örneği Fleet Borçlular Hapishanesi’dir

Fleet Borçlular Hapishanesi, Fleet/Londra, 1720

İngiltere’deki Fleet Borçlular Hapishanesi, yaklaşık 800 yıl var olduktan sonra, 10 Kasım 1842‘de, bir perşembe günü kapandı.

İngiltere’de büyük toplumsal tartışmalara neden olan, isyanlar ile sürekli gündeme gelen Borçlular Hapishanesi, sonunda, 1842’de, yani bundan yaklaşık 200 yıl önce tarihin derin sayfalarında yerini aldı.

Borçlular Hapishanesi’nin mahkumları, 1780‘de büyük bir ayaklanma çıkardılar ve cezaevini ateşe verdiler. Ayaklanmanın ardından cezaevi büyük hasar gördü,  mahkumlar hapisten kaçtı ve cezaevi kayıtlarının büyük bir bölümü yangın ile yok oldu.

Günümüzün çağdaş toplumlarında borçtan hapis cezası bulunmamaktadır. AİHS Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 4 Nolu Protokol 1. madde "Borç İçin Hapis Yasağı"  kuralı getirmiştir.

Günümüzde borç kapitalist sistemin yarattığı bir olgudur. İnsanlar ya geçim zorluğundan, ya tüketim toplumunun dayatmaları ya da kapitalist rekabet sonucunda borç batağına saplanmaktadırlar.

Çağdaş kapitalist toplumlar borçluya bir suçlu muamelesi yapmazlar aksine borç batağına düşenleri koruyucu tedbirler almaktadırlar. Borçluları korumak için alınan tedbirlerin başında haczedilmezliğin sınırlarını geniş tutmak gelir. Bugün gelişmiş toplumlarda değil gerekli ev eşyaları, belli bir para sınırına kadar özel otomobiller dahi haczedilememektedir.

Bireysel iflas yoluyla tasfiye

Hepsinden önemlisi çağdaş toplumlarda kişiler mezara kadar borçlu yaşamazlar. Borçlarını makul bir sürede ödeyemeyecek durumda olan borçluların mal varlıkları hakim denetimde tasfiye edilerek mal varlıklarının karşılamadığı borçları silinmekte ve kişilere yeni bir hayata başlama imkanı verilmektedir.

Avukatın hukuki şantajı

Bizde ise hala borçlulara suçlu gözüyle bakılmaktadır. Borçlular ve yakınları avukatların yönettiği çağrı merkezlerince hergün tehdit ve taciz edilmektedirler. Son zamanlarda şikayet üzerine mahkemelerin bu taciz ve tehditlere karşı kararlar oluşturduğu görülmektedir.

Son olay, avukat ve icra memurunu yakma girişimi

Borçlu Muzaffer S’nin avukatı anlatıyor

“Muzaffer S. çeklerle ilgili borcu olmadığını anlatmaya çalışsa da, avukatlık bürosuna bağlı Av. Halil Kertik ikna olmamış, fabrikadaki malları haczetmiştir. Haczettiği malları kaldırıp götüreceğini söyleyince Muzaffer S. avukatla anlaşmak zorunda kalmış ve avukatın hazırladığı protokol imza altına alınmıştır. Protokole göre 80.000 TL.’lik çeklere karşılık 17.07.2019 tarihinde 10.000 TL., 26.07.2019 tarihinde ise 102.500 TL. olmak üzere 112.500 TL. (Yüzonikibinbeşyüzlira) ödenmesi konusunda taraflar anlaşmışlardır.”

Borçlu Muzaffer S’nin fabrikasına ilk hacze gidildiğinde bir olay olmuyor. Borçlu protokol uyarınca 17.07.2019 tarihinde ödemesi gereken 10 bin lirayı gecikmeli ödüyor. Bunun üzerine alacaklı avukatları ikinci kez, ilk hacizden 12 gün kadar sonra tekrar borçlunun fabrikasına hacze gidiyorlar. İşte iddia edilen avukatı ve icra memurunu yakma girişimi ikinci kez hacze gidildiğinde meydana geliyor.

Borçlu avukatının anlattığına göre ikinci kez fabrikaya hacze gelen avukat borcu 112.500 lira olarak belirleyen protokolü tanımadığını, 140 bin lira ödemezse hacizli malları kaldıracağını söylüyor.

Ve olaylar başlıyor.

T24’ün haberine göre;

“Sultanbeyli Ahmet Yesevi Polis Merkezi Amirliği'nde ifade veren Avukat Yunus Eryılmaz, geçtiğimiz hafta alacakları için fabrikaya gittiklerinde gergin bir ortamın oluşması üzerine polis çağırdığını söyledi. Olay yerine bir ekip polisin gelmesi ile icra işlemlerine geçildiği sırada fabrika sahibinin çalışanlara 'bana mazot getirin, burayı içindekilerle yakarım' diyerek tehdit ettiğini, çalışanların da ellerinde bidonlarla geldiğini söyleyen Eryılmaz, bu kişilerin bidonlardaki kimyasal maddenin önce etrafa döküldüğünü, ardından da kendi üzerine döktüğünü savundu.”

Alacaklı avukatı anlatıyor

"Polis bu şahıslara müdahale ederken biz de icra memuru ile birlikte olay mahallinden can havliyle çıkmaya çalıştık. Muzaffer S. (Fabrika sahibi) ve İlker K., beni durdurarak ellerindeki sıvı maddeyi üzerime doğru fırlattılar. Polisler şahıslara müdahale ederek olay yerinden kaçmamızı sağladı. Şahıslar bu sıvıları yüzümüze, gözümüze dökerek bizi yakacaklardı. Bu durumdan kaynaklı vücudumda gözle görülür şekilde yaralanmaların olduğunu gördüm" dedi.

Fabrika sahibi kimyasal maddenin tiner olduğunu iddia etti.

Borçlu Muzaffer S anlatıyor

"Tineri gelen kişiler üzerine serpmedim, kendi üzerime serptim. Onlara 'dökün' falan demedim. Kendimi yakıp kurtulayım" dedim.

Muzaffer S tutuklama isteği ile Sulh Ceza hakimliğine sevk ediliyor. Mahkeme adli kontrole serbest bırakıyor. İtiraz üzerine tekrar tutuklanıyor.

Muzaffer S’nin avukatı tutuklama duruşmasında yaptığı savunmada;

“Doktor raporlarına göre yara izleri avukat ve icra memurunun ayaklarında, müvekkilin ise boyun ve sırt bölgelerindedir. Bu durum müvekkilimin kendini yakma girişiminde bulunduğunu gösterir” demiştir.   

Anlatılan doğru ise;

Borçlu hacizli malları kaçırmamış, mallar orda durmaktadır.  Bu durumda avukatın borçluyu “ ya şimdi ödersin 140 bin lira ya da hacizli malları kaldırım diye” tehdit etmesi doğru mu?

Fabrika borçlunun ve çalışanların ekmek teknesi, hacizli mallar belki de fabrikanın devamı için zorunlu mallar. Piyasanın durumu malum, piyasa kötü.

Sonuç olarak hangi iddia doğru olursa olsun ister avukatın iddiası ister borçlu Muzaffer S’nin iddiaları, Muzaffer S ister kendini yakmak istemiş olsun isterse avukat ve icra memurunu sonuç değişmez.

Borçlu Muzaffer S cinnet getirmiştir.

Avukatlar bu durumlarda insanların içinde bulunduğu durumu, psikolojilerini anlamaya çalışmalı, hepsinden önemlisi haksızlık yapmaktan kaçınmalıdırlar.

Av. Rahmi Ofluoğlu