Av. Güneş Gürseler

Gürseler&Tufan

AVUKATLIK BÜROSU

         Yaklaşık yedi yıl önce 16.12.2012 tarihinde yazdığım ve internet ortamında yayımlanan “AVUKAT İNTİHARLARI”(*) başlıklı yazımı şöyle bitiriyordum:

         “Ankara Barosu’na kayıtlı iki avukatın; biri Ankara Adliyesi’nde diğeri kendi bürosunda intiharları onları çevreleyen etkenlerin ne kadar bunaltıcı boyutlara ulaştığını gösteriyor. İki olaydan yola çıkarak genelleme yapılamaz ise de meslektaşlarımızı canlarına kıyacak kadar bunaltan sıkıntıların önemli bir bölümünün mesleğimizden kaynaklandığını kabul etmek gerekir.  Savunma mesleği başka ülkelerdeki gelişiminin aksine ülkemizde geri gidiyor. Sorunlarımızı ve çözümlerini bildiğimiz ve de örgütlü olduğumuz halde uygulamaya sokamıyor, çöküşü engelleyemiyor, hep birlikte düşüyoruz.

         Bakalım bu iki çok üzücü kayıp Türkiye Barolar Birliği ve baroları harekete geçirip bu düşüşü durduracak radikal kararları almalarını sağlayabilecek mi?”

         Geçen yedi yılda üzüntümüz artarak sürdü, sürüyor.  Bir çok arkadaşımızı bu şekilde kaybettik. Tam sayı veremiyoruz çünkü Türkiye Barolar Birliği gerek saldırıya uğrayan gerekse bu şekilde yaşamına son veren arkadaşlarımızın verilerini toplayıp yayınlama uygulamasından uzun yıllar önce vazgeçti.

         Bugün geldiğimiz bu vahim noktada sorumluluğumuzu kabul etmek, özeleştiri yapmak durumundayız. Hukukçular, avukatlar, barolar, Türkiye Barolar Birliği, Adalet Bakanlığı, siyasi iktidarlar, parlamento olarak hepimiz yürüttüğümüz görevler ve taşıdığımız sıfatlar kadar sorumluyuz.

         Hep günü kurtarmaya çalıştık.

         Bu gidişin sonunun kötü olacağını haykıranlara pek kulak vermedik.

         Bu kadar çok “avukat okulu” açmanın yargı sisteminin ortasına binlerce  yalnız ve mutsuz genç atmaktan başka bir işe yaramayacağını görmek istemedik.

         Çözümleri bildiğimiz halde uygulama cesaretini gösteremedik hep başkalarından, siyasi iktidardan bekledik. Uygulayabildiklerimiz engellenince ısrarlı takipçisi olamadık.

         Meslektaşlarımızın intihar haberleri ile neredeyse eş zamanlı olarak  gelen hukuk fakültesi açılış haberleri de  gelecek için umutlu olmamıza izin vermiyor.

         Yasa tasarı taslakları hazırlıyor, yasalaştırmıyoruz.

         “Muhayyel” avukatlık sınavının yasalaşmasını sürekli engelliyoruz. Kazara engelleyemezsek beş yıl, on yıl kaç yıl olursa ertelemenin yollarını arıyoruz. Hukuk fakültelerini  fiilen “avukatlık okulu” durumuna getirdiğimiz için öğrenciliğin avukatlıkta “kazanılmış hak” oluşturduğunu savunabiliyoruz.

         Bir yandan hukuk eğitiminin yetersizliklerini de içeren reform paketlerini sıkça tekrarlıyor, diğer yandan yeni fakülteler açıyoruz.

         Başlatılan hukuk eğitim ve öğretiminin standartlarını belirleme ve bu standartları sağlayamayanların mezunlarını staja almama çalışmasını sonuçlandırıp uygulamaya geçemiyoruz.

         Hukuk fakültelerine yönelik ilginin kolayından ve hızla bir meslek unvanına ulaşma genel amacından kaynaklandığını bildiğimiz halde bu ilgiyi daha da artırmak üzere; genel sağlık sigortası priminin ödenmesinden, staj kredisine, sağlık yardımından “genç ofis” uygulamasına, baro aidatı indiriminden  “cumuk avukatlığı” ve “adli yardım avukatlığı” ücretlerinin artırılmasına kadar ve daha pek çok uygulama başlatıp vaadlerde bulunabiliyoruz. (Buna “yeşil pasaport”u da katabiliriz)

         Ancak yaşananlar gösteriyor ki bu yüzeysellikler sorun çözmüyor, aksine artırıyor. Yakın zamanda çözüleceği de gözükmüyor. Hepimiz çözüm için yapılması gerekenleri bildiğimiz halde  uygulama cesaretini gösteremediğimiz için bugünden ve gelecekten sorumluyuz.(**)

 Mesleğin içinde bulunduğu sıkıntıları  gördüğü halde gene de hukuk fakültesini tercih eden gençler daha öğrenciliklerinden başlayarak yüzmeyi bilmeden suya atlamış gibi çaresiz ve korumasız çabalıyorlar. 

Ne yapılması gerekiyor?

Yıllardır yazıp konuştuklarımı tekrarlamaktan ve sorumluluklarımızı hatırlatmaktan başka elimden gelen yok:

Yönetim sorumluluğu taşıyanların denge arayışları ile bir yere ulaşılamadığını artık görmeleri gerekiyor.  Genel kurullarda alınan kararların örneğin kota uygulanması kararlarının ülke çapında uygulanması sağlanmalı engelleme girişimleri ile hep birlikte mücadele edilmelidir.

Akreditasyon uygulamasında ikinci aşamaya geçildiği gecikmeden ilan edilmelidir.

Meslektaşlarıma önerim ise tek başına mücadele etmemeleridir. Güçlerini birleştirip, gider ortaklığı, işçi avukatlık gibi, cumuk avukatlığı gibi mesleğimize uymayan yöntemlere sapmadan yasamızda tanımlanan ortak çalışma yöntemlerini (avukatlık bürosu, avukatlık ortaklığı) uygulayarak kurumlaşmayı hedeflemeleridir.(***)

         Yaşam ne kadar zor olsa da intihar çözüm değil,  tamamlayıp  Aziz Nesin’in dediği gibi ölüme layık olmalı, hak etmeliyiz:

         “... bu yetmiş yaşımda ben ne istiyorum? İstediğim tek şey var: Ölümü hak etmek... Ölen insanların pek çoğunun ölümü hak ederek öldüklerine inanmıyorum. Ölüm, insanın ulaşabileceği en üst düzey, en yüce, en ulu yer bence. Çünkü yaşamın en olgunluğunda ölüyoruz. Bu yüce, bu ulu, bu en üst düzeydeki yere layık olarak, ölümü hak ederek mi ölüyoruz? Hak edilmesi en zor şey ölümdür. Ben ölünce ölümü hak etmiş olmayı isterim. Ölümü hak etmiş olanlar, yaşamışlardır ama, yaşadıkları yaşamı da hak etmemişlerdir. Ölümlerini hak etmiş olanlar ancak yaşamlarını da hak etmiş, hatta yaşamdan alacaklı kalmış olurlar.” (file:///C:/Users/OEM/Downloads/476-918-1-SM%20(1).pdf) 5.8.2019

(*)          http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=4089

https://t24.com.tr/haber/barolar-birligi-avukat-intiharlarina-karsi-ne-zaman-harekete-gececek,219866

http://www.gurselertufan.av.tr/?s=108

(**)     http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=1321

(***)     http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=10397