Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 25/9/2019 tarihinde, Nihal Uslukol (B. No: 2016/73086) başvurusunda Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

    Başvurucunun ortağı olduğu şirket aleyhine icra takibi başlatılmıştır. Başvurucu; İcra Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) açtığı davada, kesinleşen icra takibi ile satışına karar verilen taşınmazla ilgili satış ilanının usulüne uygun olarak şirkete tebliğ edilmediğini belirterek usulsüz yapılan ihalenin feshi ile ödeme emrinin tebliğine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesini istemiştir.

    Mahkeme davayı süre yönünden reddetmiş; temyiz üzerine hükmü bozan Yargıtay, karar düzeltme talebi üzerine bozma gerekçesini değiştirerek yeniden bozma kararı vermiştir. Bozma kararına uyan Mahkeme 9/12/2015’te davayı esastan reddetmiş, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir. Gerekçeli karar 30/12/2015’te başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu vekili 11/1/2016’da hükmü temyiz etmiştir.

    Yargıtay,  başvurucuya 9/12/2015 tarihinde tefhim edilen (duruşmada yüzüne karşı bildirilen) kararın yasal süre dolduktan sonra 11/1/2016 tarihinde temyiz edildiğini belirterek süre aşımı nedeniyle dilekçenin reddine karar vermiş, karar düzeltme talebi de reddedilmiştir.

    İddialar

    Başvurucu, temyiz talebinin süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

    Mahkemenin Değerlendirmesi

    Başvurucunun şikâyetinin özü temyiz talebinin esasının Yargıtayca incelenmemesine yönelik olduğundan iddia, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

    Başvurucu, yasal süre içinde temyiz talebinde bulunmasına rağmen Yargıtay tarafından talebinin reddedildiğini belirterek kanun yoluna başvuru hakkının engellendiğini iddia etmiştir. Süre yönünden temyiz dilekçesinin reddinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır. Bu müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

    Somut olayda temyiz süresinin ilgili Kanun hükmüne göre tefhim veya tebliğden itibaren on gün olduğu açıktır. Sorun, sürenin hangi durumda tefhim ya da tebliğden başlatılacağından kaynaklanmaktadır. 

AYM’den ‘hak ihlali’ kararı AYM’den ‘hak ihlali’ kararı

    6100 sayılı Kanunun 297. maddesinde belirtilen unsurları taşımayan hükmün geçerli olarak tefhim edilmiş bir hüküm sayılmayacağı, dolayısıyla gerekçeli karar tebliğ edilmeden kanun yoluna başvurma süresinin başlamayacağı açıktır. Bu durum kanun yollarına başvurunun etkililiğinin sağlanması yönünden de gereklidir. Nitekim başvuruya konu ilk derece mahkemesi buna uygun olarak gerekçesi açıklanmadığı için hükme karşı tebliğinden itibaren on gün içerisinde kanun yoluna başvurulabileceğini belirtmiştir. 

    Başvurucunun, ilk derece mahkemesinin kısa ve gerekçeli kararında belirtildiği üzere, istinaf süresinin kararın tebliğinden itibaren işlemeye başlayacağına güvenerek kanun yoluna müracaat etmesinin -mahkemelerin kanun yolunu ve süresini ilgili Kanun ve içtihatlara uygun olarak taraflara doğru gösterme yükümlülüğü altında olduğu dikkate alındığında- makul görülmesi gerekmektedir.

    Temyiz merciinin, temyiz süresinin ilk derece mahkemesi tarafından gerekçesi açıklanmadığı halde tefhimden itibaren başlamasına ilişkin yorumunun öngörülemez nitelikte olup başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu değerlendirilmiştir. Bu nedenle başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

    Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

KARARIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ.