Baba Olduğunu İddia Eden Kişinin Soybağının Reddi Davasını Açma Şartlarına İlişkin Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu Baba Olduğunu İddia Eden Kişinin Soybağının Reddi Davasını Açma Şartlarına İlişkin Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu

Olaylar

İlçe emniyet müdürlüğünde geçici olarak görevlendirilen başvurucu, görevlendirmesinin sonlandırılmasının ardından geçici görevlendirme nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini için valilik makamına dilekçeyle başvurmuştur. Anılan dilekçede idareye karşı kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan ve somut olaylar gerekçe gösterilmeksizin kullandığı "Hiçbir ihtiyaç, kamu yararı ve hizmet gereği bulunmamasına rağmen görevlendirmem yapılmıştır." şeklindeki ifadeler nedeniyle başvurucu hakkında idare tarafından disiplin soruşturması başlatılmıştır. Soruşturma sonucunda başvurucunun on ay kısa süreli durdurma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle idare mahkemesinde dava açmış; mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Bunun üzerine başvurucu, istinaf talebinde bulunmuştur. Bölge idare mahkemesi ise istinafa konu kararın usul ve hukuka uygun olduğunu belirterek istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir.

İddialar

Başvurucu, idareye vermiş olduğu dilekçede kullandığı ifadeler nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi, belirli kategorilere mensup kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahale ile onların ifadeyi kullanma biçimlerinin kurumsal disiplinle uyumlu, sırrı ifşa etmeyen nitelikte ve dengeli olmasının sağlanması için mesleki hiyerarşi kurallarına uyma yükümlülükleri arasında bir denge sağlanıp sağlanmadığını olayların bütünselliği içinde gözetmektedir.

Kamu hizmetlerinin yürütülmesindeki esas unsur hizmetin düzenli ve sürekli olarak sunulması olup bu bağlamda kurum içi disiplinin hayati bir öneme sahip olduğu tartışmasızdır. Konu güvenlik veya savunma hizmetleri gibi tam kamusal hizmetlerin sunumu olduğunda ise disipline ilişkin hükümlerin -özellikle hiyerarşiyi zedeleyecek açıklamalar bağlamında- daha katı uygulandığı bilinmektedir. Bu kapsamda hiyerarşi ve disiplin içinde bulunan personelin bağlı bulunduğu makama sunduğu dilekçede belli usullere uygunluğun aranmasının ve bunların dayandırıldığı disiplin yaptırımlarının bulunmasının demokratik toplum düzeninde gerekli olmadığı söylenemez. Ancak dilekçedeki üslubun kurum içi disipline zarar verip vermediği değerlendirilirken de hassas davranılması ve personelin dilekçe hakkının orantısız bir biçimde kısıtlanmasına imkân verilmemesi gerekmektedir.

Başvurucu dilekçesinde, geçici görevlendirme işleminden dolayı uğradığı zararları açıklamış ve görevlendirmesinin hukuka aykırılığını "ihtiyaç, kamu yararı ve hizmet gereği" gibi unsurlar üzerinden ele almıştır. Başvurucu anılan ifadeleri kullanma maksadının ise tazminat talebini gerekçelendirmekten ibaret olduğunu belirtmiştir. Gerçekten de başvurucu, kullandığı ifadelerle tazminat istemine bir gerekçe oluşturmuş ancak ifadelerinin idari bir işlemle ilgili olması nedeniyle asli amacı olmasa dahi sonuç itibarıyla amirlerinin işlemini hukuka aykırılık üzerinden eleştirir bir pozisyona düşmüştür. Ancak bahse konu nitelemenin tek başına ilgili eylemi bir disiplin cezasına bağlaması da mümkün değildir.

Kamu görevlisinin yaptığı herhangi bir açıklamanın idare üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesinde zaman faktörü önemli bir etkendir. Zira görev esnasında yapılacak bir ifade açıklamasının başta görevin icrasını imkânsızlaştırma riski olmak üzere birtakım olumsuz sonuçlara yol açması olası iken görev tamamlandıktan sonra böyle bir tehlikenin varlığından söz edilemez. Somut olayda ise idareye müracaatın geçici görevlendirmenin ifasından sonra gerçekleştirildiği gözönüne alındığında kullanılan ifadelerin idarenin süreklilik fonksiyonunu olumsuz yönde etkilediğini söylemek mümkün değildir.

Başvuruda, değerlendirilmesi gereken bir diğer husus ise ifade açıklamasının hangi mecrada yapıldığı meselesidir. Somut olayda başvurucu, valiliğe hitaben yazdığı dilekçe ile cezaya konu ifadeleri kullanmış ancak ilgili ifadeleri farklı alanlarda da tekrarladığına ilişkin herhangi bir bilgi veya belgeye başvuru dosyasında rastlanmamıştır. Buna göre başvurucunun ifade açıklamasını müracaat dilekçesiyle sınırlı tutarak yalnızca ilgili idari birime yönelttiği görülmekte olup bunun ötesinde görüşlerini çalıştığı kurumda bilinir kılmaya çalıştığı, bir başka deyişle alenileştirme amacıyla sarf ettiği söylenemez. Bununla birlikte aleniyet değerlendirmesinde idarenin soruşturmaya özgülediği gizlilik tedbirlerinin incelenmesinde de fayda bulunmaktadır. Soruşturmaya ilişkin belgelerin incelenmesinden idarenin başvurucuyla yapılan yazışmaları "gizli" ibaresiyle, geriye kalan çok sayıda evrakı ise herhangi bir ibare olmaksızın düzenlediği ve soruşturmayı bir bütün hâlinde gizlemeye gerek duymadığı görülmektedir. Bu durum ise kullanılan ifadelerin kurum içi disipline yönelik ciddi bir tehdit unsuru olarak değerlendirmediğine karine teşkil etmektedir.

Sonuç olarak mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğü karşısında mesleki hiyerarşi kurallarına uyma yükümlülüklerinin yerine getirilmesindeki üstün yararı gösterebilmiş değildir. Mahkemece başvuruya konu şikâyete olayın bütünlüğü içinde bakılmamış; somut olayın kendi şartlarının neler olduğu, kullanılan ifadelerin niteliği, başvurucunun beyan tarzı, beyanın muhtemel sonuçları ve varsa kamu hizmetine veya kamu kurumunun disiplinine etkileri gözönünde bulundurulmamıştır. Başvurucunun sözlerinin olayın bağlamından ve somut ifade açıklamasının bütünlüğünden kopartılarak ele alınması suretiyle ortaya konan gerekçenin ilgili ve yeterli kabul edilmesi mümkün değildir. Ayrıca başvurucunun kullandığı ifadeler nedeniyle kısa süreli durdurma cezası ile cezalandırılmasının demokratik toplumda gerekli olduğu da değerlendirilmemiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

https://www.anayasa.gov.tr/