Olaylar

Başvurucular; Gezi Parkı olaylarının yaşandığı dönemde Eskişehir’de yapılan gösterilerde (2/6/2013) sivil vatandaşların ve kolluk görevlilerinin müdahalesi sonucu beyin kanaması geçiren, kaldırıldığı hastanede alındığı yoğun bakım ünitesinde hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın ebeveyni ve kardeşleridir. Olayla ilgili soruşturma ve kovuşturmalar yapılmış, kamu davası açılmış, konuyla ilgili Anayasa Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurular gerçekleştirilmiştir. Dava devam ederken yapılan bu başvurularda AİHM iç hukuk yollarının, Anayasa Mahkemesi ise başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir.

Ağır ceza mahkemesinde yürütülen yargılama ve temyiz sürecinin sonunda başvurucuların yakınının ölümüne neden olan sanıklar hakkında hapis cezalarına hükmedilmiştir. Ağır ceza mahkemesi sanık polis memuru H.E.nin ise kamu görevlisi olarak sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle silahtan sayılan copla kasten yaralama suçundan 7 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasını geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Başvurucular HAGB kararına itiraz etmiştir. Ağır ceza mahkemesi dosya üzerinden yaptığı incelemede HAGB'ye karar verilebilmesi için gerekli yasal koşulların oluştuğu gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.

Olayla ilgili tam yargı davası sonucunda ise başvuruculara maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmiş ve hükmedilen toplam tutar yasal faiziyle birlikte başvuruculara ödenmiştir.

İddialar

Başvurucular, gösteriye katılan yakınlarının kolluk görevlileri ve sivil vatandaşlar tarafından darbedilerek öldürülmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Hukuki Yararı Bulunanlara Davanın İhbar Edilmemesi Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edilmesi Hukuki Yararı Bulunanlara Davanın İhbar Edilmemesi Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edilmesi

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa'nın 17. maddesi, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı güç kullanımını yasaklamamaktadır. Sınırları belli durumlarda ve mevzuata uygun olarak sadece kaçınılmaz hâllerde aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ancak kişinin kendi davranışından dolayı güce başvurmak kesinlikle zorunlu bir hâle gelmedikçe bu güç kullanımı prensip olarak kötü muamele yasağını ihlal edecektir.

Somut olayda kamu görevlisi olup güç kullanma konusunda ilgili yasalar çerçevesinde yetkisi ve görevi bulunan polis memuru, memuriyet görevinin kendisine sağladığı otoriteyi açıkça kötüye kullanmıştır. Polis memuru, kanunlar ve kurallar ile belirlenmiş güç kullanma ile ilgili görevini yerine getirirken amacından tamamen sapmıştır. Nitekim derece mahkemesi de polis memurunun sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanarak kasten yaralama suçunu işlediğine karar vermiştir. Oysa kolluk görevlileri, görevlerini yerine getirirken her koşul altında vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı gibi temel haklara ve özellikle insan haysiyetine saygı göstermek ve bunları korumak zorundadır.

Anayasa Mahkemesinden önceki yetkili yargısal mercilerin polis memurunun cezalandırılmasına karar vermesiyle öz olarak kötü muamele yasağının somut olayda ihlal edildiğine karar vermiş oldukları anlaşılmaktadır. Öte yandan kötü muamele yapmamaya ilişkin negatif yükümlülüğün ihlal edildiğine karar verilmiş ise de sorumlu polis memuruna verilen cezaya ilişkin HAGB ile birlikte olaydaki mağduriyetin giderilip giderilmediği ve söz konusu uygulamanın benzer olayları önlemedeki caydırıcılığı belirlenmelidir.

Anayasa Mahkemesine göre cezai yaptırımları düzenleyen kuralların -önleme ve iyileştirme amaçlarına uygun olarak- ölçülü, adil ve orantılı olması gerekmektedir. Orantılılık ilkesi, mağdurun korunması ile failin cezalandırılması arasında makul bir ilişki olmasını gerektirir. HAGB kararı verilmesiyle kötü muamele teşkil eden suça karşılık belirlenen yaptırımın yerine getirilmesi geriye bırakılmaktadır. Bu kararla aynı zamanda kötü muamele faili, belirlenen deneme süresi içinde başka bir kasıtlı suç işlememesi hâlinde kötü muamele teşkil eden fiiline karşılık olarak hiçbir yaptırımla karşı karşıya kalmamış olmaktadır. Hatta söz konusu süre sonunda hakkında açılan kamu davasının düşmesine dahi karar verilmesi söz konusu olmaktadır. Bu nedenle HAGB kararı verilmesi ile birlikte kötü muamelenin bir cezai yaptırıma bağlanması gereken ilgili süreç, kötü muamele faillerinin cezadan tamamen muaf tutulmalarıyla sonuçlanabilmektedir. Dolayısıyla HAGB müessesesi, cezasızlığa yol açması nedeniyle benzer türdeki ihlalleri önlemedeki caydırıcılığı sağlayamamaktadır.

Bu itibarla yetkili mercilerin bu türden fiillere ilişkin yaptırımları belirlerken takdir haklarını kötü muamele fiilinin sonuçlarını hafifletmek için kullanmamaları gerektiği ifade edilmelidir. Kötü muamele yasağı kapsamındaki yaptırımlara ilişkin bu türden bazı uygulamalar, benzer ihlalleri gerçekleştiren kamu görevlilerinin cezasız kalmalarına ya da gerektiği gibi cezalandırılmamalarına yol açarak benzer fiillerin önlenmesinde caydırıcılığı sağlayamadığı için bu tür ihlalleri önlemeye ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünü zedelemektedir. Kötü muamele olaylarında HAGB kurumunun uygulanıp uygulanamayacağı değerlendirilirken sadece HAGB'ye karar verilebilmesi için gerekli yasal koşulların oluşup oluşmadığına bakılmayıp kötü muameleye karşılık verilen cezaların açıklanmalarının geri bırakılmasıyla benzer olayların önlenmesi için caydırıcılığın sağlanmadığının, bu durumun aynı zamanda kötü muamele mağdurlarının mağduriyetlerinin adli bir tatmin sağlanarak giderilmesine bir katkı sunmadığının gözetilmesi gerekir.

HAGB kararı verilmesi, kötü muamele fiillerine karışan kamu görevlilerine hoşgörüyle yaklaşıldığı izlenimini uyandırmaktadır. Bu durum ise bu tür fiillere eğilimli görevlileri cesaretlendirebilecektir. Öte yandan somut olayda polis memurunun sabit görülen suçundan dolayı disiplin yönünden bir soruşturmaya tabi kılınmaması da ceza muhakemesinde HAGB kararı verilmiş olması nedeniyle oluşan cezasızlığın etkisini daha da ağırlaştırmaktadır. Ayrıca HAGB kararı verilmesiyle failin kasten işlediği kötü muamele teşkil eden suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetinin bir kanuni sonucu olarak memuriyet gibi belli haklardan yoksun kılınması da söz konusu olmamıştır.

Tüm bu hususlar, kötü muamelenin hoş görülmediği inancının zayıflamasına yol açmaktadır. Bu tür uygulamalar özelde mağdurlarda, genelde ise kamuoyunda mahkemeler ile yetkili makamların bireyleri kötü muameleye karşı koruma amacıyla yerine getirmeleri gereken ve bu nedenle de kritik bir önemi olan rollerini yerine getirmemeleri nedeniyle kamu görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak bireylerin haklarını istismar etmelerinin mümkün olabildiği bir ortamın oluştuğu intibasını yaratmakta; hukuk devleti ile adalete olan güven ve inancı açıkça zedelemektedir.

Kötü muamele failine verilen cezanın açıklanmaması, aynı nedenlerle olaydaki mağduriyetin giderildiğini söyleyebilmeyi mümkün kılmamaktadır. Failin herhangi bir disiplin yaptırımıyla karşı karşıya kalmamış olması da aynı zamanda failin sorumluluğunun ortaya konması ve durumun bu bağlamda düzeltilmesi gereğinin sergilenmesi bakımından başka bir eksiklik oluşturmuştur.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle eziyet yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir.

https://www.anayasa.gov.tr/tr