Olaylar

Adli Görüşme Odalarında Gerçekleştirilecek İş ve İşlemlerde İzlenecek Usulü Düzenleyen Kuralın İptali Adli Görüşme Odalarında Gerçekleştirilecek İş ve İşlemlerde İzlenecek Usulü Düzenleyen Kuralın İptali

2016 yılında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesi bağlamında yoğun tartışmalar yaşanmış ve bu tartışmaların sonucunda anayasa değişikliği taslağı hazırlanmıştır. Taslak metinde en fazla dikkati çeken ve kamuoyunun yoğun gündem maddesini oluşturan kısım, hükûmet sistemi değişikliğine ilişkin maddeler olmuştur. Söz konusu taslak ile başbakanlık makamının kaldırılması ile birlikte Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetki tanımları tekrar düzenlenmiş, yeni sistemin adı "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" olarak ifade edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca kabul edilen 6771 sayılı Kanun, 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun hükümleri gereğince 16/4/2017 tarihinde halkoyuna sunulmuştur.

Türk Dişhekimleri Birliğinin (TDB) de aralarında olduğu bazı meslek kuruluşları 24/3/2017 tarihinde ortak bir basın açıklaması yapmıştır. Olayların yaşandığı tarihte TDB yönetim kurulu başkanı olan başvurucu da bir konuşma yaparak görüşlerini paylaşmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığı İdari Yaptırım Bürosunun kararıyla başvurucu hakkında 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucu söz konusu idari para cezasına itiraz etmiş, itirazı inceleyen sulh ceza hâkimliği başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir.

İddialar

Başvurucu; yaptığı basın duyurusunda açıkladığı görüşleri nedeniyle hakkında idari para cezası uygulanmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucu hakkındaki idari para cezası başsavcılığın kararına göre 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Kanunu'nun 35. maddesine atıfla, itirazı inceleyen sulh ceza hâkimliğinin kararına göre ise 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 156. maddesine atıfla 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre tesis edilmiştir. Bu kapsamda somut olayda ilgili kanun maddeleri esas alınarak ve 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine dayanılarak yapılan müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığı değerlendirilmiştir.

5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince bir idari yaptırım kararının uygulanabilmesi için daha önceden ilan edilmiş bir emrin varlığı ve kişilerin bu emre aykırı davranışlarının tespiti gerekir. Başsavcılığın atıfta bulunduğu 3224 sayılı Kanun'da 5326 sayılı Kanun'a atıfta bulunulmadığı gibi daha önceden ilan edilmiş bir emir de bulunmamaktadır.

Sulh ceza hâkimliğinin kararına bakıldığında ise başvurucunun cezalandırılma gerekçesi olarak 298 sayılı Kanun'un 156. maddesinde yer alan "sair propaganda" hükmü esas alınmıştır. İdari para cezasına ilişkin kararda başvurucunun basın açıklaması şeklinde gerçekleşen eylemi sair propaganda kapsamında değerlendirilmiştir. Bu noktada incelenmesi gereken husus başvurucunun basın açıklamasının 298 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir.

Türk seçim hukukunda seçim propaganda sürecinin esasları da 298 sayılı Kanun’un 49. ve 66. maddeleri arasında detaylı bir biçimde sayılmıştır. Buna karşın Kanun'da propagandanın ne olduğuna dair bir tanıma yer verilmemiştir. Yine propagandanın kimler tarafından gerçekleştirileceğine dair bir belirleme Kanun'da mevcut değildir. Yalnızca 298 sayılı Kanun'un 49. maddesinin gerekçesinde "propagandanın siyasi partilere ve bağımsız adaylara taalluk eyliyen süreleri" denilmek suretiyle açıklayıcı olmasa da kişi yönünden bir sınırlama çizildiği görülmektedir. Bu kapsamda gerek seçimlerin temel özellikleri gerekse de propaganda faaliyetlerinin amaçları gözönüne alındığında söz konusu düzenlemelerin genel anlamıyla siyasi partiler ve adaylara yönelik olduğu anlaşılmıştır. Buna karşın siyasi parti temsilcisi ya da adaylık statüsü olmayan başvurucu tarafından yapılan açıklama başsavcılık ve derece mahkemesince kabahat olarak değerlendirilmiştir. Kaldı ki 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince usulüne uygun olarak verilmiş bir emre aykırılığın cezalandırılabilmesi ancak ilgili kanunda açık hüküm bulunması hâlinde söz konusu olabilir. Ancak bu hususa yönelik olarak ne başsavcılıkça ne de sulh ceza hâkimliğince yapılmış bir tespit söz konusudur.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

https://www.anayasa.gov.tr/