Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 25/12/2018 tarihinde, Semra Başaran (B. No: 2015/3309) başvurusunda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucunun eşinin (H.B.) yönetim kurulu üyesi ve genel müdürü olduğu özel banka, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) devredilmiştir. TMSF tarafından bankanın yönetiminde görev yapan kişiler yanında eşlerinin ve çocuklarının mal varlığına da elkoyma tedbirinin uygulanması talep edilmiştir. Sulh Ceza Mahkemesi talebi kabul ederek başvurucunun da aralarında olduğu bu kişilerin mal varlığı hakkında tedbir uygulanmasına karar vermiştir. Başvurucunun eşi H.B., yürütülen ceza soruşturması kapsamında adli para cezası ve hapis cezası almış, mahkûmiyet hükmü Yargıtay’da onanmıştır.

Fon Kurulunun 24/12/2003 tarihli kararı gereğince TMSF tarafından 27/1/2004 tarihinde başvurucuya ödemeye çağrı mektubu gönderilmiştir. Başvurucu bu işlemlerin iptali istemiyle 27/9/2007 tarihinde TMSF aleyhine İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme davanın reddine karar vermiştir.

Temyiz edilen hüküm Fon Kurulu kararı yönünden onanmış, ödemeye çağrı mektubu yönünden ise bozulmuştur. İdare Mahkemesi ödemeye çağrı mektubuna ilişkin dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. TMSF tarafından temyiz edilen hüküm Danıştay tarafından onanmış, karar düzeltme istemi de reddedilmiştir.

TMSF 11/10/2013 tarihli yazıyla başvurucu hakkında Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre başlattığı takibin Fon Kurulunca 3/10/2013 tarihinde sona erdirilmesine ve bu takip kapsamındaki hacizlerin kaldırılmasına karar vermiştir.

Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden diğer yargılamada ise başvurucu 12/9/2014 tarihinde tedbir kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Mahkeme, 12/11/2014 tarihinde başvurucunun eşi hakkında verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği ve zararın ödenmediği gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir. Başvurucu bu karara karşı yaptığı itirazın reddedilmesi üzerine bireysel başvuruda bulunmuştur.

İddialar

Başvurucu, faaliyet izni kaldırılan bir bankanın yöneticisi olan eşiyle ilgili yürütülen ceza soruşturması sırasında kendisinin de mal varlığına elkoyma tedbiri uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Başvurucunun geçici bir süreyle de olsa fiilen el koyma suretiyle mülkünden yoksun bırakılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.

Başvuruya konu olayda elkoyma tedbirinin uygulanmasının bankacılık sistemi kullanılarak işlenen suçlardan elde edilen gelirlerin ve mal varlığının muhtemel bir müsaderesinin (zor alım) güvence altına alınmasını sağlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğu kuşkusuzdur.

Somut olayda taşınmazlara fiilen el konulmayıp yalnızca sicile şerh konulmakla en uygun aracın seçilmiş olduğu dikkate alındığında müdahalenin gerekli olmadığı söylenemez. Dolayısıyla derece mahkemelerinin tedbire yönelik kararları keyfî veya öngörülemez değildir.

Öte yandan ekonomik hayatın devamı bakımından büyük önem taşıyan bankacılık sisteminde yolsuzlukların önlenmesi ve azaltılması çerçevesinde söz konusu tedbirlerin uygulanması bakımından kamu makamlarının belirli bir takdir yetkisinin mevcut olduğuna dikkat çekmek gerekir.

Başvurucununygulanan tedbire karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının kendisine tanınmadığı yönünde bir şikâyeti yoktur. Ayrıca başvurucunun söz konusu tedbirin makul bir süreyi aştığı veya kaçınılmaz olandan fazla bir zarara yol açacak şekilde uzun sürdüğü yönünde açık bir şikâyetinin de bulunmadığı görülmektedir. Bunun yanında derece mahkemelerince elkoyma tedbirinin suça konu maddi menfaat ile sınırlı olarak uygulandığı için açık bir orantısızlık da söz konusu değildir.

Son olarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinin başvurucuya tazminat imkânı sağladığının da göz ardı edilmemesi gerekir. Bu durumda söz konusu müdahalenin, mülkiyet hakkının öngördüğü güvencelerin sağlanması nedeniyle başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir.

Adli Görüşme Odalarında Gerçekleştirilecek İş ve İşlemlerde İzlenecek Usulü Düzenleyen Kuralın İptali Adli Görüşme Odalarında Gerçekleştirilecek İş ve İşlemlerde İzlenecek Usulü Düzenleyen Kuralın İptali

Buna göre başvuruya konu müdahalenin kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengeyi bozmadığı ve ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

KARARIN TAM METNİ