Anayasa Mahkemesi (AYM) ve yerel mahkeme arasındaki tartışmayı; “bireysel başvuru” mekanizmasının tarihsel süreci, neden oluşturulduğu, hangi anayasal ve yasal değişiklikler yapıldığı, uygulama karşılaşılan sorunlar, AYM’de artan iş yükü, değişiklik talepleri ve hukuki görüşler ışığında mercek altına alındı. Türkiye’de AYM’ye bireysel başvuru; kamu gücünün ihlalinden dolayı herhangi bir kişinin mağduriyetinin giderilmesi amacıyla hayata geçirildi. Bir diğer amaç da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) hak ihlalleri nedeniyle açılan davaların sayısını azaltma hedefiydi. 12 Eylül 2010 referandumuyla AYM’ye bireysel başvuru yolu açıldı. Referandumda kabul edilen anayasa değişikliği ile Anayasanın 148. maddesine şu hükümler eklendi:

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla AYM’ye başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”

Milliyet'ten Önder Yılmaz'ın haberine göre; Anayasa değişikliği doğrultusunda AYM’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’da da yapılan değişiklikle bireysel başvuruların usulü, esasları ve nasıl ele alınacağı detaylı şekilde belirlendi. Bireysel başvurunun uygulamaya geçirilmesiyle, kamu gücünü kullanan kişi ve kurumların sebep olduğu hak ihlallerine karşı 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren anayasal yargı denetimi başlatıldı.

285 bin başvuru

23 Eylül 2012 tarihinden, 12 Eylül 2020 tarihine kadar AYM’ye yaklaşık 285 bin başvuru yapıldı. Bunun 243 bini sonuçlandırıldı. AYM incelediği başvurularda 10 binden fazla ihlal kararı verdi. İhlal kararlarının temel hak ve özgürlüklere dağılımına bakıldığında ilk üç sırada yüzde 54’le adil yargılanma hakkı, yüzde 26.7 ile mülkiyet hakkı ve yüzde 5.7 ile ifade özgürlüğü geliyor. Bireysel başvuruların yoğunluğu hem uygulamada yaşanan sıkıntılar hem de AYM’nin iş yükünü artırması ekseninde zaman zaman tartışma konusu oldu. Hatta AYM Başkanı Zühtü Arslan, artan iş yükünü dile getirirken, “Bize yapılan başvuruları dikkate aldığımızda bireysel başvuruların altından kalkma kapasitesine sahip dünyada herhangi bir anayasa mahkemesinin olmadığını rahatlıkla anlarız” ifadelerini kullandı.

8 yıllık tecrübe doğrultusunda AYM, öncelikle emek ve zaman kaybına yol açtığını savunarak “eksiklik bildirimi sisteminin” gözden geçirilmesini, hatta kaldırılmasını istiyor. İkinci olarak önemsiz, fazla zarara uğranmamış bireysel başvuruları daha hızlı şekilde ayıklayabilmek ve AYM’nin zamanını, emeğini daha çok anayasal öneme sahip başvurulara ayırabilmesi için, “tek başına kabul edilemezlik kriterini”, “müstakil, bağımsız bir kriter” olarak benimsenmesini talep ediyor. Son olarak uzun yargılama şikayetlerinin Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulan komisyona devredilmesine yönelik bir değişikliğin yapılması gerekliliğine işaret ediyor.

Uymayan iki örnek

AYM’nin hak ihlali kararlarına karşı yerel mahkemelerin aleyhte tutumları pek karşı karşıya kalınan bir durumu değil. Yerel mahkemelerin AYM’nin verdiği hak ihlali kararlarına uymadığına ilişkin en somut örnek gazeteci Şahin Alpay ve Mehmet Altan davaları. Alpay ve Altan hakkında AYM’nin verdiği hak ihlali kararının ardından, avukatların tahliyeye ilişkin dilekçelerini değerlendiren İstanbul 13. ve 26. Ağır Ceza mahkemeleri heyetleri, iki sanık hakkında da tutukluluğa devam kararı vermişti.

Van depremi sonrası yıkımdan kaynaklanan bir dava sürecinde savcılığın soruşturma izni vermemesi mahkemeye taşınmıştı. Oluşan hak ihlali iddası sonrasında mahkeme, AYM’nin bireysel başvuru sonrası verdiği karara uymayarak, soruşturma izni verilmesinin önünü kapatmıştı.

Yerel Mahkemelerin, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) “hak ihlâli” doğrultusunda verdiği yeniden yargılama kararına uymaması tartışma konusu oldu. Hukukçular konuyu Milliyet’e değerlendirdi.

‘Uymam diyemez’

Hikmet Sami Türk (Eski Adalet Bakanı): "14. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM’nin kararına uymak zorunda. Hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere gönderilen karara, yerel mahkeme “uymam” diyemez. Yerel mahkemenin kararında dayandığı kanun hükmü konuyla ilgisiz. İdari işlemlerle ilgili hükme dayandırıyor. Anayasanın 125. maddesinin 3. fıkrası, yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimiyle ilgili olup, yerindelik şeklinde kullanılamaz. İdari işlemlerle ilgili bu. Asıl uygulanması gereken 2. fıkra. Tespit, ihlal bir mahkeme tarafından kaynaklanmışsa, hükmün ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama için dosya ilk derece mahkemesine gönderilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme AYM’nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde işlem yapar. Mümkünse dosya üzerinden karar verir. Temel hak ve özgürlükler idari kararla ihlal edilmişse o taktir de olabilirdi, ama burada yargı ile ilgili hüküm var. Berberoğlu hakkındaki ihlal yargı kararıyla verilen mahkumiyet kararı. Yargı kararıyla uygulanacak hüküm, AYM’nin Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 50. Maddesinin ikinci fıkrasıdır. Bir de anayasanın 153. maddesinin son fıkrası, AYM kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlaması hükmü var. Bu açık hüküm. Dolayısıyla 14. ağır ceza mahkemesini de bağlar. Yerel mahkeme AYM kararını tanımıyor, bu Anayasa ve AYM kanununa aykırıdır."

‘Katmerli hak ihlali’

Ali Rıza Aydın (AYM eski Raportörü): "AYM hem anayasayı, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini esas alarak ‘hak ihlali vardır’ demiştir. AYM’nin böyle dediği konuda artık yerel mahkemenin ‘hak ihlali yoktur ya da yeniden yargılama müsessini yapmam demesi söz konusu değildir.

Böyle bir şey olamaz. Hak ihlali katlanarak devam ettirilmiş, yerel mahkeme katmerli bir hak ihlaline yol açmıştır. Verdiği karar tamamen bir denetim kararı. Yerel mahkeme AYM’yi denetleyerek, ‘tersi denetimi tanımıyorum, ihlal yok’ demiştir. Kendini denetleyecek mahkemeyi denetlemeye kalkıyor, ‘sen böyle karar veremezsin’ demeye getiriyor. Burada ne hukuk devletinden ne de bağımsız yargı ilkeleri ile evrensel ilkelerin varlığından söz edilemez. Yerel mahkeme görev ve yetki ihlali yapmıştır. Peki bunun gereği nedir?

Hala kanun yolları vardır, savcılığa itiraz hakkı vardır. AYM’ye tekrar başvuru hakkı bile var. Usuller var, usul kapanmış değil. Ama mücadelenin siyasi olarak verilmesi gerçeği ortaya çıkmıştır. Polemik AYM tartışmasının derinleştirilmesinin öte bir şey değil. Davanın özü kaybediliyor."

Ücretli Yıllık İzin Hakkına İlişkin Devletin Yükümlülükleriyle Bağdaşmayan Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu Ücretli Yıllık İzin Hakkına İlişkin Devletin Yükümlülükleriyle Bağdaşmayan Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu

‘Anayasa’yı AYM çiğnedi’

Feti Yıldız (Hukukçu/MHP Anayasa Komisyonu Üyesi): "AYM, bireysel başvuru kabulü için gerekli şart olan bariz kanuna aykırılık veya keyfi uygulama şartlarını göz ardı ederek kendini süper temyiz mahkemesi konumuna getiremez. Yani AYM, Yargıtay üstünde denetim mahkemesi değildir. 6216 Sayıl AYM kuruluş kanununun 49. maddesinin 6. fıkrasında; ‘kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlar bireysel başvuruda incelemez’ der. Temyiz etme sebepleri açısından incelenemez. İhlal kararı verilmesi halinde 6216 Sayılı Kanunun 50. maddesinin birinci fıkrasına göre ihlal kararı verilmesi halinde ise ihlalin sonuçlarının kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilirken, yerindelik denetimi yapamaz. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM’nin hak ihlali kararını yerindelik denetimi olarak gördü. Bu sebeple ‘yapılacak herhangi bir işlem yoktur’ dedi ve reddetti.

Asıl olan şu, AYM karar verirken dedi ki, ‘aldığın mahkumiyet kararını kaldırdım’. Böyle bir yetkisi yok. Yargıtay’ın üstünde ‘ben senin kararını kaldırdım’ diyemez. AYM hak ihlali kararı alırken görev sınırlarını aştı. Aslında yerel mahkeme değil, AYM Anayasa’nın bu özel hükmü görmezden gelerek, Anayasa’yı çiğnedi."