Anayasa Mahkemesi 3.11.2020 tarih ve 2018/4987 numaralı kararıyla, ayrı ayrı yapılan 21 başvuruyu birlikte değerlendirerek, kararları veren 21 İş Mahkemesinin Adil Yargılanma Hakkı’nı ihlal ettiğine karar verdi. 

Kamu kurumları veya bunların hizmet aldığı özel şirketlerde işçi olarak çalışmakta olan başvurucuların, terör örgütü ile iltisaklı olduklarına dair “şüphe” bulunduğunun bildirilmesi üzerine başvurucuların iş akitleri bu bildirim üzerine feshedilmiş, yapılan yargılamada iş mahkemelerinin; “şüphenin fesih için yeterli olduğu, başkaca bir araştırmaya gerek olmadığı” şeklinde özetlenebilecek gerekçelerle davaları reddetmiştir.

Muhtelif mahkemelerin benzer nitelikteki kararlarına karşı yapılan istinaf ve temyiz başvuruları da sonuçsuz kalınca konu bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşınmıştır.

Başvuruculardan birinin vekili olan Av. Abdurrahman Bayramoğlu konuya ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede;

Anayasa Mahkemesinin, işçilerin işveren tarafından terör örgütü ile iltisaklı olarak gösterilmesinin derece mahkemelerince yeterli kabul edilerek esası hakkında herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan işe iade davasını reddetmesi dolayısıyla konuyu adil yargılanma hakkı kapsamında incelediğini,

Anayasa Mahkemesinin; “Mahkemenin, önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde -ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı yolunun teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece mahkeme hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret kalacaktır.” şeklinde ilkesel bir karar verdiğini ifade etmiştir.

Anayasa Mahkemesinin olaya ilişkin somut değerlendirmesinde; “Derece mahkemeleri, adil yargılanma hakkının bir unsuru olan mahkeme hakkı gereği asıl işverenin başvurucular hakkındaki değerlendirmesinin objektif ve makul dayanakları olup olmadığını, dolayısıyla geçerli feshin koşullarının oluşup oluşmadığını incelemeden asıl işverenin şüphesine bağlı kalarak sonuca varmıştır. Başka bir ifadeyle derece mahkemeleri yargısal fonksiyonun esasını oluşturan uyuşmazlığın içinde yer alan maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması işlevini yerine getirmemiş, gerçek anlamda bir yargısal faaliyet icra etmemiştir. Dolayısıyla hukuk düzeni tarafından başvuruculara tanınan feshe karşı yargı yolunun açık olması teorik olmaktan öteye geçememiştir. Bu durumda başvurucuların mahkeme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.” diyerek ihlal kararı verdiğini belirten Bayramoğlu,

Hukuki Yararı Bulunanlara Davanın İhbar Edilmemesi Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edilmesi Hukuki Yararı Bulunanlara Davanın İhbar Edilmemesi Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edilmesi

İhlalin giderilmesi için kararın mahkemelere gönderen Anayasa Mahkemesinin, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. Maddesini hatırlatarak; “karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir.” diyerek, mahkemelerin karara uymama veya başka bir koşul öne sürme gibi bir uygulamasının olamayacağının altını çizmesinin de kamuoyunca tartışılan bazı yerel mahkeme uygulamalarını akla getirdiğini sözlerine ekledi.

İletişim İçin