Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ( AİHM) CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Prof. Dr. Baskın Oran’ın 2004’te Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) üyesi oldukları dönemde “Kültürel ve Azınlık Hakları” başlıklı raporu sonrası maruz kaldıkları hakaret ve tehditlerin Yargıtay tarafından ‘düşünce özgürlüğü’ olarak değerlendirilmesinin, hak ihlali olduğuna karar verdi.

Rapor o dönemde tartışma yaratırken Kaboğlu ve Oran, haklarında tehdit ve hakaret içeren açıklamalara karşı dava açmışlar, fakat Yargıtay, bu açıklamaları ‘ifade özgürlüğü’ çerçevesinde değerlendirerek cezaya yer görmeyen ilk derece mahkemesinin kararını onamıştı.

AİHM Kaboğlu ve Oran’ın 2010 yılında yaptığı başvuruyu karara bağlayarak iki ismin ‘özel hayatın ve aile hayatının korunması’ haklarının ihlal edildiğine hükmetti. AİHMkararında o dönem Kaboğlu ve Oran hakkında yapılan “Bu Rapor bizi ilmek ilmek bölmeye, parçalamaya yönelik bir düşüncenin sonucudur. Yemin olsun; toprağın bedeli kandır; gerekirse dökülür,” “Bence bu adamlar dövülselerdi, milletin yüreği soğurdu. Sevr’ciler tekme tokadı hak etmişlerdir” gibi açıklamaların nefret suçu oluşturduğu belirtildi. Kararda bu sözlerin ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini, Türkiye’deki mahkeme kararının ‘özel hayatın korunması’ ile ‘basın ve ifade özgürlüğü’ arasında denge kuramadığı ve bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinin ihlal edildiği kaydedildi. AİHM, Kaboğlu ve Oran’a hükümetin bin 500’er Avro manevi tazminat, 4 bin Avro da yargılama giderleri olmak üzere toplam 7 bin Avro tazminat ödemesine hükmetti.

‘Hükümet için ders olmalı’

Kararı Cumhuriyet’e değerlendiren Kaboğlu, AİHM kararının, AKP’nin ilk dönemlerinin anımsanarak anlaşılabileceğine dikkat çekerek “İki rapor özellikle İHDK’de 3 Şubat seçimlerini kaybeden Fethullahçıların yarattıkları bilgi kirliliği ortamı ve linç kampanyasının da etkisi ile hükümet üyeleri, sert tepkiler gösterdi; insan hakları uzmanlarını tasfiye etti. Hükümet ve idare güdümünde başlatılan linç kampanyası, küfür, hakaret ve sövgü içerikli söz ve yazıların ötesinde fiili saldırılarla da sürdürüldü. Mahkemeler ve Yargıtay, ifade özgürlüğü adına raporların sorumluluğunu üstlenenlerin yaşam hakkını tehdit edenler lehine kararlar verdi” dedi.

AİHM’nin kararının yürütme ve yargı organlarınca neden olunan kolektif ihlallerin tescili bakımından çok önemli ve ciddi uyarılarla dolu olduğunu vurgulayan Kaboğlu, “Çünkü; bugün görüş ve düşünceleri nedeniyle yargısız infaza tabi tutulan on binlerce kamu görevlisi ve özellikle Barış için Akademisyenler (BAK), Cumhurbaşkanı öncülüğünde yasama-yürütme ve yargı işbirliği çerçevesinde hedef gösterilmiş, toplumsal linçe tabi tutulmuş ve sivil ölüme mahkûm edilmiştir. Bu işlemler, er ya da geç Avrupa Mahkemesi tarafından denetlenecek ve Sözleşme’nin ihlal edildiğine karar verilecek. Bu karar, OHAL ortam ve koşullarından yararlanarak ‘muhalifleri temizleme’ azminde olan sorumlular için uyarıcı olmalı. Bu karar, AKP-Gülen ittifakı balayı döneminin ürünü; şimdi ise, aynı parti, eski müttefikine karşı mücadele bahanesiyle, muhalif gördüğü bütün entelektüellere karşı adeta ‘savaş’ yürütmekte; hukuk ve demokrasi dışı, üstelik meşru olmayan yöntemler eşliğinde” değerlendirmesini yaptı.

CUMHURİYET