2011’in ilk sabahında (veya öğleden sonrası, sabah uyanabildiğinizi sanmıyorum), bir kez daha güzel bir yeni yıl dileyerek olaylara balıklama dalalım, başka çare de yok zaten.



Wikileaks sitesinde ABD büyükelçilerinin yazışmalarında Türkiye ile ilgili bilgiler açıklandığında da hemen o lafa başvuruldu, hükümetle ilgili başka iddialarda da.. O laf “İddia eden ispatla yükümlüdür, zaten olmayanın ispatı olur mu hiç” idi. Demek ki iddialar, suçlamalar hükümetle ilgili olduğunda hemen bu söyleniyor.



Buradan Kayseri Belediyesi ile ilgili yolsuzluk iddialarına geçiyorum. Normal olanı, eğer ülkede “bizzat ana muhalefet partisi genel başkanı tarafından anlatılan bir yolsuzluk iddiası varsa en azından durup dinlemek, araştırılmasını beklemektir değil mi? Hele bu ülkede bazı vatandaşlar “imzasız ihbar mektuplarındaki iddiaları” cevaplamak zorunda bırakılarak yıllardır cezaevinde tutuluyorlarsa.. Kayseri Belediyesi ile CHP arasındaki yolsuzluk tartışmalarına önce hükümet atıldı, arkadan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ‘CHP’ye karşı’ suç sayılacak, ilginç bir açıklama yapmış.



YETİM HAKKINI ŞENER ANLATSIN



Onlardan “yolsuzluk yapan, yetim hakkı yiyenler kim ise ortaya çıkararak yargılanmasını sağlamalarını” istiyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na; “kasanızda bir defter, belge varsa, Ergenekon’un kazdığı çukurlara gömdüğünüz başka delilleriniz varsa çıkarın” diyor.



Alenen CHP ile Ergenekon arasında bir ilişki varmış gibi gösteriyor. Henüz ispatlanmamış, yıllardır soruşturulmakta olan, hakimlerin bile karar veremediği bir davaya müdahale ederek ve ülkenin ikinci büyük partisini “darbe iddialarıyla ilişkilendirerek” alenen iki suçu bir arada işliyor. Bunu rahatça söylemek mümkün zira iktidar partisi istediği zaman “yargıya müdahale edilmesin” çağrılarını toplu şekilde yapar.



Şimdi CHP çıkıp “Hüseyin Çelik iddialarını ispat etmezse..” diye başlasa hakkı değil mi? Madem ki iddia eden ispatla yükümlü, Çelik’in iddia ettiği ‘CHP-Ergenekon ilişkisini’ ispatlaması gerekmez mi? Gerekir tabii.. Seçime 5 ay kala “at çamuru izi kalsın” olmaz, bu alışkanlık haline de getirilemez. Ama ben asıl bu “yetim hakkı, yolsuzluk, usulsüzlük” kelimeleri içeren aşırı tepkilere takmış vaziyetteyim.



Bu tepkiler herkese yapılıyor da “iktidarın yolsuzluklarına dayanamayarak istifa ettim” diyen Abdüllatif Şener’e neden hâlâ tek kelime söylenmiyor? Neden ABD’ye “büyükelçilerinin hükümetle ilgili iddiaları” sorulmuyor ve ona kızılmıyor? 2011’de bu soruların cevabı öğrenilir umarım.



***




‘Kadın’ bakanlarının eteği!



Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Selma Aliye Kavaf “eşinin 10 yerinden bıçaklayarak öldürdüğü” Ayşe Paşalı olayında ihmallerinin olduğunu söyleyenlere kızmış. “Kadın Bakanı didik didik etme ve eteğinden aşağı çekme çabaları var” demiş.



“Olayda hakimin kararından kaynaklanan sorun varken bana yükleniliyor” demiş.. Her üniversite öğrencisine hem de coplu bir polis dikilebildiğine göre; “50 milyon erkek var ülkede, hepsinin başına bir polis dikemeyiz” sözünü ise atlamak istiyorum. Onlar sadece yasaların uygulanmasını sağlasınlar, potansiyel suçlulara “kurtulamayacakları mesajını” versinler, adalet olduğuna herkesi inandırsınlar, o zaman durum nasıl değişir, bu vahşet nasıl biter görürüz. Ülkedeki tablo “kırılgan söylemler”le geçiştirilecek gibi değil..



Bakan’ın aşırı hassas davranmasına da hiç gerek yok, zira arşivlere bakacak olursa kadınlar ve çocuklarla ilgili tecavüz ve cinayet olaylarında aynı duyarsızlıklar, aynı “hakim-savcı yanlışları” yıllardır yapıldığı, bakanlar yıllardır gereken tepkileri zamanında verip olayları-karaları takip etmediği için (arada İmren Aykut, Önay Alpago gibi farklı davrananlar oldu, unutmayalım) basın aynı tepkileri birçok hükümet döneminde vermiştir. Yalnız kendisiyle ilgili bir durum değil.



Kimse de onu eteğinden aşağı çekmeye filan çalışmıyor, basının sorunu “kadın cinayetlerinin önlenmesi.” Peki Bakan Kavaf her fırsat bulduğunda TV dizilerinin ahlaka, aile yapısına zarar verdiğini söylüyor da neden devletin Ayşe Paşalı cinayetine yardımcı olan dayanılmaz ihmali zamanında dikkatini çekmiyor, hiç değilse basınla birlikte tepki vermiyor? Diyelim ki İçişleri Bakanlığı ve Emniyet’in sorumluluğunda, onlar gerekeni yapmıyorsa “Kadın Bakanı” yapmalı değil midir?



Eğer devlet yönetimine talip olmuşsanız size düşen sızlanmak, şikayet etmek değil, çözüm üretmektir. Bunu yapmasını bekliyoruz.


-