T.C.

YARGITAY

Ceza Genel Kurulu

Esas No: Karar No: İtirazname:

2011/3-222 2012/5 2011/24305

Y A R G I T A Y K A R A R I

Kararı veren

Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi

Mahkemesi : KALE Sulh Ceza

Günü : 27.10.2009

Sayısı : 88-128

Davacı : K.H.

Katılan : Yenidere Orman İşletme Şefliği

Sanık : Şahin Pekçok

6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık Şahin Pekçok hakkında açılan kamu davasının 5237 sayılı TCY’nın 75. maddesi uyarınca ön ödeme nedeniyle düşmesine, satımı yapılan suça konu emvalin bedelinin orman idaresi adına gelir kaydına ilişkin, Kale Sulh Ceza Mahkemesince verilen 27.10.2009 gün ve 88-128 sayılı hükmün, katılan idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 13.07.2011 gün ve 2586-10811 sayı ile;

“Hükümden sonra, 14.04.2011 tarih 27905 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 Sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 Sayılı Orman Yasasının 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 Sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 18.08.2011 gün ve 24305 sayı ile;

“02.05.1983 tarihli ve 65-119 sayılı ve 02.05.1994 gün ve 97-126 sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında vurgulandığı üzere hükmün temyiz edilebilir olup olmadığının belirlenebilmesi için hüküm tarihindeki yasal düzenlemenin dikkate alınması gerekir.

5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi hükmüne göre ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde ise beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları hüküm olarak gösterilmiştir.

1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi durumunda, bu kararlara karşı başvurulacak yasayolu temyizdir. Ancak yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını aynı maddede belirtmiştir. Buna göre, iki bin liraya kadar para cezalarına dair kararlar ile yukarı sınırı on bin lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlar nedeniyle verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır. İncelenen mahkeme kararındaki ceza miktarı önödeme nedeniyle 779,67 TL’dir ve bu miktarın ödenmesi nedeniyle düşme kararı verilmiştir.

1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesi uyarınca hükmü veren mahkeme öncelikle hükmün temyizi kabil olup olmadığını değerlendirerek red kararı vermelidir. Bu değerlendirme yapılmaksızın gelen dosyada Yargıtay öncelikle CMUK’nun 317. maddesine göre temyiz koşullarının bulunup bulunmadığını tespit edecektir. Yargıtay temyiz koşullarının varlığını belirlediği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.

Ayrıca 5237 sayılı TCK 50. maddesinde ‘… uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir’ hükmü yer almasına karşın 647 sayılı Kanun 4. maddesinde olduğu gibi ‘bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ düzenlemesine yer verilmediğinden 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak veya 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen 2000 TL’yi aşmayan adli para cezalarına dair kararların temyiz yeteneği bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün ve 2009/237-2010/51 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı içtihadı birleştirme kararında müsadere kararlarında H.U.M. Kanununun esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Müsadere edilen eşyanın toplam değerinin temyiz edilebilir olup olmadığının tespiti HUMK’nun 427. maddesine göre yapılmakta olup karar tarihi itibari ile müsadere edilip satılan malların bedeli bu değerin altında kalmaktadır.

Kesinlik sınırının altındaki hükümlerin suç vasfına yönelik temyiz edileceği Yargıtay tarafından duraksamasız olarak kabul edilmektedir. Katılan temsilcisinin temyiz istemi suç vasfına yönelik olmayıp sadece vekalet ücreti yönünden temyizi vardır.

Katılan idare vekilinin suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin 5320 sayılı Kanununun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 305, 317 ve HUMK’nun 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek bozulmasında isabet görülmemiştir” görüşüyle itiraz yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve katılan idare vekilinin temyiz isteminin CYUY’nın 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık hakkında 6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan açılan kamu davasının 5237 sayılı TCY’nın 75. maddesi uyarınca ön ödeme nedeniyle düşmesine, satımı yapılan suça konu orman emvalinin bedelinin orman idaresi adına gelir kaydına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

Sanığın yargılama aşamasında ön ödeme önerisine uyarak 779,67 Lirayı yatırdığı ve makbuzunu da dosyaya ibraz ettiği, suça konu 19 kental emvalin orman idaresi tarafından 04.01.2008 gün ve 23 nolu makbuz ile 191,9 Liraya satıldığı, katılan vekilinin temyiz dilekçesinde, katılan idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesinin temyiz konusu yapıldığı, suç niteliğine yönelik ise bir temyizinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.

Ancak;

1- İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dâhil) para cezalarına dair olan hükümler,

2- Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,

3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,

Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.

“İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY'nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve 6217 sayılı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına

mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. maddesi gözönünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.

Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226–229 ile 27.01.2004 gün ve 3–14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının, iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.

Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça “hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak 5320 sayılı Yasanın 4. maddesinin 2. fıkrasında da ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.

Bu ilkenin sonucu olarak;

a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.

b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.

c- Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.

d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.

Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete’de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) olması nedeniyle; yerel mahkemenin 27.10.2009 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 27.10.2009 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.

5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki “Bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2.000 Liraya kadar (2.000 Lira dâhil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.09.2007 gün ve 194-189, 27.12.2005 gün ve 121-171 ile 16.12.1997 gün ve 307-318 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı üzere, ön ödeme sonucu verilen düşme kararları da 5271 sayılı CYY'nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olup, bu kararların temyiz edilebilirlik sınırı 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine göre saptanmalıdır.

Zoralım kararı niteliğinde olan suça konu orman emvalinin satımından elde edilen paranın katılan orman idaresi adına gelir kaydına karar verilmesinin, hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandırıp kazandırmayacağına gelince;

Ceza Genel Kurulunca 09.03.2010 gün ve 237–51 ve son olarak da 15.11.2011 gün ve 213–227 sayılı kararlarla çözüme kavuşturulduğu üzere; 04.06.1936 gün ve 12–14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında; “zoralım kararlarının temyiz edilebilme sınırının saptanmasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının esas alınması gerektiği” vurgulanmış olup, bu güne kadar istikrarlı olarak devam eden uygulamanın 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.

Yerel mahkeme karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Yargılaması Yasasının 427. maddesinde 21.07.2004 günü yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2. maddesinin (c) bendi ile yapılan değişiklikle “40 milyon” TL olan kesinlik sınırı “1 milyar” TL’na çıkarılmış, Ek–4. maddesinde ise; “müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Yasasının mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği” hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 27.10.2009 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.400 Lira olup, zoralım kararı niteliğinde olan suça konu orman emvalinin satımından elde edilen paranın değeri olan 191,9 Lira bu miktarın üzerinde değildir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yerel mahkeme hükmü, 779,67 Liralık ön ödeme önerisinin yerine getirilmesi nedeniyle kamu davasının düşmesi ile suça konu orman emvalinin satışından elde edilen 191,9 Liranın katılan orman idaresi adına gelir kaydına karar verilmesinden ibaret olup, eylemin başka bir suçu oluşturma olasılığı bulunmamaktadır. Suç vasfına yönelik olarak aleyhe temyiz de bulunmadığına göre, kamu davasının ön ödeme nedeniyle düşmesine ilişkin hükmün 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 1. fıkrasındaki açık düzenleme karşısında temyizi olanaklı olmadığı gibi, katılan orman idaresi adına gelir kaydına karar verilen paranın HUYY’nın 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında olması nedeniyle sanık hakkındaki hüküm bu açıdan da temyiz edilebilirlik niteliği kazanmamıştır.

Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, katılan idare vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve Hukuk Usulü Yargılaması Yasasının 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 13.07.2011 gün ve 2586-10811 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Katılan vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olunan 1412 sayılı CYUY’nın 305, 317 ve HUYY’nın 427. maddeleri uyarınca REDDİNE,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.01.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

İhsan AKÇİN Sedat BAKICI Ekrem ERTUĞRUL

Birinci Başkanvekili 8.C.D.Bşk. 9.C.D.Bşk.

Ayşe DOĞAN İ. Rüştü CİRİT Seyfettin ÇİLESİZ

12. C.D.Bşk. 13.C.D.Bşk. 7.C.D.Bşk. V.

H. Ruhi US Kubilay TAŞDEMİR Sevim ÇETİN

10.C.D.Bşk. V. 11.C.D.Bşk. V. 6.C.D.Bşk. V.

Nuray T. DURANOĞLU Bahri DEMİREL İlmettin KÖKLÜ

Mehmet Nuri ÖZTÜRK Mehmet AKARCA Dilaver KAHVECİ

M. Şemsettin TANRISEVEN M.Selçuk GÜNEY Mustafa DEMİRDAĞ

İsmail KÖSE H. Tahsin GÖKCAN Sami ÖZTÜRK

Hüseyin KARAGÖL Hakkı TORLAK Necati MERAN

M. Abdullah COŞ Yüksel KOCAMIŞ Abdi CENGİZ

Hüsamettin UĞUR Ahmet KİRİŞ Zekeriya ERDOĞAN

Arif BEKLER