T.C.

YARGITAY

Ceza Genel Kurulu

E: 2012/6-1301

K: 2013/114

T: 02.04.2013

 

·         Hırsızlık

·         Dolaylı Yağma

·         Suçların İçtimai

 

Özet: Olay yerinden uzaklaşmaya çalışan, yakalandığı sırada üzerinde suça konu mal bulunmayan ve kaçan diğer şahsın yakalanmasını engelleme kastıyla hareket ettiğine ilişkin dosya içerisinde herhangi bir delil bulunmayan sanığın, kendisini yakalayan müştekiden kurtulmak için müştekiyi bıçakla basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekildeki kasten yaralama eylemi,

5237 sayılı TCK’da dolaylı yağma düzenlemesine yer verilmemiş olması nedeniyle, tamamlanmış olan hırsızlık suçunu yağmaya dönüştürmeyip, hırsızlık suçunun yanında ayrıca kasten yaralama suçunu oluşturmaktadır.

(765 s. TCK m. 491/ilk, 492, 493, 495)

(5237 s. TCK m. 141/1, 142, 148)

 

Sanık İrfan hakkında hırsızlık ve kasten yaralama suçlarından açılan kamu davasında, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 149. maddesine uyan yağma suçunu oluşturduğundan bahisle Ümraniye 3. Asliye Ceza Mahkemesince 12.05.2006 gün ve 1088-406 sayı ile verilen görevsizlik kararı üzerine yapılan

yargılama sonucunda sanığın TCK'nın 149/l-a,c,d,h ve 62. maddeleri uyarım a 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 26.10.2010 gün ve 192-287 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 17.11.2011 gün ve 5900-45454 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.02.2012 gün ve 115126 sayı ile;

Olayda, sanıkların hırsızlık kastı İle girdikleri evde, müştekinin ve ailesinin uyanması ve sanıkları fark etmeleri üzerine, kimliği tespit edilemeyen sanığın çaldığı para ve bir kısım eşya ile birlikte kaçtığı, diğer sanık İrfan'ın İse pencereden kaçmak isterken müşteki ve ailesi tarafından yakalandığı, üzerinde çalıntı hiçbir eşya bulunmayan sanığın kendisini yakalayan müştekiden kurtulmak amacıyla mutfakta ele geçirdiği bıçakla müştekiyi basit bir tıbbi müdahale ile gerçekleşecek şekilde yaraladığı anlaşılmıştır. Adı geçen sanık, üzerinde çalıntı bir eşya ile yakalanıp bu eşyaları kaçırmak amacıyla ya da diğer sanığın eşyalarla birlikte kaçmasını sağlamak için müştekiyi yaralasaydı tabi ki eylemin yağma suçu olarak değerlendirilmesi gerekirdi. Ancak adı geçen sanığın, çalıntı eşyalarla kaçarak olay mahallinden uzaklaşan ve eşyaları hakimiyet alanına geçiren kimliği belirlenemeyen diğer sanığı koruma amacı olmaksızın üzerinde hiçbir eşya yokken, sadece kendisini yakalayan müştekiden kurtularak ve evden kaçmak amacıyla, mutfakta ele geçirdiği bıçakla yaralama eylemini gerçekleştirmesi karşısında, sanık İrfan hakkında hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal ve yaralama suçundan hüküm kurulması gerekirken sanığın eyleminin yağma olarak kabul edilerek kararın onanmasının Yasaya aykırı olduğu" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 28.09.2012 gün ve 16935-16175 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık İrfan hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmış olup, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemlerinin bütün halinde yağma suçunu mu, yoksa hırsızlık ve kasten yaralama suçlarını mı oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden;

Olay yeri tespit tutanağında; "suçun İşlendiği evin, bahçe içerisinde gecekondu olduğu, eve girildiğinde mutfak içerisinde yerde 25-30 yaşlarında bir erkek şahsın elleri ve ayakları bağlı bir şekilde yatmakta olduğu, şahsın adını Şehmadin olarak söylediği, yerde şahsa yakın noktada bir adet 20-30 cm boyunda tornavida ve aynı boyutlarda ekmek bıçağının bulunduğu, mutfak ahşap penceresinin alt kısmının tamamen kırılmış olduğu,

Koridor He mutfak arasında erkek pantolonlarının dağınık halde durduğu, ev sahipleri Hakif ve eşi Şadiye'nin alınan beyanlarından, Şadiye'nin saat 03.00 sıralarında uyumakta iken tıkırtı sesine uyandığı, yatak odası içerisine bir şahsın girerek duvarda asılı bulunan kızının çantasını alarak mutfak tarafına geçtiğini gördüğü, bunun üzerine koşarak şahsın peşinden gittiği, şüphelilerden birinin elinde çanta ile mutfak penceresinden kaçtığı, diğer şüpheliyi pencereden kaçarken yakaladığı, daha sonra Hakif'in gelip şüpheliyi yakalayıp mutfak içerisine indirdiği, bu esnada şüpheli Şehmadin'in kaçmak için mutfak tezgahı üzerinden aldığı ekmek bıçağı ile Hakif’e saldırdığı, bu sırada Hakif'in yaralandığı" bilgilerine yer verildiği,

Ümraniye Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 12.07.2005 gün ve 13525 sayılı raporunda; "müşteki Hakif'in sol el 2. parmak uçunda 1 cm uzunluğunda yüzey sel düz kenarlı kesi olduğu, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğunun "belirtildiği,

Müşteki Hakif'in; olay günü saat 03.00 sıralarında eşinin "hırsız var" diye bağırması üzerine uyandığını, yatak odasından koridora çıktığında eşinin sanımı mutfak penceresinde yakalamış olarak gördüğünü, hemen sanığı tutup içeri çektiğini, sanığın bu sırada mutfak tezgahında bulunan bıçağı alıp kendisine saldırdığını, saldırı sonucu elinden yaralandığını, yaşanan arbede sırasında sanığın elinden bıçağı zorla aldığını ve sanığı etkisiz hale getirdiğini, pantolon ceplerinde bulunan 20 Ura, nüfus cüzdanı, kızının çantası ve bu çanta içinde bulunan 60 Lira ile 200 Sterlinin sanık ve yakalanamayan arkadaşı tarafından alındığını, ancak olay sırasında sanığın üzerinde hırsızlık konusu para ve eşyaların ele geçirilmediğini, daha sonra kızının çantasının içindeki paralar alınmış şekilde mahallede bulunduğunu, dile getirdiği,

Tanık Şadiye'nin; olay günü saat 03.00 sıralarında uyumakta iken bir tıkırtı sesi duyduğunu, bir şahsın yatak odasında bulunan kızının çantasını alarak mutfağa doğru geçtiğini gördüğünü, hemen "hırsız var" diye bağırdığını ve mutfağa koştuğunu, sanığı mutfak penceresinden kaçarken ayaklarından yakaladığını, bu sırada eşinin de geldiğini, sanığı tutarak içeriye doğru çektiklerini, sanığın bu sırada mutfak tezgahında bulunan bıçağı alıp eşine saldırdığını, saldırı sırasında eşinin elinden yaralandığını, bir süre devam eden mücadele sonucu sanığı etki siz hale getirdiklerini ifade ettiği,

Sanığın aşamalarda; gerçek adının İrfan olduğunu, yakalaması olduğu için ilk olarak olaya müdahale eden emniyet görevlilerine ismini Şehmadin olarak söylediğini, olay gecesi arkadaşı sanık Halit İle Dudullu bölgesinde esrar içtiklerini, bir süre uyuduktan sonra uyandıklarını, sanık Halit'in "bu gece bir iki iş yapalım" demesi üzerine suçun işlendiği eve geldiklerini, sanık Halit'in tornavida ile evin arka camını açmak isterken camın açık olduğunu görmeleri üzerine birlikte içeri girdiklerini, Halit'in odaları dolaşıp pantolonları topladığını, pantolonların ceplerini mutfakta boşalttıklarını, daha sonra sanık Halit'in yutak odasına girdiğini, bu sırada bir bayanın bağırması üzerine sanık Halit'in elindeki malzemeler ile birlikte kaçtığını, kendisinin de pencereden kaçmaya çalıştığı sırada yakalandığını, yakalandıktan sonra kimseye bıçak çekmediğini, ev sahiplerinin kendisini çok kötü dövdüklerini savunduğu,

Anlaşılmaktadır.

Hırsızlık suçunun temel şekli 765 sayılı TCK'nın 491/ilk maddesinde; "diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alma", 5237 sayılı Kanunun 141/1. maddesinde ise; "zilyedinin rızası olmadan başkasına alt taşınır bir malı kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma" olarak tanımlanmış, bu suçun nitelikli halleri de 765 sayılı TCK'nın 491. maddesinin 1 ila 5. fıkraları ile 492 ve 493. maddelerinde, 5237 sayılı TCK'nın ise 142. maddesinde düzenlenmiştir.

Her iki kanunda da benzer şekilde tanımlanan hırsızlık suçu; başkasına ait taşınabilir bir malı, sahibinin (zilyed) rızası olmaksızın faydalanmak kastı ile bulunduğu yerden almaktır.

Yağma suçu ise, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 495. maddesinde;

"Her kim, menkul bir malın zilyedini veya cürüm mahallinde bulunan bir başkasını cebir ve şiddet kullanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehlikeye düşüreceği beyanı ile tehdit ederek o malı teslime yahut o malın kendi tarafından zaptına karşı sukut etmeye mecbur kılarsa on seneden yirmi seneye kadar ağır hapis cezasına mahkum olur.

Bir malın yağması esnasında veya akabinde fiili icra veya itmam etmek veya malı kaçırmak yahut kendisini veya şerikini cezadan kurtarmak için mal sahibine veya vaka mahalline gelen başkasına karşı cebir ve şiddet veya tehdit İcra eden kimse hakkında da aynı ceza hükmolunur" şeklinde düzenlenmiş iken,

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 148. maddesinde;

"Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı İtibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Anılan maddenin gerekçesinde de; "Hırsızlık suçundan farklı olarak yağın, ı suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini İfade eder.

Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, hu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur.

Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak İsteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, artık yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir" denilmektedir.

Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime ya da malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Dolayısıyla yağma suçunda mağdur, cebir veya tehdit kullanılması ve bunun sonucunda malın alınması, teslimi ya da malın alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılmaktadır. Cebir veya tehdit bir kimseyi malını teslim etmeye veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak için yapılmalıdır. Cebir veya tehdidin bu amaçla ve bu şekilde kullanılması, yağma suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.

Öğreti ve yargısal kararlarda benimsendiği üzere; malın taşınabilir olması, mal sahibinin rızasının bulunmaması, malın alınması ve faydalanma kastının varlığı gibi hususlar yönünden hırsızlık suçuna benzeyen yağma suçu, failin malı almak veya zilyedinin malın alınmasına rıza göstermesini sağlamak bakımından cebir veya tehdit kullanılarak işlenmesi nedeniyle hırsızlık suçundan ayrılmaktadır.

Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisine veya bir başkasına yarar sağlamak amacıyla bir malı’ teslime veya alınmasına karşı koymamaya

zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerektiğinden cebir veya tehdit ikmalin alınması veya verilmesi arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır.

Baştan itibaren yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır. Ancak bazı durumlarda fail, aslında hırsızlık amacıyla harekete geçmesine karşın daha sonraki bir aşamada cebir veya tehdit kullanmaktadır. Bu durumda eylemin hangi suçu oluşturacağı hususunda tereddüt yaşanmaktadır.

Yağma suçu bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle oluştuğundan, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe hem de kişinin hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak burada kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleştirilmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibariyle "mal aleyhine" işlenen bir suçtur.

Hırsızlık suçu da yağma gibi mala karşı işlenen suçlardandır. Ancak hırsızlık suçunda taşınır mal, sahibinin rızası ve hatta çoğu zaman haberi olmaksızın bulunduğu yerden alındığı halde, yağma suçunda fail mağdura karşı cebir veya tehdit kullanarak malı bulunduğu yerden almaktadır. Bu nedenle hırsızlık suçun da korunan hukuki yarar, zilyetlik hakları iken, yağmada zilyetlik haklarının yanında, aynı zamanda kişi özgürlüğü de korunmaktadır. Hırsızlık amacıyla malın alınmasından ve mağdurun bu eşya üzerindeki hâkimiyetinin sona ermesinden sonra gerçekleşen cebir veya tehdit, hırsızlık suçunun yanında kasten yaralama veya tehdit suçunu da oluşturacaktır.

765 sayılı TCK'nın 495/2. maddesinde; "bir malın yağması esnasında veya akabinde fiili icra veya itmam etmek veya malı kaçırmak yahut kendisini veya şerikini cezadan kurtarmak için mal sahibine veya vaka mahalline gelen başkasına karşı cebir ve şiddet veya tehdit icra eden kimse hakkında da aynı cezaya hükmolunur" şeklinde yer alan "yağmaya dönüşen hırsızlık" düzenlemesine, "mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması halinde artık yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir" gerekçesiyle 5237 sayılı Kanunda yer verilmemiştir. Bunun sonucu olarak, zilyedin hırsızlığa konu mal üzerindeki zilyetliği sona erene kadar kullanılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürürken, hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra kullanılan cebir veya tehdit, eylemi yağmaya dönüştürmeyecek, hırsızlık ve kasten yaralama veya tehdit gibi iki ayrı suçun oluşmasını neden olacaktır.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 04.12.2012 gün ve 549-1831 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık ile kimliği belirsiz bir şahsın, fikir ve eylem birliği içinde olay gecesi saat 03.00 sıralarında müştekinin evine mutfakta bulunan ahşap pencereyi kırmak suretiyle girdiği, odalarda bulunan pantolonların ceplerindeki paraları ve yatak odasında asılı bulunan müştekinin kızına ait çantayı aldığı, bu sırada tanık Şadiye'nin uyanıp "hırsız var" diye bağırması üzerine, kimliği belirsiz şahsın hırsızlık konusu mallan alarak evden kaçtığı, sanığın ise camdan kaçmaya çalıştığı sırada yakalanması üzerine tezgahta bulunan bıçağı alıp kendisini yakalayan müşteki Hakif'i basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı olay da, sanıkla birlikte hareket eden ve aşamalarda kimliği belirlenemeyen şahsın, şikayetçi Şadiye'nin uyanması üzerine suça konu malları alarak olay yerinden kaçarak suç konusu malları hakimiyet alanına geçirdiği ve böylece hırsızlık suçunun tamamlandığı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

Bu oluş ve kabul karşısında, olay yerinden uzaklaşmaya çalışan, yakalandığı sırada üzerinde suça konu mal bulunmayan ve kaçan diğer şahsın yakalanmasını engelleme kastıyla hareket ettiğine ilişkin dosya içerisinde herhangi bir delil bulunmayan sanığın, kendisini yakalayan müştekiden kurtulmak için müştekiyi bıçakla basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekildeki kasten yara lama eylemi, 5237 sayılı TCK'da dolaylı yağma düzenlemesine yer verilmemi1, olması nedeniyle, tamamlanmış olan hırsızlık suçunu yağmaya dönüştürmeyip, hırsızlık suçunun yanında ayrıca kasten yaralama suçunu oluşturmaktadır. Bu nedenle sanığın eylemini yağma olarak vasıflandıran yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetsizdir.

Bununla birlikte, müştekinin rızası dışında geceleyin konutuna giren sanık hakkında zamanaşımı süresince konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kamu davası açılması da mümkün görülmüştür.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanığın eyleminin hırsızlık ve kasten yaralama suçlarını oluşturduğu gözetilmeden, sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasın.), ayrıca tutuklu bulunan sanığın tutuklulukta geçirdiği süre ile bozma nedeni göz önüne alınarak tahliyesine karar verilmelidir.

Sonuç:

Açıklanan nedenlerle;

1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının (KABULÜNE),

2-Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 17.11.2011 gün ve 5900-45454 sayılı bozma kararının (KALDIRILMASINA),

3-Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.10.2010 gün ve 192-287 sayılı kararının sanığın eyleminin hırsızlık ve kasten yaralama suçlarını oluşturduğu gözetilmeden, sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizliğinden (BOZULMASINA),

4-Bozma nedenine göre sanık İrfan'ın (TAHLİYESİNE), başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesinin temini için Yargıtay C. Başsavcılığına (YAZI YAZILMASINA),

5-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına (TEVDİİNE), 02.04.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.