T.C.

YARGITAY

4. CEZA DAİRESİ

E. 2009/9501

K. 2011/12093

T. 5.7.2011

• TEHDİT ( Mağdurenin Dinlenip Tüm Kanıtlar Birlikte Değerlendirilerek Sonucuna Göre Tehdit Sözlerinin Söylendiğinin Kabul Edilmesi Durumunda Tehdidin Objektif Olarak Korku Yaratacak Nitelikte Olmasının Yeterli Sayılacağı )

• SUÇUN MANEVİ ÖĞESİ ( Tehdit Suçunun Manevi Öğesi Genel Kasttan İbaret Olup Suçun Yasal Tanımındaki Unsurlarının Bilerek ve İstenerek İşlenmesini İfade Edeceği - Olayda Tasarlamanın Varlığı Aranmadığı Gibi Saikin de Önemi Olmadığı )

• İNDİRİM NEDENİ ( Kusur Yeteneğinde Meydana Getirdiği Azalma Nedeniyle Koşulları Varsa Ancak Yasal İndirim Nedeni Olarak Kabul Edilebilmesi Olanaklı İse de Önceden İlke Boyutunda Kastı Kaldıran ve Suçun Oluşumunu Engelleyen Bir Husus Olarak Kabul Edilemeyeceği )

5237/m.106

ÖZET : Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur. Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin ( gazabın ) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilmesi olanaklı ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir.

Bu açıklamalar doğrultusunda, mağdurenin dinlenip tüm kanıtlar birlikte dğerlendirilerek, sonucuna göre tehdit sözlerinin söylendiğinin kabul edilmesi durumunda, tehdidin objektif olarak korku yaratacak nitelikte olmasının yeterli sayılması nedeniyle tehdit suçunun oluşacağı gözetilmelidir.

DAVA : Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü.

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez.

Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur.

Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin ( gazabın ) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilmesi olanaklı ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir.

Bu açıklamalar doğrultusunda, mağdurenin dinlenip tüm kanıtlar birlikte dğerlendirilerek, sonucuna göre tehdit sözlerinin söylendiğinin kabul edilmesi durumunda, tehdidin objektif olarak korku yaratacak nitelikte olmasının yeterli sayılması nedeniyle tehdit suçunun oluşacağı gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı biçimde karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı ve O yer C. Savcısının temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 05.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


 

T.C.

YARGITAY

8. CEZA DAİRESİ

E. 2011/11059

K. 2011/16541

T. 19.12.2011

• ARAÇ PLAKASINDA SAHTECİLİK (Bilirkişi İncelemesi Yaptırılarak Sahte Olduğunun Belirlenmesi Halinde Belgenin Aldatı Nitelikte Olup Olmadığı İncelenerek Özelliklerinin Duruşma Tutanağına Geçirileceği ve Gerekçeli Kararda Bunun Tartışılarak Karar Verileceği)

• RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK (Metal Üzerine Yazı Yazılması Halinde de Suçun Oluşacağı - Araç Plakalarının da Resmi Belge Olduğu)

• ZİNCİRLEME SUÇ (Araç Plakaları da Resmi Belge Olduğundan Resmi Belgede Sahtecilik Suçuna Konu Olabileceği - Sahte Plaka İle Tescil ve Trafik Belgelerinin Değişik Tarihlerde Düzenlendiğinin Belirlenemediği)

• PARA CEZASI (Araç Plakasında Sahtecilik - Ödenmeyen Para Cezasının Gecikme Zammı İle Tahsiline Karar Verilemeyeceği)

5237/m.204

5252/m.9/3

5275/m.122

ÖZET : Suça konu plaka ile motorlu araç tescil ve motorlu araç trafik belgelerinin sahte olup olmadıkları hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılarak sahte olduğunun belirlenmesi halinde belgenin aldatıcı nitelikte olup olmadığının incelenerek özelliklerinin duruşma tutanağına geçirilmesi, gerekçeli kararda bunun tartışılarak sanığın hukuki durumu değerlendirilmelidir. Metal üzerine yazı yazılması halinde de suçun oluşacağı ve araç plakaları da resmi belge olduğu cihetle, sahte plaka ile tescil ve trafik belgelerinin değişik tarihlerde düzenlendiği belirlenemediğinden zincirleme suçun oluşması için değişik zamanlarda aynı suçun birden fazla işlenmesi zorunlu olduğu gözetilmelidir. Ödenmeyen para cezasının gecikme zammı ile tahsiline karar verilmesi hukuka aykırıdır.

DAVA : Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : I- Ceza Genel Kurulunun 16.11.2007 gün, 2007/3-167 esas, 2007/222 sayılı kararında belirtildiği üzere, Üst C.Savcısının mülhakat Asliye Ceza Mahkemesi kararlarına yönelik temyiz süresi; 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun kıyasen uygulanan 310/3. maddesine göre tefhimden itibaren bir ay olup, Üst C.Savcısının 05/12/2006 günü verilen hükme yasal süre geçtikten sonra vaki 14/11/2006 tarihli temyiz isteminin CMUK.nun 317. maddesi gereğince oybirliğiyle (REDDİNE),

II- Sanık müdafiinin temyiz isteminin incelenmesinde;

1- Suça konu emanete kayıtlı plaka ile motorlu araç tescil ve motorlu araç trafik belgelerinin sahte olup olmadıkları hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılarak sahte olduğunun belirlenmesi halinde belgede sahtecilik suçundan belgenin aldatıcı nitelikte olup olmadığının tespiti mahkemeye ait olduğundan duruşmada incelenerek özelliklerinin duruşma tutanağına geçirilmesi, gerekçeli kararda aldatıcı olup olmadığının tartışılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Belgede sahtecilik suçunun oluşması için suça konu yazı veya mührün kağıt üzerinde olması zorunlu olmayıp metal üzerine yazı yazılması halinde de 5237 sayılı TCK.nun 204. maddesinde yazılı suçun oluşacağı ve anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere araç plakaları da resmi belge olduğu cihetle, somut olayda sahte plaka ile tescil ve trafik belgelerinin değişik tarihlerde düzenlendiği belirlenemediğinden zincirleme suçun oluşması için değişik zamanlarda aynı suçun birden fazla işlenmesi zorunlu olup,

TCK.nun 43. maddesinin uygulanma koşulları bulunmadığı cihetle sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK.nun 204. maddesindeki sahtecilik suçunu oluşturduğu, belge sayısı, suçun işleniş biçimi, kastın yoğunluğu gözetilerek ceza tayini ile suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK. ve suçtan sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın olaya ilişkin tüm hükümleri uygulanarak sonucuna göre hangisinin sanık lehine olduğunun 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesi uyarınca karşılaştırılmak suretiyle belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

3- Hükümden önce 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5275 sayılı "Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un 122. maddesiyle 647 sayılı Yasanın yürürlükten kaldırıldığı gözetilmeden, 4786 sayılı Yasa ile değişik 5/5. madde ve fıkrası uyarınca ödenmeyen para cezasının gecikme zammı ile tahsiline karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nun 321. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 19.12.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

T.C.

YARGITAY

9. CEZA DAİRESİ

E. 2011/12507

K. 2012/1273

T. 2.2.2012

• SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA KURULAN ÖRGÜTE ÜYE OLMA (Lehe Kanun Değerlendirmesinde Her İki Durumda da Koşullu Salıverilme İçin Cezaevinde İyi Halli Olarak Geçirilmesi Gereken Sürenin Hükmedilen Süreli Hapis Cezasının Dörtte Üçü Olacağı Bu Durumda İse Değerlendirmeye Konu Edilen Her İki Kanun Hükmünün Aynı Sonucu Vermesi Gerektiği)

• DENETİM SÜRESİ (Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüte Üye Olma - 5275 S. Kanunun 107. Md.sinde Öngörülen Denetim Süresinin İnfaz Rejimine İlişkin Olup TCK'nın 7/3. Md.sine Göre Derhal Uygulanması Gerektiği)

• LEHE KANUN DEĞERLENDİRMESİ (Her İki Durumda da Koşullu Salıverilme İçin Cezaevinde İyi Halli Olarak Geçirilmesi Gereken Sürenin Hükmedilen Süreli Hapis Cezasının Dörtte Üçü Olacağı Bu Durumda İse Değerlendirmeye Konu Edilen Her İki Kanun Hükmünün Aynı Sonucu Vermesi Gerektiği)

• KOŞULLU SALIVERİLME (Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüte Üye Olma - Lehe Kanun Değerlendirmesinde Her İki Durumda da Koşullu Salıverilme İçin Cezaevinde İyi Halli Olarak Geçirilmesi Gereken Sürenin Hükmedilen Süreli Hapis Cezasının Dörtte Üçü Olacağı)

5237/m.6/1-j,58/9,220

5275/m.107

ÖZET : Yapılacak lehe kanun değerlendirmesinde, her iki durumda da koşullu salıverilme için cezaevinde iyi halli olarak geçirilmesi gereken sürenin hükmedilen süreli hapis cezasının dörtte üçü olacağı bu durumda ise değerlendirmeye konu edilen her iki kanun hükmünün aynı sonucu vermesi ve 5275 sayılı Kanunun 107. maddesinde öngörülen denetim süresinin infaz rejimine ilişkin olup TCK'nın 7/3. maddesine göre derhal uygulanması gerekir.

DAVA : Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan hükümlü N. B.'ın 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/10/2005 tarihli ve 2004/145 esas 2005/388 sayılı kararının infazı esnasında, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 107/4 ve 108/1. maddelerine göre infaz edilecek cezadan 1/4 üzerinden indirim yapılmasına ilişkin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/06/2010 tarihli ve 2010/668 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkında Kanun'un 107/4. maddesinde yer alan " Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler." şeklindeki düzenleme örgüt üyesi olmak suçundan mahkum olmayı kapsamadığı hâlde, hükümlü hakkında cezasının 1/4'ünün indirilmesi suretiyle şartla tahliyenin uygulanmasına karar verilemeyeceği gözetilerek itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 08/06/2011 tarih ve 2011/7511/32699 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.06.2011 tarih ve 2011/233630 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün üyesi olma suçundan verilen cezanın infazının ne şekilde yapılacağı hususu ile ilgili olarak;

1) 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihinden sonrasında işlenen suçlar bakımından:

5237 sayılı TCK'nın 58/9. maddesinin, örgüt mensubu suçlu hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına hükmedileceği hükmünü içerdiği, anılan hükmün örgüt mensubu olma kanuni sonucundan mahkumiyetin kanuni sonucu olarak uygulanan infaza ilişkin bir düzenleme olduğu ve kazanılmış hakka konu edilemeyeceği, aynı Kanunun “Tanımlar” başlıklı 6/1-j maddesine göre örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişinin anlaşılacağı, buna göre 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesi kapsamındaki suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün üyesi olanlar hakkında 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107/4. maddesinde gösterilen koşullu salıverilme süresi ve aynı maddede düzenlenen infaz rejiminin uygulanacağı,

2) Dava konusu olayda olduğu gibi 01.08.1999 ile 01.06.2005 tarihleri arasında yürürlükte bulunan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu döneminde işlenen suçlar bakımından:

5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesine göre suçun işlendiği zamanda yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanun hükümlerinin farklı olması halinde hükümlünün lehine olan kanunun uygulanacağı ve infaz olunacağı, aynı maddenin 3. fıkrasına göre infaz rejimine ilişkin hükümlerin derhal uygulanacağı fakat koşullu salıverilmenin, infaz rejimine ilişkin hükümlerin derhal uygulanmasının istisnaları arasında sayıldığı dikkate alındığında; koşullu salıverme ile ilgili olarak da lehe infaz kanununun tespit edilmesi gerektiği; suç tarihinde yürürlükte bulunan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun 13. maddesinde bu kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanlar hakkında Terörle Mücadele Kanununun 17. maddesi hükümlerinin uygulanacağı atfının bulunduğu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 18.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki lehe olan 17/1. maddesine göre 647 sayılı Kanunun 19. maddesinin bir ve ikinci fıkraları ile Ek 2. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı ve koşullu salıverilme için hükümlülük süresinin dörtte üçünün iyi halli olarak çekilmesi gerektiği, bu durumda 3713 sayılı Kanunun 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17/1. maddesi hükümleri ile sonradan yürürlüğe giren ve yukarıdaki 1. bölümde uygulaması açıklanan 5275 sayılı Kanunun 107/4. maddesi hükümleri arasında yapılacak lehe kanun değerlendirmesinde, her iki durumda da koşullu salıverilme için cezaevinde iyi halli olarak geçirilmesi gereken sürenin hükmedilen süreli hapis cezasının dörtte üçü olacağı bu durumda ise değerlendirmeye konu edilen her iki kanun hükmünün aynı sonucu vermesi ve 5275 sayılı Kanunun 107. maddesinde öngörülen denetim süresinin infaz rejimine ilişkin olup TCK'nın 7/3. maddesine göre derhal uygulanması gerektiği sonucuna varıldığından;

SONUÇ : Örgüt mensubu suçlunun cezasının infazına ilişkin olarak verilen Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.06.2010 tarihli ve 2010/668 Değişik iş sayılı kararı ile anılan karara yönelik itirazın reddine dair Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.01.2011 tarihli ve 2011/49 Değişik iş sayılı kararında bir isabetsizlik bulunmadığından ve kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran bu gerekçelerle yerinde görülmediğinden REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.