T.C.

YARGITAY

Birinci Hukuk Dairesi

E:2012/15731

K:2013/5820

T: 17.04.2013

 

             Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Nedeniyle Bedel Alacağı

             Zamanaşımı

             Muvazaa

 

Özet: Davacıların alacağı, davalının taşınmaz bedellerini aldığı ve zimmetine geçirdiği tarihte muaccel olduğundan 5 yıllık zamanaşımı süresi geçmiş olup, davacıların vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle bedel istekleri yönünden davanın reddedilmesi isabetlidir.

Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemekte ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Davacıların bağımsız bölümdeki miras bırakanlarının verasetten iştirak halindeki payının önce vekil davalı tarafından diğer davalıya satış suretiyle temlik edilmesi, vekaletname kullanılmak suretiyle vekil davalı tarafından 3. kişilere satış suretiyle temlik edilmesi ile ilgili işlemin muvazaalı olduğu iddiasının, sağlıklı adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bunun için, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılarak araştırma yapılmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir.

(6098 s. TBK m. 147/5, 237)

Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;

Davacılar, dedeleri Ahmet’ten intikal eden taşınmazlar bakımından babaanneleri Hayriye ve babaları Asım'ın davalı Memnune'yi vekil tayin ettiklerini, vekilin taşınmazları üçüncü kişilere satış suretiyle temlik ettiğini, bir bedel ödenmediğini, belirleştirilen davada da vekil Memnune tarafından bir kısım taşınmazların diğer davalı Makbule'ye aktarıldığını, bilahare bu taşınmazların da üçüncü kişilere devredildiğini, bu işlemlerin de mal kaçırma amaçlı olduğunu ileri sürüp, taşınmazların satış bedellerinden paylarına isabet eden bedel ile munzam zararın tahsili isteklerinde bulunmuşlardır.

Davalılar, zamanaşımı süresinin dolduğunu, bütün yasal mirasçılardan vekaletname alınmak suretiyle işlemlerin gerçekleştirildiğini, iddiaların yerinde olmadığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılması bakımından 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu; muvazaa bakımından ise iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla tetkik hakiminin raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

Asıl dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı bedel ve para borcunun ödenmesindeki gecikme sebebiyle geçmiş günler faizi ile karşılanamayan munzam zararın tahsili; birleşen dava ise vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı bedel ve para borcunun ödenmesindeki gecikme sebebiyle geçmiş günler faizi ile karşılanamayan munzam zararın tahsili isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılması bakımından 818 sayılı Borçlar Kanunun 126/4. maddesindeki 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu; muvazaa bakımından ise iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kök miras bırakan Ahmet'in 01.10.1991 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi Hayriye ve Hayriye'den olma erkek çocukları Asım, Mustafa Atila ile kız çocukları Memnune, Makbule Mualla ve Mukaddes ile eşi Zekiye'den olma erkek çocuğu Sungur'u bıraktığı; Sungur'un 24.08.1993 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi Birsen ve Birsen'den olma kız çocukları Ece ve Esra'yı bıraktığı; miras bırakan Asım'ın 17.02.2004 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak erkek çocukları davacılar Murat ve Mehmet Ramazan'ı bıraktığı; miras bırakan Hayriye'nin 20.08.2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak erkek çocuğu Mustafa Atila ile kız çocukları Memnune, Makbule Mualla ve Mukaddes ile Asım'ın çocukları davacılar Murat ve Mehmet Ramazan'ı bıraktığı; kök miras bırakan Ahmet'in eşi Hayriye ve kız çocukları Makbule Mualla ve Mukaddes ile eşi Zekiye'den olma erkek çocuğu Sungur'un, 08.10.1991 tarih 38660 sayılı vekaletname ile vekil atadığı, Asım'ın 09.10.1991 tarih 38889 sayılı vekaletname ile Mustafa Atila'nın 09.10.1991 tarih 38771 sayılı vekaletname ile davalı Memnuneyi vekil atadıkları kök muris Ahmet’ten intikalen mirasçıları adına verasetten iştirak halinde kayıtlı çekişme konusu 81 ada 17 parselde bulunan 3 nolu bağımsız bölümün 20.04.1992 tarihli akitle, B blok 13 nolu bağımsız bölümün 26.12.1991 tarihli akitle, B blok 19, 20, 21, 22 ve 23 nolu bağımsız bölümlerin 30.11.1992 tarihli akitle, 32 ada 3 parseldeki 1 nolu bağımsız bölümün 03.03.1993 tarihli akitle, 4 ve 6 nolu bağımsız bölümlerin 13.01.1993 tarihli akitle, 5 nolu bağımsız bölümün 23.02.1993 tarihli akitle, 38 ada 5 parseldeki 1,5 ve 1/2 hisse oranında 2 nolu bağımsız bölümlerin 08.04.1992 tarihli akitle, 38 ada 33 parseldeki B blok 5 nolu bağımsız bölümün 12.01.1993 tarihli akitle, 33 ada 12 parseldeki 14 nolu bağımsız bölümün 08.04.1992 tarihli akitle, 15 nolu bağımsız bölümün 02.04.1992 tarihli akitle, 16 nolu bağımsız bölümün 13.04.1994 tarihli akitle, 17 nolu bağımsız bölümün 20.04.1992 tarihli akitle, 18 nolu bağımsız bölümün 21.04.1992 tarihli akitle, 19 nolu bağımsız bölümün 13.04.1992 tarihli akitle, 32 ada 7 parseldeki 3 nolu bağımsız bölümün 29.01.1993 tarihli akitle, 4, 5 ve 6 nolu bağımsız bölümlerin 13.01.1993 tarihli akitle, 25 ada 8 parseldeki 8 nolu bağımsız bölümün 10.02.1993 tarihli akitle, 80 ada 6 parseldeki 5 nolu bağımsız bölümün 24.01.1992 tarihli akitle, 6 nolu bağımsız bölümün 16.04.1992 tarihli akitle, 7 nolu bağımsız bölümün 14.04.1992 tarihli akitle, 80 ada 3 parseldeki 3 nolu bağımsız bölümün 02.03.1992 tarihli akitle, 4 nolu bağımsız bölümün 28.04.1992 tarihli akitle, 9 nolu bağımsız bölümün 16.04.1992 tarihli akitle yukarıda belirtilen vekaletnameler kullanılmak suretiyle vekil Memnune tarafından 3. kişilere satış suretiyle temlik edildiği; ayrıca 38 ada 33 parseldeki A blok 20 nolu bağımsız bölüm ile B blok 4, 18 ve 20 nolu bağımsız bölümlerin ve 25 ada 37 parseldeki 16 nolu bağımsız bölümün 28.05.1993 tarihli akitle 09.10.1991 tarih 38889 sayılı vekaletname ile vekil Memnune tarafından Asım'ın verasetten iştirak halindeki payının davalı Makbule Mualla'ya satış suretiyle temlik edildiği, akabinde de yukarıda belirtilen vekaletnameler kullanılmak suretiyle vekil Memnune tarafından yine 3. kişilere satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.

6098 sayılı TBK.nın 147/5. (818 sayılı BK.nın 126/4.) maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin vekalet aktinden kaynaklanan ve vekil ile müvekkil arasındaki çekişmelerde (iç temsil ilişkilerinde) uygulama yeri bulacağı tartışmasızdır.

Somut olayda, davacıların alacağı, davalının taşınmaz bedellerini aldığı ve zimmetine geçirdiği tarihte muaccel olmuştur ve olayda 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği tartışmasızdır. Bu nedenle, davacıların vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle bedel istekleri yönünden davanın reddedilmiş olması doğrudur. Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE,

Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür, '.ü/ konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun İm akmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, 6098 sayılı TBK.nın 237 (818 sayılı BK.nın 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yön-deki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlen-dirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olayda, davacıların 5 adet (38 ada 33 parseldeki A blok 20 nolu, B blok 4, 18 ve 20 nolu ve 25 ada 37 parseldeki 16 nolu) bağımsız bölümdeki miras bırakanlan Asım'ın verasetten İştirak halindeki payının önce vekil davalı Memnune tarafından davalı Makbule'ye satış suretiyle temlik edildiği, vekaletname kullanılmak suretiyle vekil Memnune tarafından da 3. kişilere satış suretiyle temlik edildiği ve bu işlemin de muvazaalı olduğu iddiası bakımından da yukarda açıklanan ilkeleri kapsar biçimde bir araştırma yapılmadığı açıktır.

Hal böyle olunca, muvazaa iddiası bakımından tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerin toplanması, yukarıda değinilen ilkeler ışığında gerekli inceleme ve araştırmanın yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

Davacılar vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.