T.C

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E: 2013/5-657

K: 2015/9

T: 17.02.2015

 

Tefecilik

Davaya katılma

 

ÖZETİ: Katılma konusunda Yargıtay ilgili dairesince karar verilmesi halinde, katılan sıfatını kazanan kişinin özellikle, iddia ve delillerini bildirme haklarını kullanamayacağı, diğer taraftan katılma konusunda karar verilmeden önce Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafii dinlenilmeden karar verilmek suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 238/3. maddesine aykırılık oluşturulacağı ve sanık yönünden savunma hakkının sınırlandırılması sonucunu doğuracağı eleştirisi getirilebilir ise de; Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 gün ve 294-64 sayılı kararında, Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafiinin görüşü sorulmadan katılma kararı verilmesinin nispi nitelikte bir hukuka aykırılık olduğu ve esasa etkili bulunmadığı sonucuna ulaşılmış olup, böyle bir durumda savunma hakkının sınırlandığından söz edilemeyecektir. Mahkemenin “maddi gerçeği araştırma ilkesi” ile 5271 sayılı CMK'nun “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde; mağdur ile şikâyetçinin soruşturma evresinde “delillerin toplanmasını isteme”, kovuşturma evresinde ise “tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek alma ve tanıkların davetini isteme” haklarının bulunduğunun kabul edilmiş olması karşısında da, ilgili katılan sıfatını kazanmadan dahi bu haklarını kullanabileceğinden, sonuç olarak iddia ve delillerini bildirme hakkının kullanılmaması da söz konusu olmayacaktır. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, müştekinin katılma istemi konusunda bir karar verilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Tefecilik suçundan sanıklar D.. M.. ve M.. K..'nün beraatine ilişkin, Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.10.2011 gün ve 763-286 sayılı hükmün müşteki vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 09.01.2013 gün ve 7482-103 sayı ile;

"Suçtan zarar gören şikayetçi A.. B.. ve vekilinin sanıklardan şikayetçi oldukları ve cezalandırılmaları yönündeki sözlü ve yazılı beyanları karşısında 5271 sayılı CMK'nun 238/2. maddesi uyarınca davaya katılmak isteyip istemedikleri sorularak, katılmak istemeleri halinde aynı kanunun 238/3. maddesi uyarınca olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 15.03.2013 gün ve 407170 sayı ile;

“Taraflara duruşma gününü bildiren davetiye tebliği üzerine, şikayetçiler ve vekili sanıklardan şikayetçi olduklarını ve cezalandırılmalarını istemişlerdir. Ancak mahkemece şikayetçilere davaya katılmak isteyip istemedikleri sorulmadan karar verilmiştir. Tefecilik suçunun şikayetçisi olan, dolayısıyla suçtan doğrudan doğruya zarar gören şikayetçinin ve vekilinin, yargılama sırasında, katılma isteğinin mahkeme tarafından sorulmadığı ve karara bağlanmadığı, şikayetçi vekilinin ise hükmü temyiz ettiği, temyiz isteğinde sanığın cezalandırılması gerektiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda şikayetçilerin CMK’nun 260. maddesi uyarınca, katılma isteği karara bağlanmamış olmasına rağmen hükmü temyize hakkı bulunmaktadır. Nitekim Özel Dairece de bu husus vurgulanmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanununun 237. maddesinin ikinci cümlesi, 'Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır' hükmü incelendiğinde, şikayetçiler vekilinin beraat kararının hukuka uygun olmadığına, bozulması gerektiğine ilişkin temyiz isteminin mahkemenin beraat kararına yönelik esasa dair bozma talebine ilişkin temyiz dilekçesinin, usulüne uygun olarak karara bağlanmayan katılma isteği hususunda da Yüksek Yargıtay tarafından bir karar verilmesi talebini de içerdiği şeklinde anlaşılmalıdır. Fıkra hükmünü, şikayetçi vekilinin katılma isteği ile ilgili açıklayıcı bir beyanın bulunması şeklinde anlamak, yasanın lafzına sıkı sıkıya bağlı kalmak olacaktır ki, bu hususun doğru bir yaklaşım olmayacağı anlaşılmaktadır.

Diğer yandan hükmün esasına girilmeden bozulması, Anayasanın 141/4. maddesinde yazılı ‘Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir’ hükmüne de uygun bir sonuç doğurmadığı açıktır.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 12.06.2013 gün ve 4790-6460 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kovuşturma aşamasında müştekinin sanıklardan şikâyetçi olduğunu, müşteki vekilinin de sanıkların cezalandırılmasını talep ettiği somut olayda, müşteki vekilinin temyizi üzerine inceleme yapan Özel Dairece, müşteki ve vekilinden davaya katılmak isteyip istemediklerinin sorulmaması suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 238/2. maddesine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığı ve bu bağlamda Özel Dairece katılma konusunda bir karar verilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Müştekinin 08.06.2011 tarihli oturumda sanıklardan şikâyetçi olduğunu beyan ettiği, müşteki vekilinin de 10.10.2011 tarihli dilekçesiyle sanıkların cezalandırılmasını talep ettiği, yüzüne karşı açıklanan kararı süresinde temyiz eden müşteki vekilinin temyiz dilekçesinde, sanıkların cezalandırılması talebinde bulunduğu, ancak katılma konusunda açıkça bir istemde bulunmadığı anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CMK’nun “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi;

“1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.

2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır” ,

Aynı kanunun “Katılma usulü” başlıklı 238. maddesi ise;

“1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.

2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.

3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.

4) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Yukarıda belirtilen düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemelerinde kovuşturma aşamasında hüküm verilinceye kadar, suçtan zarar gören, mağdur veya malen sorumlu olanların, mahkemesine bir dilekçe vermek veya katılma istemini içeren sözlü başvurularının tutanağa geçirilmesi suretiyle kamu davasına katılabilecekleri hüküm altına alınmıştır.

Kanun yolu yargılamasında katılma isteminde bulunulmasının mümkün olmadığı kural olarak benimsenmiş olmakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nun 260. maddesinde, katılma isteği reddedilmiş veya karara bağlanmamış olanların kanun yollarına başvuru hakkı bulunduğu belirtilerek, böyle bir başvuru halinde, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi halinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.

TBMM’ne sunulan tasarıda, ilk derece mahkemesince reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin istinaf yolu başvurusunda açıkça belirtilmek şartıyla karara bağlanacağı belirtilmiş ise de, Tasarının 249. maddesinin 2. fıkrasındaki, “Bölge Adliye Mahkemesi” ve “İstinaf” ibareleri “Kanun yolu” şeklinde değiştirilerek 237. madde bütünlüğü altında kabul edilmiş bulunduğundan, kanun yolu ibaresinin temyiz incelemesini de kapsadığını kabul etmekte zorunluluk bulunmaktadır.

CMK’nun 238. maddesindeki katılmaya ilişkin merasimin Yargıtay’ca yerine getirilmesinin imkansızlığı nedeniyle, katılma isteminin Yargıtay tarafından karara bağlanamayacağı ileri sürülebilir ise de, 238. madde, usulüne uygun bir katılma istemi üzerine ilk derece mahkemesince yapılması gereken işlemleri belirtmekte olup, 237. maddenin 2. fıkrasındaki istisnai durumu kapsamamaktadır. 237/2. madde hükmünün katılma istemleri hakkında özel bir düzenleme getirdiği, usul ekonomisi amacı güttüğü ve 238. maddede öngörülen genel usule üst derece mahkemelerinde özel bir istisna oluşturduğu nazara alındığında, Yargıtay’ca katılma istemi konusunda, temyiz incelemesi aşamasında herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan karar verilmesinin mümkün bulunduğu ahvalde öncelikle dairesince karar verilmeli, bu suretle AİHS'nin 6. maddesi bağlamında makul sürede yargılanma ilkesi hayata geçirilmeli, araştırma zorunluluğunun doğduğu ahvalde ise bu husus bozma nedeni yapılarak sorun çözümlenmelidir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Müştekinin 08.06.2011 tarihli oturumda sanıklardan şikayetçi olduğunu beyan etmesi ve müşteki vekilinin 10.10.2011 tarihli dilekçesiyle sanıkların cezalandırılmasını talep etmesinin sanıklar hakkında açılan davaya katılma istemi niteliğinde bulunduğu gözetilmeden katılma konusunda yerel mahkeme tarafından olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeyen somut olayda, müşteki vekilinin temyiz dilekçesinde katılma konusunda karar verilmesi yönünde açıkça bir isteğinin bulunmadığı, dolayısıyla Özel Dairece bu konuda bir karar verilmesinin mümkün olmadığı düşünülebilir ise de; müşteki ve vekilinin kovuşturma aşamasında istikrarlı bir şekilde sanıkların cezalandırılmasını talep etmesinin ve müşteki vekilinin, yerel mahkeme hükmünü temyiz etmiş olmasının, kanun yolunda da davayı takip iradesini eylemli olarak ortaya koyduğu ve bu davranışın yerel mahkemece karara bağlanmayan katılma talebinin inceleme merciince incelenip karara bağlanmasına yönelik bir istemi de kapsadığı kabul edilmelidir.

Böyle bir kabul ile yargılamaların gereksiz yere uzamasının, dolayısıyla da davaların zamanaşımına uğramasının önüne geçilebilecektir. Aksi takdirde yerel mahkeme hükmünün, katılma konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediği gerekçesiyle bozulması yargılamanın gereksiz yere uzaması sonucunu doğuracaktır ki, bu durum “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” şeklinde düzenlenmiş olan Anayasanın 141/4. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesine aykırılık oluşturacaktır.

Katılma konusunda Yargıtay ilgili dairesince karar verilmesi halinde, katılan sıfatını kazanan kişinin özellikle, iddia ve delillerini bildirme haklarını kullanamayacağı, diğer taraftan katılma konusunda karar verilmeden önce Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafii dinlenilmeden karar verilmek suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 238/3. maddesine aykırılık oluşturulacağı ve sanık yönünden savunma hakkının sınırlandırılması sonucunu doğuracağı eleştirisi getirilebilir ise de; Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 gün ve 294-64 sayılı kararında, Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafiinin görüşü sorulmadan katılma kararı verilmesinin nispi nitelikte bir hukuka aykırılık olduğu ve esasa etkili bulunmadığı sonucuna ulaşılmış olup, böyle bir durumda savunma hakkının sınırlandığından söz edilemeyecektir.

Mahkemenin “maddi gerçeği araştırma ilkesi” ile 5271 sayılı CMK'nun “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde; mağdur ile şikâyetçinin soruşturma evresinde “delillerin toplanmasını isteme”, kovuşturma evresinde ise “tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek alma ve tanıkların davetini isteme” haklarının bulunduğunun kabul edilmiş olması karşısında da, ilgili katılan sıfatını kazanmadan dahi bu haklarını kullanabileceğinden, sonuç olarak iddia ve delillerini bildirme hakkının kullanılmaması da söz konusu olmayacaktır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, müştekinin katılma istemi konusunda bir karar verilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 09.01.2013 gün ve 7482-103 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, müştekinin katılma istemi konusunda bir karar verilmesi için Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.02.2015 günü yapılan müzakerede oybirliği ile, karar verildi.