T.C.

YARGITAY

Yirminci Hukuk Dairesi

 

E:2015/2956

K:2015/4093

T: 12.05.2015

 

·                  Tapu Sicilinin Tutulmasından Kaynaklanan Tazminat Davası

·                  Noterlerin Hukuki Sorumluluğu  

·                  İlliyet Bağı

 

Özet: Noterlerin hukukî sorumluluğunu düzenleyen1512  sayılı Noterlik Kanununun 162. maddesinde, göreve ilişkin kişisel sorumluluklarının kusursuz sorumluluk esasına göre düzenlendiği, somut olayda davalı noterin tanzim ettiği vekâletnamenin tanzimine esas olarak ihraz edilen nüfus cüzdanının sahte olduğu, sahte vekâletname ile tapuda ferağın yapılmasına ilişkin olayda kullanılan sahte belgeler nedeniyle üçüncü kişilerin cezalandırıldığı, bu suretle zarar ile eylem arasındaki illiyet bağının üçüncü kişinin ağır kusuru ile kesildiği anlaşıldığından, davalı noterin sorumluluğunun bulunmadığı, ancak bu vekâletname kullanılarak tapu sicil memurluğu tarafından düzenlenen resmi senet uyarınca taşınmazın davacı şirkete satıldığı, 4721 sayılı Yasanın 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devletin sorumlu olduğu, bu eylem nedeniyle oluşan zarar, tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklandığından, tehlike sorumluluğuna dayalı kusursuz sorumluluk şeklinde düzenlenen sözkonusu Yasa hükmü uyarınca Devletin sorumluluğunu gerektiren illiyet bağının kesilmediği ve davalı Hâzinenin tapu kaydının iptali nedeniyle TMK'nın 1007. maddesi uyarınca kusursuz sorumluluğunun bulunduğu gözetilmelidir.

 

(4721 s. MK m. 1007)

(1512 s. Noterlik K. m. 162)

 

Taraflar arasındaki tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan 03.04.2014 günlü hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 24.02.2015 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davacı vekili geldi, diğer taraftan davalı Tamer vekili ile Hazine vekili geldi, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:

 Davacı vekili bila günlü dilekçe ile, K... mahallesi 1156 ada 19 parselde kaim 1 numaralı bağımsız bölümü, 12.10.2010 tarihinde satın aldığını, ancak tapu malikinin taşınmazın satılması için kimseye vekaletname çıkartmadığı ve sahte vekâletname ile tapuda ferağın yapıldığı, 10. Ağır Ceza Mahkemesince fiilleri gerçekleştirenler hakkında ceza tesis edildiği, vekil eden şirketin sahibi ve yetkili temsilcilerinin ise beraat ettiği, Asliye 21. Hukuk Mahkemesinin 2010/475 E. - 2012/35 K. sayılı kararı ile tapu kaydının iptal edildiğinden uğradığı zararın tazmini istemiyle, Hazine ve vekâletnameyi tanzim eden Noter Tamer'e husumet yönelterek dava açmıştır.

 Mahkemece, sahte belgelerin iğfal kabiliyeti bulunduğundan, illiyet bağı kesildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından esasa, davalı gerçek kişi vekili tarafından vekâlet ücretine yönelik temyiz edilmiştir.

 Dava, tapuda sahte vekâletname ile işlem yapılması nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.

 1)                  Davacı vekili tarafından davalı Noter Tamer yönünden yapılan temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda;

 Noterlerin hukukî sorumluluğunu düzenleyen 1512 sayılı Noterlik Kanununun 162. maddesine göre;

 "Stajyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapamamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.

 Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebilir."

 Görüldüğü üzere, noterlerin hukukî sorumluluğunu düzenleyen anılan maddede kusurdan söz edilmemiş olduğundan, noterlerin bu göreve ilişkin kişisel sorumlulukları, kusursuz sorumluluk esasına göre düzenlenmiştir.

 Anılan madde uyarınca noterlerin sorumluluğu için noterin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin görevleriyle ilgili bir eylemleri olmalı; bir zarar bulunmalı; zarar doğuran eylem hukuka aykırı olmalı ve zararla eylem arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır. Kusursuz sorumluluk şeklinde düzenlenen noterin sorumluluğu, ancak zarar ile uygun nedensellik bağının kesildiğinin kanıtlanması durumunda ortadan kalkacaktır. Yani zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurunun veya mücbir sebep halleri gibi illiyet bağını kesen bir durumun varlığının kanıtlanması halinde sorumluluktan kurtulunabilecektir (Tekinay S., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, 1985 İst., Sayfa 764 vd; Kartal B., Noterlerin Hukukî Sorumluluğu ve Kusursuz Sorumluluk, Yargıtay Dergisi, Cilt 24, Sayı 3, Sayfa 340 vd).

 Uygun illiyet bağı ile belirtilmek istenen noterin veya çalıştırdığı kişilerin yaptığı noterlik işlemlerinden dolayı zarar doğmuş olmasıdır. Noterin sorumluluktan kurtulması için zararla eylem arasındaki illiyet bağının kesildiğini kanıtlaması gerekir. Bu da ancak mücbir sebebin varlığı veya üçüncü kişinin ağır kusuru ve yahutta zarar görenin ağır kusurunun bulunması ile mümkün olacaktır. Kanun koyucu Noterlik Kanununun 162. maddesi ile genel nitelikteki kusursuz sorumluluk ilkeleri dışında özel bir kurtuluş kanıtı getirmemiştir (Kartal, B., a.g.e., s. 349 vd).

 Yukarıda açıklanan bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, sahte olduğu anlaşılan Y... 1. Noterliğince düzenlenen 24.09.2010 gün 221114 yevmiye numaralı vekâletnamenin, tanzimine esas olarak ibraz edilen ve fotokopisi dosya arasında bulunan nüfus cüzdanının sahte olduğu, 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.04.2011 gün 2010/382-148 sayılı kararı uyarınca olayda kullanılan sahte belgeler nedeniyle üçüncü kişilerin cezalandırıldığı anlaşıldığından, zarar ile eylem arasındaki illiyet bağının üçüncü kişinin ağır kusuru ile kesildiği anlaşıldığından, davacı vekilinin noter olan davalı gerçek kişiye yönelik 1512 sayılı Kanunun 162. maddesine dayalı tazminat isteminin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

 2)       Davacı vekilinin, TMK'nın 1007. maddesi uyarınca Hâzinenin sorumluluğuna ilişkin temyiz itirazlarına gelince;

 Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından, ayın hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

 Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (ayni) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukukî duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.

 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. -2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

 Somut olayda; davacı adına tapu siciline kayıtlı taşınmaz, Feridun tarafından davacının kimlik bilgileri kullanılarak Y... 1. Noterliğince düzenlenen 24.09.2010 gün 221114 yevmiye numaralı vekâletname düzenlettirilip, bu vekâletname kullanılarak tapu sicil memurluğu tarafından düzenlenen resmi senet uyarınca davacı şirkete satıldığı, satış için kullanılan vekaletnamenin sahte olduğu ve Feridun'a bu olay nedeniyle yardımda bulunan Haşan ve Fikri'nin cezalandırıldığı, Feridun hakkındaki ceza soruşturmasının tamamlanamadığı gerekçesiyle tefrik edilerek ayrı bir soruşturma numarası üzerinden devam ettiği anlaşıldığına göre, davacının zararına neden olan olay ve işlemler zincirinin, dava dışı Feridun'un davacının kimlik bilgilerine ulaşarak sahte nüfus cüzdanı düzenlemesi ve bu bilgileri kullanarak sahte vekâletname çıkartması ve bu belgeler sonucunda tapu müdürlüğüne müracaatla resmî senet tanzim ettirmek suretiyle davacıya ait taşınmazı satmasıdır. Bu şekildeki eylem nedeniyle oluşan zarar, tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklandığından, tehlike sorumluluğuna dayalı kusursuz sorumluluk şeklinde düzenlenen TMK 1007. maddesi uyarınca Devletin sorumluluğunu gerektiren illiyet bağının kesilmediği ve davalı Hâzinenin tapu kaydının iptali nedeniyle TMK 1007. maddesi uyarınca kusursuz sorumluluğunun bulunduğunun anlaşılmasına göre, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde illiyet bağının kesildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.

 3)   Davalı gerçek kişi vekilinin vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazları yönünden; Dosya kapsamına göre, davalı gerçek kişi hakkında açılan dava 1512 sayılı Kanunun 162. maddesine dayalı olarak, Hazine aleyhine açılan dava ise TMK 1007. maddesine dayalı olarak açılmış olduğuna göre, davanın reddi halinde yararlarına takdir edilecek vekâlet ücretine de ayrı ayrı hükmedilmesi gerekirken, hüküm yerinde birlikte vekâlet ücretine hükmedilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.

 Sonuç: 1) Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin, davalı gerçek kişi yönünden verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının (REDDİNE),

 2)  İkinci bentte açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin, davalı Hazine yönünden verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100.-TL vekâlet ücretinin davalı Hazineden alınarak davacı tüzel kişiye verilmesine, temyiz harcının istek halinde iadesine,
3)       Üçüncü bentte açıklanan nedenlerle; davalı gerçek kişi vekilinin vekâlet ücreti takdiri yönünden verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100.-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı gerçek kişiye verilmesine, taraflarca 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi atfıyla HUMK'nın 388/4. (HMK m. 297/ç) ve HUMK'nın 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilâmının tebliğinden itibaren ilâma karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, yatırdığı temyiz harcının istek halinde iadesine 12.05.2015 tarihinde oy birliği ile karar verildi.