İncelenen dosya kapsamından; 4.1.2008 günü sanığın evinde ve aracında yapılan aramada M. D. adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanıyla pasaportun ele geçirildiği, suça konu sahte pasaportta 19.3.2006 tarihinde vize alımı, Türkiye'den çıkış ve Irak'a giriş, 27.6.2006 tarihinde ise Irak'tan çıkış ve Türkiye'ye giriş için kullanıldığı bilgilerinin yer aldığı, Sanığın aşamalardaki savunmalarında özetle, bir süre yurt dışında farklı ülkelerde kaldıktan sonra Türkiye'ye döndüğünü, asker kaçağı olduğu için yakalanmamak amacıyla İstanbul'da tanımadığı kişilere M. D. adına sahte nüfus cüzdanını düzenlettiğini, bir süre sonra Irak'a gidip çalışmaya karar verince, bunun için daha önce düzenlettiği sahte nüfus cüzdanına uygun şekilde bu kez de M. D. adına sahte pasaport düzenlettiğini, daha sonra bu sahte pasaportu kullanarak Irak'a gittiğini, burada 3 ay çalıştıktan sonra tekrar Türkiye'ye döndüğünü belirttiği, Anlaşılmaktadır. Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları, daha sonra da zincirleme suç hükümleri ve uygulanma şartları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır. Resmi belgede sahtecilik suçunun temel şekli 5237 Sayılı T.C.K.nun 204. maddesinin 1. fıkrasında; "Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır biçiminde düzenlenmiştir. Suçun konusu resmi belgedir. Suçla korunan hukuki yarar kamu güveni olup, suçun mağduru toplumu oluşturan tüm bireylerdir. Bununla birlikte suçun işlenmesiyle haksızlığa uğrayan gerçek ve tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün olduğundan, gerçek ve tüzel kişiler de yargılamaya katılabileceklerdir. Resmi belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır. Birinci seçimlik hareket, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmi belge esasında mevcut olmadığı halde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir. İkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmi belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Birinci ve 2. seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki, sahteciliğin, belge üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına dair olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır. Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur. Kullanma mütemadi suç şeklinde de gerçekleşebilir. Suçun oluşabilmesi için düzenlenen veya değiştirilen ya da kullanılan belgenin, gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği ya da iğfal kabiliyeti bu suçun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte ( nesnel ) olup olmadığı ve beş duyuyla ilk bakışta anlaşılabilir bulunup bulunmadığı, şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. 5237 Sayılı T.C.K.na hakim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimai bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 Sayılı T.C.K.nun "suçların içtimai" bölümünde, 42 ( bileşik suç ), 43 ( zincirleme suç ) ve 44. ( fikri içtima ) maddelerinde yer verilmiştir. Zincirleme suç, 765 Sayılı T.C.K.nun 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır şeklinde hüküm altına alınmışken, 5237 Sayılı T.C.K.nun 43. maddesinin 1. fıkrasının konumuza dair ilk cümlesinde; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir biçiminde düzenlenmiştir. 5237 Sayılı T.C.K.nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, a- ) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi, b- ) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması, c- ) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir. Uyuşmazlığa konu olayda, resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu kabul edilen eylemlerin değişik zamanlarda gerçekleştirilmesi ve suçların mağdurunun aynı olması şartlarının mevcut olduğu konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, "suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesine dair şartın gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır. Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 14.1.2014 gün ve 384-2, 3.12.2013 gün ve 1475-577, 30.5.2006 gün ve 173-145 ile 8.7.2003 gün ve 189-207 Sayılı kararlarında yer verildiği üzere, aynı suç işleme kararı altında suç işlenmesi her biri ayrı ayrı suç teşkil eden fiilleri birbirine bağlayan ve olaya zincirleme suç özelliğini veren subjektif bir bağdır. Sanığın çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suç işlediği ya da suç işleme kararının yenilendiği durumlarda aynı suç işleme kararından söz edilemeyeceğinden, zincirleme suç hükümleri uygulan mayacaktır. Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararıyla aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre "suç işleme konusunda tek kararı" olmayıp, 2. eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına dair olan bu gereklilik sübjektif bir şart olup, mahkemelerce denetime imkan sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir. Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade eder. Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer alır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plan, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermez. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeye bilir. Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusunda tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Asker kaçağı olan sanığın yakalanmamak amacıyla sahte olarak nüfus cüzdanı düzenleterek kullanması, daha sonra çalışmak amacıyla Irak'a gitmeye karar verince bu kez sahte nüfus cüzdanıyla uyumlu olacak şekilde sahte pasaport düzenleterek, sahte pasaportu yurt dışına gidiş ve dönüşte kullanması şeklinde gerçekleşen somut olayda, asker kaçağı olan sanığın başlangıçta yakalanmamak için sahte düzenlenmiş olan nüfus cüzdanını kullandığı, daha sonra ise çalışmak amacıyla yurt dışına gitmeye karar verince bu kez sahte olarak düzenlenmiş olan pasaportu kullandığı sabittir. Bu durumda sanığın başlangıçta, asker kaçağı olduğu için yakalanmamak amacıyla sahte nüfus cüzdanı kullandığı, daha sonra ise yurt dışına çalışmak için gidebilmek amacıyla sahte pasaport kullandığı anlaşılmakta olup, her iki suça dair kasttan önce gelen genel bir niyet ve bir suç işleme kararının varlığından, diğer bir deyişle iki suçu ortak bir zemine taşıyan subjektif bir bağdan söz etmek mümkün değildir. Zira sanık yeni bir sebep ortaya çıktıkça sahte belge düzenleterek kullanmış ve her bir olay için yenilenmiş bir suç işleme kararıyla hareket etmiş olduğundan, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma imkanı bulunmayıp, işlenmiş iki ayrı sahtecilik suçunun söz konusu olduğu ve her iki suçtan da ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir. Bu itibarla, sanığın iki ayrı sahtecilik suçundan cezalandırılmasına karar veren yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmayıp, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.