Hukuk Genel Kurulu         2014/2058 E.  ,  2015/1768 K.


"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 20/03/2014
NUMARASI : 2013/765-2014/206


Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1.Asliye Ticaret Mahkemesince davalılardan TEDAŞ ve Ankara İl Özel İdaresi Müdürlüğü yönünden davanın reddine, A.. B.. yönünden davanın yargı yolu yönünden reddine, M.. B.. ve İ.. K.. yönünden davanın kabulüne dair verilen 02.06.2011 gün ve 2008/497 E. 2011/325 K sayılı kararın incelenmesi davacı vekili ve davalılardan A.. B.. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14.02.2015 gün ve 2012/2552 E., 2013/2605 K sayılı ilamı ile; 
(... Davacı vekili, müvekkili şirket tarafından iş yeri sigorta poliçesi ile güvence altına alınan dava dışı E....Medikal ....Ltd.Şti ne ait Modern Çarşı olarak bilinen iş merkezinde olan iş yerinin 24.12.2003 tarihinde çarşıda çıkan yangın sonucu yanarak hasara uğradığını, çarşının mülkiyetinin İl Özel İdare Müdürlüğüne ait olup, kiralayan konumunda olan bu davalının aynı zamanda yönetici konumunda olduğunu, yangının çarşı merkezinde birinci bodrum katında bulunan Ö... Plastik Firmasının faaliyet gösterdiği işyerinde başladığını, bu işyerinin gerçek kişi tacir İ.. K..'ye ait olduğunu, bu tacirin çalışanı M.. B..'ın elektriklerin kesik olması nedeni ile jeneratör çalıştığını, çalışan jeneratöre yakıt ikmali sırasında yangının meydana geldiğini, yönetici olan davalının yangından korunma yönergesi hükümlerine uygun davranmadığını, aynı davalının bina sahibi sıfatı ile sorumluluğunun bulunduğunu, yangına sebep olanlar hakkında Ankara 10.Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/95 esasında dava açıldığını, Büyükşehir Belediyesinin çarşı merkezinde merdiven boşluklarına ruhsat vererek yangının büyümesinde kusurlu olduğunu, TEDAŞ'ın elektrik kesilmesi nedeni ile sorumluluğunun bulunduğunu, müvekkili tarafından sigortalıya ekspertiz raporu ile belirtilen hasarın 101.000,00 TL olarak ödendiğini ileri sürerek ödeme tarihlerinden itibaren avans faizi ile birlikte bu miktarın sorumlu davalılardan rücuen müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı İl Özel İdaresi vekili; talebin zaman aşımına uğradığını, binanın mülkiyetinin müvekkiline ait olup, olaydan sonra A.. B..na devredildiğini, bina sahibi sıfatı ile sorumluluklarının bulunmadığını, haksız fiil ile sorumlulukları arasındaki illiyet bağının kesildiğini, yönetici sıfatları ile kendilerine herhangi bir sorumluluk yüklenemeyeceğini, yönetici sıfatı ile alınması gereken tüm tedbirlerin alınmış olduğunu, kusurlarının bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı TEDAŞ vekili; elektrik kesilmesi ile yangının çıkış sebebi arasında bir bağlantı bulunmadığını, davalı idarenin herhangi bir kusurunun bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı vekili; sorumluluklarının idari hizmet kusuruna dayandırıldığını, 2577 sayılı İYUK'nun 2/B maddesi gereğince idari yargının görevli olduğunu, yargı yolu nedeni ile dava dilekçesinin reddine karar verilmesini zaman aşımı süresinin dolduğunu, idarenin yangının meydana gelmesinde herhangi bir kusurunun bulunmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalılar M.. B.. ve İ.. K.. davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, Modern Çarşı olarak bilinen binada yangının çıktığı anda elektriklerin zaten kesik olduğu yani yangının elektriklerin kesilmesi nedeniyle meydana gelmediği, yangının davalı kiracının dükkanda elektrik kesintisine karşı tedbir amaçlı bulundurduğu ve elektrik üretiminde kullanılan ve çalışır durumda olan jeneratöre yakıt ikmali yapan işçinin özensizliği sonucu jeneratör deposunda buharlaşan benzinin parlaması ile çıktığı, böylelikle illiyet bağının kesildiği ve olayda davalı TEDAŞ'a izafe edilebilecek bir kusurun bulunmadığı gerekçesiyle bu davalı yönünden davanın esastan reddine; Davalı Ankara Büyükşehir Belediyesi yönünden sorumluluğun hizmet kusuruna dayalı olması sebebiyle tam yargı davası niteliği taşıdığı ve bu nedenle idari yargının görevine girdiği gerkçesiyle bu davalı yönünden yargı yolu nedeniyle davanın reddine; İl Özel İdaresi Müdürlüğünün binanın sahibi ve yöneticisi olması ile BK58 uyarınca yangının meydana gelmesinde kusurlu ve oluşan zarardan sorumlu olduğu iddiası yönünden ise bir bina veya imal olunan şeyin herhangi bir maliki o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazasındaki kusurundan dolayı mesul olup, somut olayda binanın fena yapılmasından ya da muhafazasındaki kusurdan kaynaklı olmayıp illiyet bağı kesildiğinden, somut olayda jeneratöre kuralsız olarak yakıt ikmali yapmaya kalkışan işçinin kusurlu eyleminin yangının çıkmasına neden olduğundan zararla bina malikinin sorumluluğu arasındaki illiyet bağının kesildiği gerekçesiyle bu davalı yönünden davanın esastan reddine; Davalı işçi M.. B..'ın eylemi ile yangının çıkmasına neden olduğu, Davalı kiracı İ.. K..'nin ise BK 55. maddesi uyarınca istihdam eden sıfatıyla sorumlu olduğu gerekçesiyle bu davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili ve davalı A.. B.. vekili temyiz etmişlerdir.
1)Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı A.. B..'nın tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2)Ancak yangının çıktığı dükkan ile davacının sigortaladığı işyerinin dahil olduğu iş merkezinin mülkiyetinin davalı İl Özel İdaresine ait olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca davalının, işyerindeki dükkanları kiraya vererek işlettiği, yönetiminin kendisi tarafından tayin edilen kişilerce yerine getirildiği de sabit bulunmaktadır. Diğer taraftan davacının aynı zamanda işletme kusuruna da dayanmış bulunması karşısında, davalının yanıcı malzemelerin de satıldığı dükkanların bulunduğu böylesine büyük bir iş merkezine, yangın çıkması halinde devreye giren günün teknolojisine uygun, merkezi jeneratör sistemi ile otomatik yangın kesici tertibatını kurmayıp, meydana gelen zarardan bu nedenle BK'nın 58. maddesi uyarınca sorumlu bulunduğunun anlaşılmasına göre davalı Ankara İl Özel İdaresi yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir....)
gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; işyeri paket sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalılar TEDAŞ ve Ankara İl Özel İdare Müdürlüğü aleyhine açılan davanın reddine, davalılar M.. B.. ve İ.. K.. aleyhine açılan davanın kabulüne, davalı A.. B.. hakkında açılan davanın yargı yolu yönünden reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda dayanılan gerekçeler genişletilerek direnme kararı verilmiş, direnme kararını davacı vekili temyize getirmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu zarardan davalı Ankara İl Özel İdaresinin sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.  
Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzayan bir yol izlenmiştir. Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (TANDOĞAN Haluk, Türk Mes’uliyet Hukuku, 1967, s:89). Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun öğesidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C.1, B.6, İstanbul 1998, s:554).  
Sorumluluk, için mutlaka kusurun aranması bazı hâllerde modern tekniğin ve makineleşmenin icaplarına yabancı düşmektedir. Bu sebeple hukukun, esas prensibi olan kusur sorumluluğu yer yer zayıflamış hatta bazı hâllerde tamamen ortadan kalkarak yerini kusursuz sorumluluğa terk etmiştir. Teknik ilerlemeler ve ona bağlı olan tehlikelerin artması karşısında, kusura dayanan sübjektif sorumluluk artık, yalnız başına, zarar görenlere etkili bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolayısıyla adaleti gerçekleştirmek bakımından yetersiz kalmıştır. Kusur yoksa sorumluluk da ortaya çıkmaz görüşü artık geçerliliğini kaybetmiştir. Objektif ihtimam vazifesinin ihlâli mülâhazası gereğince; bir şeye veya şahsa karşı kendisine, kanunî bir ihtimam vazifesi yükletilen kimse, bu vazifeyi kusuru olmaksızın yerine getirmese dahi, bu yüzden doğan zarardan mesul olmalıdır. Kusura dayanmayan sorumlulukta; sorumluluğu doğuran olay, zarar ve zararla söz konusu olay arasında bir illiyet bağı bulunması sorumluluğu doğurmak için yeterlidir (TANDOĞAN Halûk, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku Ankara 1981 s. 3-10; TEKİNAY/ AKMAN/ BURCUOĞLU/ ALTOP, Borçlar Hukuku, Cilt I, Beşinci Bası, İstanbul 1985 s. 671). 
Öğretide kusursuz sorumluluk halleri “olağan sebep sorumluluğu-tehlike sorumluluğu” gibi ikili ayırıma tabi tutulduğu gibi (EREN Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C.1, B.3, 1989; TANDOĞAN Haluk, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk, Ankara, 1981, s:22); “hakkaniyet sorumluluğu-nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk-tehlike sorumluğu” şeklinde üçlü ayırım yapanlar da vardır (TEKİNAY/ AKMAN/ BURCUOĞLU/ ALTOP Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, B.7, İstanbul 1993, s:498).  
Kusursuz sorumluluk, genellikle olumsuz bir biçimde sorumlu kişinin kusurunu gerektirmeyen bir sorumluluk olarak tanımlanır. 
Bu noktada; “bina ve yapı eserlerinden doğan sorumluluğa” ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ ağırlaştırılmış sebep/ ağırlaştırılmış objektif sorumluluğa ilişkin kuralların uygulanacağında doktrinde ve uygulamada görüş birliği bulunmaktadır.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (818 sayılı BK)’nun 58. maddesinde; “Bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazasındaki kusurundan dolayı mes’ul olur” denilmektedir. Burada, yasa koyucu bozuk yapılan bir yapı eserinden zarar görenlere mümkün olduğu kadar basit ve dolaysız bir tazmin imkanı sağlayarak, onları korumaktadır. Bu anlamda sorumlu olabilecek malik, gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olabileceği gibi, kamu hukuku tüzel kişisi de olabilir.
Bina veya yapı eserlerinden doğan sorumluluğu için; 
Bina veya sair inşa eserinin maliki olmak ve zararın bina veya sair inşa eserinin yapılmasındaki bozukluktan veya bakımındaki bir noksandan meydana gelmesi gerekir.
Malikin, bina ya da tesisin tehlike taşımayacak bir durumda bulunmasını sağlama yükümlülüğü, yalnız onu kullananlara karşı değil, herkese karşı vardır.
Mülga 818 sayılı BK m.58 kapsamında, sorumluluğun doğmasında, yapılıştaki bozukluk- bakım eksikliği ayrımının bir önemi bulunmamaktadır. Zira malikin sorumlu olması için bakım eksikliği veya yapılıştaki bozukluktan herhangi birinin varlığı yeterli görülmektedir. Her iki olasılıkta da yalnızca malikin sorumluluğu söz konusu olmaktadır.
Bir bina veya yapı eserini malikinin mülga 818 sayılı BK m.58’e göre sorumlu tutulabilmesi için, zararın, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinden doğduğu ispatlanmalıdır. Buradaki ispat yükü zarar görene düşer.
Bununla birlikte sorumluluğun son şartı; zararla yapım bozukluğu veya bakım eksikliği arasında uygun illiyet bağının bulunmasıdır. Yani zararın yapımdaki bozukluktan veya bakımdaki eksiklikten dolayı meydana gelmiş olması gerekmektedir. Kanunda, bu illiyet bağının varlığı konusunda bir karine kabul edilmemiştir. Yapım bozukluğunu veya bakım eksikliğini ispat etmesi gereken zarar görenin, bir de illiyet bağının varlığını ispat etmesi gerekir. Ancak doktrindeki baskın görüşe göre, hakim, zarar görenin bu konudaki ispat külfetini değerlendirirken fazla katı olmamalıdır (ATAAY Aytekin, Borçlar Hukuku Genel Teorisi, İstanbul 1995, s.348; ERTEN Ali, Türk Borçlar Hukukuna Göre Bina ve İnşa Eseri Sahiplerinin Sorumluluğu, BK.58, Ankara 2000, s.203; İMRE Zahit, Doktrinde ve Türk Hukukunda Kusursuz Mesuliyet Halleri, İstanbul 1949, s.182; TUNÇOMAĞ Kenan, Borçlar Hukuku, İstanbul 1972, s.357; BAŞ Ece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Bina ve Yapı Eserlerinden Doğan Sorumluluk, XII Levha Yayınları, s.110; TANDOĞAN Haluk, Türk Mes’uliyet Hukuku, 1961, s:193) Bazen illiyet bağının ispatı çok zor olabilir. Bu tür durumlarda, zarar verici olgunun, bina veya yapı eserinin yapılışındaki bozukluğa veya bakım eksikliğine bağlanması, hayatın olağan akışına uygun ise, hakim illiyet bağının varlığına karar verebilir (ERTEN Ali, Türk Borçlar Hukukuna Göre Bina ve İnşa Eseri Sahiplerinin Sorumluluğu, BK.58, Ankara 2000, s.205).
Burada sözü edilen illiyet bağı uygun illiyet bağıdır. Uygun illiyet bağı, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre, sebebin, meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli olmasıdır. Uygun illiyet bağı, sorumluluğu, zarar veren bakımından öngörülebilir risklerle sınırlamaktadır (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2009, s.611, s.617) Başka deyişle, hayatın olağan akışı ve hayat tecrübesi bakımından öngörülemez zararlar uygun illiyet bağı kapsamında sorumluluğu doğurmayacaktır.
Bazı hallerde zararın ortaya çıkış biçimi, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinin varlığını gösteren fiili bir karine oluşturur. Yapının yapımı ile ilgili mevzuata ve teknik kurallara uyulmadığı, alışılmış tedbirlerin alınmadığı ve resmi makamlarca yapılan denetimler sonucunda, bina ve yapı eserinin teknik niteliklerinin uygun görülmediği ispatlanırsa, bunlar eksikliğin ve illiyet bağının varlığına birer belirti sayılır. Keza, daha önce aynı zararların ortaya çıkması, zarar verici olaydan sonra yeni güvenlik tedbirlerinin alınmamış olması da birer belirti oluşturabilir (KOÇ Nevzat, Bina ve Yapı Eseri Maliklerinin Hukuki Sorumluluğu BK.m.58, Ankara 1990, sayfa 45 v.d.).
İlliyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru veya üçüncü kişinin kusuru nedeniyle kesilebilir. Mülga BK m.58 kapsamında sorumluluğun doğabilmesi için illiyet bağının kesilmemiş olması gerekir. Doktrindeki kabul edilen görüşe göre illiyet bağının kesilmesi olasılığı dar yorumlanmalıdır. Her üç neden açısından da, illiyet bağının kesildiği iddiası, sorumlu kişiler tarafından açıkça ispatlanmadıkça kabul edilmemelidir. Bu bakımdan sorumluluktan kurtulmak oldukça zorlaştırılmıştır (ERTEN Ali, Türk Borçlar Hukukuna Göre Bina ve İnşa Eseri Sahiplerinin Sorumluluğu, BK.58, Ankara 2000, s.230; BAŞ Ece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Bina ve Yapı Eserlerinden Doğan Sorumluluk, XII Levha Yayınları, s.113; DESCHENAUX Henri, TERCİER Pierre, Sorumluluk Hukuku, Çeviren Salim Özdemir, Ankara 1983, s.37)
İlliyet bağını kesen hallerden birinin varlığı veya zarara yapım bozukluğu veya bakım eksikliği dışında ve bunların bir katkısı olmaksızın mücbir sebepten, üçüncü bir kişinin kusurundan kaynaklanan başka bir kazanın sebep olduğu kanıtlanmadığı takdirde ispat yükü yerine getirilmiş sayılır.
Eldeki davada ise illiyet bağını kesen bu sebeplerden; zarara “üçüncü bir kişinin kusurundan kaynaklanan başka bir kazanın sebep olması” tartışılmaktadır. Kural olarak , hiç bir kimse, aynı zarardan üçüncü kişinin de sorumlu olduğunu ileri sürerek, kendi sorumluluğundan kurtulamaz. Her biri, zincirleme sorumluluk kuralları uyarınca zararın tamamından sorumlu olur. Bununla birlikte, üçüncü kişinin kusurunun çok ağır olması veya olaya neden olan eylemin çok önemli olması nedeniyle, birinci eylemin geri plana itilmesi durumunda, sonuç değişebilir. 
Belirtmek gerekir ki, üçüncü kişinin kusuru gerekli objektif yoğunluğa, başka deyişle gerekli ağırlığa ulaşmadıkça, zarar görenin kusurunda olduğu gibi illiyet bağını kesmeye yetmeyecektir. Diğer bir anlatımla, üçüncü kişinin kusuru yeterli ağırlığa ulaşıp, illiyet bağını kesmedikçe sonuç doğurmayacaktır. 
Bu açıklamalar ışığında somut olaya baktığımızda, davacı sigorta şirketinin sigortalısının, davalı İl Özel İdaresine ait Modern Çarşı adlı iş merkezinde dükkan işlettiği, çarşıda çıkan yangın nedeniyle sigortalıya ait işyerinin de zarar gördüğü, davacı tarafın sigortalısına yaptığı ödemeyi, bina maliki davalıdan talep ettiği, yangının iş merkezinde 66-67 nolu işyeri kiracısının çalışanı tarafından elektriklerin kesildiği bir anda işyerindeki jeneratöre benzin doldurmaya çalışılırken çıktığı hususları dosyada bulunan bilgi ve belgelerden açıkça anlaşılmaktadır.
Davacı eldeki davayı, bina malikinin kusursuz sorumluluğuna dayanarak açmıştır. Modern Çarşı adlı iş merkezinin malikinin davalılardan İl Özel İdaresi olduğu, yangın sonucu davacının zarara uğradığı tartışma konusu değildir. Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık, aynı iş merkezinde bulunan başka bir işyeri çalışanının eylemi sonucu meydana gelen yangın olayının, davalı bina malikinin sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde zarar ile arasındaki illiyet bağını kesip kesmediği noktasındadır.
Yukarıda da açıkça anlatıldığı gibi, illiyet bağının üçüncü kişinin eylemi ile kesilmesinde, asıl kural, illiyet bağının varlığıdır ve bu bağın kesildiğini davalı İl Özel İdaresi kanıtlamak zorundadır. Hakim illiyet bağının kesilip kesilmediğini değerlendirirken uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığını değerlendirmeli ve üçüncü kişinin fiilinin illiyet bağını kesme halini çok dar yorumlamalıdır. Burada da dikkat edilmesi gereken husus hayatın olağan akışına ve binanın tahsis amacına göre meydana gelen zararın davalı bina maliki tarafından öngörülüp öngörülemeyeceği ve zararın önlenmesi için gerekli güvenlik ve emniyet tedbirlerini alıp almadığıdır.Yangının meydana geldiği iş merkezinin 200 dükkan için projelendirilmişken, ortak kullanım alanlarının kapatılması suretiyle olay tarihinde 230 dükkanın faaliyet gösterdiği, buna karşılık binanın yapıldığı zamandan sonra ek güvenlik tedbirlerinin alınmayarak sadece bina içerisinde mobil jeneratör kullanılmaması ve koridorlara eşya bırakılmaması şeklinde tabelalar asıldığı ayrıca büyük bir yangını söndürmeye yetecek yangın söndürme tüplerinin bulunmadığı, söz konusu iş merkezinde bazı alanlarda 30-50 ton arasında vernik, tiner ve yağlı boya gibi yanıcı, parlayıcı maddelerin depolandığı ve satışa sunulduğu, iş merkezinde merkezi jeneratör sisteminin bulunmadığı, her işyerinin ayrı ayrı mobil paket benzin ile çalışan jeneratörler bulundurduğu ayrıca merkezi bir otomatik yangın söndürme sisteminin bulunmadığı dosyada bulunan bilirkişi raporlarından açıkça anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı maddelerin yoğun olarak bulunduğu, yapısının değiştirilmek suretiyle dükkan sayısının artırıldığı, günlük insan trafiğinin yoğun olduğu bir iş merkezinin maliki olan davalı İl Özel İdaresinin, söz konusu iş merkezinde her an yangın çıkabileceğini öngörmesi, bunun için gerekli güvenlik ve emniyet tedbirlerini alarak, binaya merkezi jeneratör ve otomatik yangın söndürme sistemini kurdurması gerektiği belirgindir. Sözkonusu binanın yapıldığı zamanın şartlarına uygun yapılmış olması ve gerekli izin ve ruhsatların alınmış olması yukarıda da açıklandığı üzere, bina malikinin sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. 
Mahkemece, olay mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile ek raporlarda davalı İl Özel İdaresine iş merkezinde bulunan işyerlerinde benzinli jeneratör bulundurması nedeniyle % 40 oranında kusur verilmiş; ayrıca aynı iş merkezi ile diğer işyeri sahiplerinin açtığı alacak davalarında ve yangına sebebiyet verenler hakkında açılan ceza dava dosyasında alınan bilirkişi raporlarında da davalı İl Özel İdaresi kusurlu bulunmuştur.
Buna göre, davalı kiracı çalışanının eylemi bu sorumluluğu ortadan kaldıracak derecede illiyet bağını kesmez. Yerel mahkemece, aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararına uyularak; davalı bina malikinin meydana gelen zarardan mülga 818 sayılı BK’nın 58. maddesi uyarınca sorumluluğu bulunduğu kabul edilmelidir. 
Bu itibarla, mahkemece açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak ve ayrıca 12.11.2012 tarihinde kabul edilen ve 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6360 Sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri de gözetilmek suretiyle yapılacak yargılama sonucunda oluşacak görüşe göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken eksik değerlendirme ile yazılı şekilde önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 16.09.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.