T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2016/7535
KARAR NO. 2016/10920
KARAR TARİHİ. 19.9.2016

BOŞANMAYI SAĞLAMAK İÇİN ANLAŞMALI PROTOKOL İLE NAFAKA ÖDEMEYİ KABUL ETME-- BİLEREK VE İSTEYEREK MALİ GÜCÜNÜN ÜSTÜNDE BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜ ÜSTLENME--NAFAKANIN KALDIRILMASI VEYA AZALTILMASI İSTEMİ--İYİ NİYET VE SÖZLEŞME İLE BAĞLILIK KURALLARI. 

4721/m.2,175,176/4

ÖZET : Dava; yoksulluk nafakasının kaldırılmasını aksi kanaate varılması halinde nafakanın hakkaniyet uygun şekilde indirilmesi istemine ilişkindir. Somut olayda; her ne kadar davalı kadının boşanma kararının kesinleşmesi sonrasında çalışmaya başlayarak asgari ücret miktarı üzerinde bir geliri olduğu saptanmış ise de; davalı kadının tarafların anlaşmalı olarak boşandıkları tarih ve öncesinde de çalıştığının anlaşılması ve bu duruma karşın davacının sırf boşanmayı sağlayabilmek için taraflar arasındaki protokol doğrultusunda yoksulluk nafakası ödemeyi kabul etmesi sonrasında aradan geçen çok kısa süre içerisinde eldeki davanın açılması karşısında, söz konusu talebin iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı hususu değerlendirilmeden, yanılgılı değerlendirme sonucu davanın kısmen kabulü ile nafakanın indirilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki yoksulluk nafakasının kaldırılması davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde tarafların vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : 

Davacı vekili dilekçesinde; tarafların İstanbul Anadolu 3.Aile Mahkemesi'nin 26.06.2014 tarih ve 2014/459-547 E.K sayılı ilamı ile anlaşmalı olarak boşandıklarını, anlaşma protokolü gereğince müvekkilinin davalıya 400,00 TL yoksulluk nafakası ödemeyi kabul ettiğini, o tarihte davalının herhangi bir işte çalışmadığını, davalının şu anda bir işe girip çalıştığını, davalının ailesinin yanında kaldığını,maddi durumunun müvekkilinden daha iyi olduğunu,davacının ise İstanbul'da yaşadığını ve kirada oturduğunu, boşanma kararı sonrasında davalının yoksulluk durumunun ortadan kalktığını ileri sürerek, yoksulluk nafakasının kaldırılmasını aksi kanaate varılması halinde nafakanın hakkaniyet uygun şekilde indirilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; tarafların 2014 yılında anlaşmalı olarak boşandıklarını, davacının boşanma talebi üzerine müvekkilinin boşanmayı kabul ettiğini, boşanma ile müvekkilinin eşinden, arkadaş çevresinde ve işinden ayrılarak mecburen babaevine döndüğünü, anlaşma protokolü doğrultusunda 400,00 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini, davacının altı aydır nafaka ödediğini, bu miktarın yoksulluğu ortadan kaldırmayacağı ancak davalının hayat mücadelesinde destek olacağını, 400,00 TL ile yaşamını sürdürmesi mümkün olmayan davalının bir işe girdiğini ve 1.700,00 TL maaş aldığını, giderlerinin fazla olduğunu, davacının ise Pegasus Havayollarında kabin memuru olarak çalıştığını, maaşı dışında yan gelirleri olduğunu, ortalama 4.000.TL maaşının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; ''...davalının boşanma kararının kesinleşmesinden sonra çalışmaya başladığı, aylık 1.700.TL gelirinin bulunduğu, her iki tarafın gelirlerinin birbirine oranı gözetildiğinde nafakanın bir miktar indirilmesinin hakkaniyete uygun düşeceği kanaatina varıldığından yoksulluk nafakasının bir miktar indirilmesine karar vermek gerekmiştir.'' gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve yoksulluk nafakasının 200 TL'ye indirilmesine karar verilmiş, hüküm tarafların vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

Dosyadaki bilgi ve belgelerden; tarafların İstanbul Anadolu 3. Aile Mahkemesi'nin 26.06.2014 tarih ve 2014/459-547 E.K. sayılı ilamı ile boşandıkları, ilam ile 20.08.2014 tarihinden itibaren davalıya 400 TL yoksulluk nafakasının ödenmesine karar verildiği, boşanma ilamının temyiz edilmeksizin 05.11.2014 tarihinde kesinleştiği, davalının sekreter olarak çalıştığı, 1.100 TL geliri olduğu, (davalı vekilinin beyanına göre ise 1.700 TL maaş aldığı) anne ve babası ile yaşadığı, dosyadaki SGK hizmet dökümünden davalının boşanma tarihi ve öncesinde de çalıştığı, en son boşanmanın gerçekleştiği Haziran 2014 tarihinde işten ayrıldığı ve Ocak 2015 tarihinde yeniden işe girdiği, davacının ise Pegasus havayolarında kabin memuru olarak çalıştığı, 2015/Nisan-Temmuz aylarına dair maaş bordrolarından anlaşıldığı üzere davacının gelirinin 2.300 TL ile 3.300 TL arasında olduğu, 950 TL karşılığında kirada oturduğu anlaşılmaktadır.

TMK'nun 175. maddesine göre; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Aynı Kanun'un 176/4. maddesine göre de; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.

Anılan yasal düzenlemeye göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu sağlaması gerekmektedir.

Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir. Ancak sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arzeder.

Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen ya da karşı tarafın mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru (basiretsizliği vb.) ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK.nun 2.maddesinden yararlanması söz konusu olamaz.Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmelerde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa, sözleşme koşulları değişen koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gerekebilir.

Hal böyle olunca, somut olaya dönüldüğünde; her ne kadar davalı kadının boşanma kararının kesinleşmesi sonrasında çalışmaya başlayarak asgari ücret miktarı üzerinde bir geliri olduğu saptanmış ise de; davalı kadının tarafların anlaşmalı olarak boşandıkları tarih ve öncesinde de çalıştığının anlaşılması ve bu duruma karşın davacının sırf boşanmayı sağlayabilmek için taraflar arasındaki protokol doğrultusunda yoksulluk nafakası ödemeyi kabul etmesi sonrasında aradan geçen çok kısa süre içerisinde eldeki davanın açılması karşısında, söz konusu talebin iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı hususu değerlendirilmeden, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edenlere iadesine, 19.09.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.





T.C
YARGITAY
3.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO.2012/ 14248
KARAR NO.2012/ 20466
KARAR TARİHİ:: 02.10.2012

ÖZET:Sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru (basiretsizliği vb.) ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK. nun 2. maddesinden yararlanması söz konusu olamaz.

Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davada; tarafların 13.10.2010 tarihinde anlaşmalı olarak boşandıkları, protokol gereğince müşterek çocuklara verilen 750'şer TL iştirak nafakasının her bir çocuk için 150'şer TL indirilmesi talep ve dava edilmiştir.

Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile müşterek çocuk G... için takdir edilen 750 TL iştirak nafakasının 300 TL'ye, diğer müşterek çocuk E... için takdir edilen 750 TL iştirak nafakasının 250 TL'ye indirilmesi cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar MK'nun 134/3.maddesi çerçevesinde anlaşmalı olarak boşanmışlardır. Aralarında yaptıkları protokol, hukuki niteliği itibariyle Medeni Kanun hükümlerinden kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabidir. Böylece kanunun, emredici nitelikte kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlarda taraflar serbest iradeleriyle sözleşme yapabileceklerdir (BK. md.19)

TMK. mad. 176/IV hükmüne göre: Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. Aynı şekilde 331.madde uyarınca; durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.

Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir.

Hakkaniyet bir bakıma adaleti deyimler. Fakat sevgi, anlayış ve hoşgörü duygularıyla paylaştırıcı ve denkleştirici davranmak, adaletli davranmaktan daha başka ve daha ileride bir anlam taşır.

Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebilir. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arzedebilir.

Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru (basiretsizliği vb.) ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK. nun 2. maddesinden yararlanması söz konusu olamaz.

Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa (örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge alt-üst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa) güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi (MK.mad.2) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye Hakimin müdahalesi gündeme gelir.

Bundan ayrı olarak, tarafların mali durumlarının değişmesi de, iradın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Örneğin, alacaklının (davalının) yoksulluğu azalmış veya büsbütün ortadan kalkmıştır; ya da borçlunun (davacının) mali veya gelir durumu kötüleşmiştir. Burada, iradın takdirine (veya kararlaştırılmasına) esas olan şartları ortadan kaldıracak önemde bir değişiklik olması aranacaktır.

Somut olayda, boşanma üzerinden henüz 1 yıl geçmemiş olup dava tarihi itibariyle de davacının ekonomik durumunda önemli ölçüde bir değişikliğin gerçekleştiği de kanıtlanmış değildir. Mahkemece söz konusu nafakadan indirim yapılmasını gerektirecek nitelikte davacının ekonomik durumunda değişiklik olup olmadığı tartışılmadan yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.10.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

www.kararara.com