Taraflar arasındaki "Kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ...1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 08.07.2008 gün ve 2006/51 E., 2008/310 K. sayılı kararın incelenmesi davalı ...Belediye Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi'nin 11.05.2009 gün ve 2009/4348 E., 2009/7175 K. sayılı ilamı ile;

“… Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.

Dava konusu taşınmaz, imar planında okul yeri olarak ayrılmış olup, fiili el atma yoktur. Bu nedenle bedel davasının reddi yerine kabulüne karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir …”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kamulaştırmasız elatılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin ...Mahallesi, ...Çiftliği mevkiinde bulunan 992 ada 1 parsel numaralı taşınmazın 14.07.1986 tarihinden beri maliki olduğunu, davalı ...Belediye Başkanlığı tarafından imar uygulaması sonucu müvekkilinin taşınmazının okul alanı olarak düzenlendiğini, taşınmaz üzerine Milli Emlak Müdürlüğü tarafından şerh konulduğunu, müvekkilinin bu nedenle taşınmazını uzun süreden beri kullanamadığını belirterek, aynı vasıflara haiz bir arsanın mülkiyetinin müvekkiline devrine, olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kamulaştırmasız el atılan arsanın bedeli olan 12.500 YTL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı belediyeden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava konusu taşınmazın müvekkili belediye tarafından 1986 yılında 2981 sayılı Kanun'un 10/b maddesi gereğince 2904-2653-2654 sayılı parsellerin ifrazı sonucu oluştuğunu, davacının imar uygulaması öncesindeki 512/555 (256 m².lik) hissesine karşılık; 992 ada 1 parselden 16/555 (256 m².lik) hisse verildiğini, dava konusu taşınmazın tamamının 1/1000 ölçekli 23.10.1996 tasdik tarihli Gazi Mahallesi Revizyon İmar Planında meslek lisesi alanında kaldığını, müvekkili belediye tarafından bir elatma işlemi yapılmadığını, dava konusu taşınmazı kamulaştırmaya yetkili ve görevli makamın Milli Eğitim Bakanlığı olduğunu, davanın da Milli Eğitim Bakanlığı aleyhine açılması gerektiğini belirterek, davanın husumetten ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, “davanın kabulü ile davacının fazlaya dair hakları saklı tutulmak kaydıyla 12.500 YTL nin dava tarihinden başlayacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, dava konusu 992 ada 1 parsel sayılı taşınmazda davacı hissesine isabet eden 256 m²’nin davalı idare adına tapuya tesciline” dair verilen karar, davalı ...Belediye Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce, dava konusu taşınmazın imar planında okul yeri olarak ayrılmış olduğu, fiili elatma bulunmadığı gerekçesi ile bozulmuş, Yerel Mahkeme önceki kararında direnmiştir.

Direnme hükmünü, davalı ...Belediye Başkanlığı vekili temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce eldeki davanın idari yargı yerinde mi, yoksa adli yargı yerinde mi çözümü gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış; yapılan görüşmeler sonunda, kamulaştırmasız elatma davalarının mülkiyet hakkının kısıtlanmasından kaynaklandığı, idari yargıda tescil hükmü verilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle, bu tür davalarda adli yargının görevli olduğu oyçokluğuyla kabul edilerek ön sorun aşılmış ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

İşin esasına gelince;

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmaza davalı idarece fiilen elatılmamış olmasına karşın, imar uygulaması sonucu okul yeri olarak ayrılmış olması nedeniyle, kamulaştırmasız elatma olgusunun varlığının kabul edilip edilemeyeceği, noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle, kamulaştırmasız elatma kavramı ve niteliğinin irdelenmesinde yarar vardır.

Hemen belirtmek gerekir ki; kamulaştırmasız elatma kavramı 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 09 Ekim 1956 tarihinden sonraki olgular için söz konusu olup; bu tarihten önceki elatmalar, 05.01.1961 gününde kabul edilen 221 sayılı Amme Hükmi Şahıslar veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkındaki Kanun ile “kamulaştırılmış” sayılmıştır.

Gerek 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nda, gerekse bu Kanunu kaldırarak, kamulaştırma konusunda yeni ilkeler getiren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda; kamulaştırma yapılmaksızın taşınmaz malına elatılan kimsenin, uğradığı zarar ve ziyan ile mülkiyet hakkının kullanılmasından doğan malın özüne bağlı hangi davaları açabileceği konusunda bir düzenleme getirilmemişti. Bu nedenle taşınmazına kamulaştırmasız elatılan kimsenin, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine elatmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, tazminat verilmesini de isteyebileceği, 16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme bağlanmıştı. Ancak 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'na 18/06/2010 gün ve 5999 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen Geçici 6. maddesinin 6. fıkrası ile taşınmazına kamulaştırmasız elatılan kimsenin tazminat davası açabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

Kamulaştırmasız elatma, mülkiyet hakkının özüne dokunan bir işlemdir. Kamulaştırmada, yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken, kamulaştırmasız elatmada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz edilmesi olanaklı değildir.

Ancak, kamulaştırmasız elatma ile kamulaştırmanın, konu, amaç ve yetki yönüyle benzer yönleri bulunmaktadır; her iki müessesenin de oluşması için, kamulaştırma yapmaya yetkili devlet kamu tüzel kişileri veya kamu kurumları tarafından kamulaştırma işleminin yapılması veya kamulaştırmasız elatılmış olması gereklidir. Kamulaştırmasız elatmada da, kamulaştırmada olduğu gibi, taşınmazın edinilmesinde kamu yararının bulunması zorunludur. Gerek kamulaştırmanın, gerekse kamulaştırmasız elatmanın konusu sadece özel mülkiyette bulunan taşınmaz mallardır.

Az yukarıda açıklandığı üzere, kamulaştırmasız elatma müessesesi mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip olmakla birlikte, çağdaş bir yaklaşımla ve sosyal devlet ilkesi gereği olarak uygulamada, taşınmaz malikine, dava yoluyla mülkiyetin bedele çevrilmesi ya da idarenin hakkın özünü zedeleyen elatma eylemine son verilmesi yolu açılmıştır.

Kamulaştırmasız elatma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma Kanunu'na uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır (11.02.1959 gün, E:1958/17, K:1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden).

Malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak yapılan müdahalelerin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak elatıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile, imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta, her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.

Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız elatma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu kuşkusuzdur.

Bu itibarla, kamulaştırmasız elatma olgusunun varlığının doğal sonucu, İdarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi davacının, dava yoluyla kamulaştırmasız elatma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden taşınmazın değerinin ödenmesini isteyebileceği açıktır.

Benzer durumlar nedeniyle Hukuk Genel Kurulu'nun 02.02.2005 gün ve 2004/5-555 E., 2005/17 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/5-662 E., 2010/651 K.; 12.09.2012 gün ve 2012/5-210 E., 2012/565 K. sayılı ilamlarında da imar planında lise alanı, okul alanı ve yeşil alan (park) yeri olarak ayrılmış yerlere idare tarafından fiilen elatılmamış olsa dahi hukuki elatmanın varlığı kabul edilmiştir.

Somut olayda, davacının tapuda kayden paydaş bulunduğu dava konusu İstanbul İli, Gaziosmanpaşa İlçesi, Gazi Mahallesi, Çavuşbaşı Çiftliği Mevkii, 992 ada 1 parsel sayılı ve 8880 m² yüzölçümünde ve arsa niteliğindeki taşınmazın, 1/1000 ölçekli 23.10.1996 tasdik tarihli Gazi Mahallesi Revizyon İmar Planında meslek lisesi alanında kaldığı, taşınmazda imar planında özgülenen amaca yönelik tesis yapılmadığı, dosya kapsamıyla belirgin olup; esasen bu hususta uyuşmazlık da mevcut değildir.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, kamulaştırmasız elatma olgusunun varlığının kabulüyle, davalı İdarenin kamulaştırmasız elatma hükümleri doğrultusunda sorumlu bulunduğuna ilişkin direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, bozma nedenine göre işin esası Özel Daire’ce incelenmediğinden, davalı idare vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnmesi yerinde görüldüğünden, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. HUKUK DAİRESİ'NE GÖNDERİLMESİNE, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.04.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Yerel mahkeme ile Yargıtay Özel Dairesi arasındaki uyuşmazlık, davalı idarece fiilen el atılmamış olmasına karşın, imar uygulaması sonucu okul yeri olarak ayrılmış olmasının kamulaştırmasız el atma olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasındadır.

Yerel mahkemece, mülkiyeti davacıya ait taşınmazın imar planında okul yeri olarak ayrılması nedeni ile taşınmazdan bağımsız yararlanma ve başka türlü kullanma olanağı kalmadığı ve bu nedenle kamulaştırmasız el atma koşullarının oluştuğu gerekçeksiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay Özel Dairesince, dava konusu taşınmazın imar planında okul yeri olarak ayrıldığı, eylemli olarak el atılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur. 

Ancak, öncelikle üzerinde durulması gereken husus uyuşmazlığın adli yargı yerinde mi, yoksa idari yargı yerinde mi görüleceğinin belirlenmesidir. Başka bir anlatımla davalı idarece eylemli olarak herhangi bir surette el atılmadığı halde, salt imar planında okul yeri olarak ayrılmış olması halinde uyuşmazlığın adli yargı yerinde mi, yoksa idari yargı yerinde mi çözümleneceğinin belirlenmesidir.

Bilindiği üzere, kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat davası, 16.05.1956 gün ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararına dayanmaktadır. Anılan içtihatda “usulü dairesinde istimlak muamelesine tevessül edilmeksizin gayrimenkulü yola kalbedilen şahsın ilgili amme hükmü şahsiyeti aleyhine men'i müdahele davası açmaya hakkı bulunduğu gibi, fiili duruma rıza göstererek mülkiyet hakkının amme hükmü şahsiyetine devrine karşılık gayrimenkulün bedelinin tahsilini de dava edebileceği.” belirtilmiştir.

Bu içtihada dayalı olarak, kamu idareleri tarafından haksız bir şekilde taşınmazına eylemli olarak el atılan kişi tarafından adli mahkemelerde tazminat davası açılmaktadır. Bu hususda tereddüt yoktur. Uyuşmazlık mahkemesinin içtihatları da bu yoldadır. Nitekim 14.01.2013 gün ve 2012/654E.2013/135 K.sayılı içtihadında, idarenin dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız el atmasından doğan zararın tazminine yönelik davanın, haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğine karar verilmiştir. Yüksek Mahkemenin bu yolda ki içtihatları istikrar kazanmıştır.

Sorun, somut olayımızda olduğu gibi eylemli olarak taşınmaza el atılmadığı halde, imar planında “okul yeri” olarak ayrılması nedeni ile açılacak tazminat davasının hangi yargı kolunda görülmesi gerektiğidir. Bu konuda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 11.02.1959 gün ve 1958/17 E, 1959/15 sayılı içtihadı sorunu aydınlatır mahiyettedir. Anılan içtihatta, kamu kuruluşlarının verdikleri kararlar sonunda, plan ve projelere uygun olarak tesisler yaptırmış olmaları ya da bu tesisleri kullanmaları yahut tesislere bakmaları nedeniyle kişilerin uğramış oldukları zararın ödetilmesine ilişkin davaların idari dava niteliğinde olduğundan, bu tür davaların idari yargı yerlerinde bakılması gerektiği ve kamulaştırmasız el atma halinde idarenin kamulaştırmadan kişinin malını elinden almış olması, sebebiyle kanunsuz harekette bulunmuş olacağından, haksız eylem nedeniyle açılacak tazminat davasının da adli yargı yerinde görüleceği içtihat edilmiştir.

Olayımızda, davacının mülkiyetinde olan taşınmazın imar planında okul yeri olarak ayrılması nedeni ile kamulaştırmasız el atıldığından bahisle bedelinin tazmini istenmiştir. Bu durumda, 3194 sayılı İmar Kanun'unun arazi ve arsa düzenlemesine ilişkin 18. maddesinin uygulanmasından kaynaklanan ve imar planı ile buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan uyuşmazlığın, 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Nitekim, uyuşmazlık mahkemesinin benzer olaya ilişkin 9.4.2012 ve 2012/41-72 sayılı içtihadında; imar uygulaması sonucu oluştuğu öne sürülen maddi zararın tazmini istemi ile açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği içtihadında bulunulmuştur. Yüksek mahkemenin bu yoldaki içtihadı benzer tüm olaylar yönünden hiç sapma göstermeden istikrar kazanmış bir içtihattır. 

2248 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi'nin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 1. maddesinde; Uyuşmazlık Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun'un 29. maddesinde, verilen kararların kesin olduğu açıklanmış, 30. maddesinde de, görev konusundaki ilke kararlarının uyuşmazlık mahkemesini ve bütün yargı mercilerini bağlayacağı hüküm altına alınmıştır.

Uyuşmazlık Mahkemesi'nin, imar uygulaması sonucu oluştuğu öne sürülen maddi zararın tazmini istemi ile açılan davanın idari yargı yerinde görüleceğine dair alınmış bir ilke kararı yoktur. Ancak, bu yoldaki içtihatları şimdiye kadar hiç sapma göstermemiş farklı bir karar verilmemiş ve istikrar kazanmıştır.

Az yukarıda açıklanan kanun hükmü gözetildiğinde bu tür davaların idari yargı yerinde görülmesinin 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesine daha uygun düşeceği ve uygulamada yaşanılan sıkıntıları ortadan kaldıracağı ve uygulamada birlik ve beraberlik sağlayacağı her tür izahtan vareste bulunmaktadır. Aksinin kabulü halinde, adli yargı yerinde açılan her davada davalı idareler tarafından görev uyuşmazlığı çıkartılmakta ve dosyalar uyuşmazlık mahkemesinin önüne gelmekte ve uyuşmazlık mahkemesi tarafından idari yargı yerinin görevli olduğuna karar verilerek, adli yargı mahkemeleri tarafından verilen görevlilik kararları kaldırılmaktadır. Bu uygulamanın bu şekilde sürüp gitmesinin sakıncalarının söylenmesine ihtiyaç yoktur.

Yüksek mahkemeler arasındaki içtihat uyuşmazlığının konulacak bir yasa hükmüyle giderilmesi en iyi çözüm gibi görülmekte ise de, yasa tarafından işin çözümlenmesine kadar uyuşmazlık mahkemesinin içtihat ve kararları doğrultusunda sorunun çözümlenmesi, az yukarıda açıklanan kanun hükümleri ile yargısal içtihatlara daha uygun düşecektir.

Bu nedenlerle, imar uygulama sonucu oluştuğu öne sürülen maddi zararın tazmini istemi ile açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinden adli yargının görevli olduğuna ilişkin sayın çoğunluğun değerli görüşüne katılamıyorum.

kararara.com