Değerli Okurlarımız; 

1 aydır kampanya başlattığımız ve milyonlarca kişiyi ilgilendiren stajyerlerin sigorta başlangıç tarihinin emeklilikte esas alınmasına ve hatta 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununa göre yapılan çıraklık sözleşmesinin Anayasaya, insan haklarına ve İLO sözleşmeleriyle uluslararası mevzuata aykırı ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu ile çelişen ve asla bu kanunların üzerine çıkamayacağı yolundaki iddialarımızda önemle ısrar ediyoruz. 

Bu konuda kendilerine pazar yaratmaktan ve gelir elde etmekten başka bir amacı olmayan ve başlattığımız bu bedelsiz kampanyayı engellemeye çalışan bazı uzmanlar ile mevzuattan ve yazılanları okumaktan bir haber kişilerin ne kadar haksız ve bilgisiz konuya yaklaştıklarının bir başka kanıtı aşağıdaki stajyerler lehine, sadece mahkemelerle değil yüksek yargı organınca verilmiş hatta Hukuk Genel Kurulundan çıkmış yargı kararlarıdır. Onlar önlerine konan mevzuatla sadece yorum yapmaktadırlar. Burada ise bir yanlışlığın düzeltilmesi, bir hukuki içtihat oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu iş Hukukçuların ve Mali Müşavirlerin meslek alanına girmektedir. 

Bu arada mağdur arkadaşlarımızın özel durumlarını sormak yerine önce genel bu hakların alınması sonrası durumlarındaki değişmelere göre hareket etmesini öncelikle asıl amacın; Emeklilikte esas olan 3 kriterin 2 sini içeren  STAJ BAŞLANGIÇ TARİHİNİN SİGORTA BAŞLANGIÇ TARİHİ OLARAK KABUL EDİLMESİ konusu ile 3. şart olan prim ödeme gün sayısına esas teşkil edecek olan STAJ ÇALIŞMASININ İŞ KANUNU VE SİGORTA KAPSAMINDA OLDUĞU konusunda olması gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. Hedefleri farklılaştırmanın anlamı yoktur ve yıllardır bu nedenle yanlış ve aleyhe sonuçlar alınmaktadır.

İddiamız şudur; Stajyerlerin sigorta girişleri sigortalı işe başlangıç tarihidir ve çalışma koşulları Mesleki Eğitim Kanunundaki amaçları aşmakta ve İş Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanununda zikredilen hükümlere tabidir.

Bu konuda yapılacak yada mağdur ilgililerce düzenlenecek bir bilgilendirme toplantısına iştirak edebileceğimizi kamuoyu baskısının ve yasal hak arama yollarının arttırılarak devam ettirilmesini tavsiye ediyoruz. Ve lütfen hukuka başvurmaktan çekinmeyiniz. Bu davaları kazanacağız.

Saygılarımızla

Eyyup Sabri GÜLER – SMMM, Bağımsız DENETÇİ

MESLEKTE DEĞİŞİM HAREKETİ

https://www.facebook.com/groups/1634323996824804/
MALİ MÜŞAVİRLİK HUKUK GRUBU
https://www.facebook.com/groups/796660930426979/

1- STAJYER ÖĞRENCİNİN SİGORTALILIĞI – SOSYAL SİGORTALAR KURUMU´NUN DAVAYA DAHİL EDİLMESİ – HİZMET BİRLEŞTİRMESİ – ZAMANAŞIMI

YARGITAY ONUNCU HUKUK DAİRESİ 

E. 1993/6513    K. 1993/10556    T. 7.10.1993

ÖZET

Orman Tekniker Okulu öğrencisi, staj yapma mecburiyetinde ise, tatbiki mahiyetteki bu çalışmasından dolayı sigortalı sayılamaz.

Staj yapma mecburiyeti yoksa, sigortalı sayılabilmesi için, çalışmışlığının bütün belgeler getirtilip gerekirse şahitler de dinlenerek, niteliğinin kesin tesbiti gerekir.

Hizmet birleştirilmesinde, iki ayrı nitelikteki çalışma arasında, on yıllık süre dolmamışsa, hak düşürücü süre işlemez.

Verilecek karar Sosyal Sigortalar Kurumu´nun hak alanını ilgilendirdiğinden davaya dahil edilmesi gerekir.

(506 s. SSK. m. 3-I-H) (2829 s. HBK. m. 4-5)

Davacı, davalı İdareye bağlı işyerinde 1966, 1967, 1968 ve 1969 yıllarında 1 Haziran – 30 Eylül tarihleri arasında geçen çalışmalarının sigortalı olarak tesbitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.

Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi :

Davacı, Orman Tekniker Okulunda okurken yaz aylarındaki çalışmalarının sigortalı olarak tesbitine karar verilmesini talep etmiştir. Ne var ki, dava dilekçesinden davacının anılan sürelerde staj yaptığı anlaşılmaktadır. 506 sayılı Yasanın 3-I-H maddesine göre resmi meslek okullarında okuyanların tatbiki mahiyette yani staj mahiyetinde geçen çalışmaları sigortalı sayılmamaktadır. Bu durumda, orman tekniker okulunun mevzuatı uyarınca davacının bu okulda okurken staj yapma mecburiyetinin bulunup bulunmadığının ve davacının çalışmalarının staj mahiyetinde olup olmadığının ilgili orman tekniker okulundan sorulup araştırılmaması ve sonuç olarak davacının çalışmalarının sigortalı nitelikte olup olmadığının kesin olarak tesbit edilmemesi isabetsizdir.

Diğer taraftan, davacının çalışmalarının sigortalı olduğu sonucuna varıldığı takdirde, bu çalışmalarla ilgili olarak orman idaresinde bulunan künye defteri gibi defterler ve üst makamlarda böyle bir kaydın bulunup bulunmadığı araştırılmalı, ayrıca davacıyı yakından tanıması gereken şef, müdür, postabaşı, ustabaşı, yakın çalışma arkadaşları gibi kimseler tanık sıfatıyla celb edilip dinlenmelidir.

Mahkemece, açıklanan bu yönler üzerinde durulmaması kezalik usul ve yasaya aykırıdır.

Öte yandan, verilecek karar Sosyal Sigortalar Kurumu´nun hak alanını ilgilendirdiğinden Kurum´un davaya dahil edilmemesi doğru değildir. Bundan başka davacı, Orman Tekniker Okulunu bitirdikten sonra on yıl geçmeden aynı Genel Müdürlüğe ait işyerinde Emekli Sandığı Kanununa tabi olarak çalışmaya devam ettiğinden hak düşürücü süre işlemez. O nedenle, mahkemenin davayı hak düşürücü süreden reddetmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.

S o n u ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 7.10.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.

2- YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ 2013/2879 Esas 2013/18766 Karar sigortalılık başlangıcı, 18 yaş öncesi çalışma

Davalı işveren tarafından 01.07.1983 günü çalışmaya başladığı yönünde hakkında düzenlenen işe giriş bildirgesi 26.07.1983 tarihinde davalı Kuruma verilen ve buna ilişkin bildirim ve prim ödemesi kısa vadeli sigorta kolundan çırak olarak yapılan davacının istemi 01.07.1983 – 01.08.1983 döneminde mobilya üretimi yapılan işyerinde hizmet akdine tabi olarak geçen ve Kuruma bildirilmeyen çalışma süresinin tespitine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılamada davaya cevap veren davalı işverenin, davacının hem işi öğrenip hem çalışma yaptığı, diğer işçilere verilen işin kendisine de verildiği, yaşı nedeniyle kısa vadeli sigorta kolundan hakkında ödeme yapılmış olabileceği yönünde açıklamada bulunup davayı kabul ettiği, bilgi ve görgüsüne başvurulan tanığın ise aynı koşullarda çalışıp aynı işi yaptıkları davacının çırak değil işçi olarak hizmetinin geçtiğini belirttiği anlaşılmakta olup mahkemece iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle istem reddedilmiştir.

Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun 3. maddesinin II numaralı bendinin (B) alt bendinde, özel kanunda tarifi ve nitelikleri belirtilen çıraklar hakkında, çıraklık devresi sayılan süre içinde analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile bu kanunun 35. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiş, 60. maddesinin (G) fıkrasında, bu maddenin uygulanmasında; 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanların sigortalılık süresinin, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edileceği, ancak bu tarihten önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edileceği açıklandıktan sonra geçici 54. maddede ise 01.04.1981 tarihinden önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescil edilmiş olanlar hakkında   bu  hükmün   uygulanmayacağı öngörülmüştür. (G) bendindeki “malûllük,  yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanlar” ibarelerinin, sigortalılar yararına bir yorumla tabi olması gerekenleri de kapsadığı kabul edilmelidir. Diğer taraftan Kanunun 108. maddesinde, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcının, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarih olduğu bildirilmiştir.

506 sayılı Kanunun 79. maddesinin 10. fıkrasına dayalı hizmet süresinin saptanmasına yönelik davalarda sigortalı ile işveren arasındaki hukuki ilişkinin niteliği ve sigortalının çırak olup olmadığı belirlenirken çalışma ilişkisi irdelenmeli, çıraklık sözleşmesinde akdi ilişkinin üstün niteliğinin “çalışma” yerine “sigortalıya bir meslek ve sanatın öğretilmesi” olduğu hususu gözetilmeli, sigortalının işyerinde üretimle ilgili çalışmalara eylemli olarak katılması ve meslek ve sanat eğitiminin ikinci plânda tutulması, bir başka anlatımla sigortalının emeğiyle işyeri ve işverene katkıda bulunması durumlarında çıraklık ilişkisinin söz konusu olamayacağı benimsenmelidir.

Anılan yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, taraflar arasında çıraklık sözleşmesinin düzenlenmemiş olması, çalışmanın çıraklık niteliğinde olmadığı yönünde, davalı taraf konumunda yer alan işverenin cevap niteliğindeki açıklaması ile bilgi ve görgüsüne başvurulan tanığın anlatımları karşısında davacının dava konusu dönemde hizmet akdiyle uzun vadeli sigorta kollarına tabi çalıştırıldığı belirgin olduğu gibi diğer taraftan, 27.01.1966 tarihinde doğan ve 27.01.1984 günü 18 yaşını dolduran davacı hakkında yukarıda değinilen 60/G ve geçici 54. madde hükümleri dikkate alınarak karar verilmesi gerektiği de açıktır.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddi yönünde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

3- Hukuk Genel Kurulu Kararı  2013/21-337 E. 2013/1545 E. sigortalılık başlangıcı, çırak olarak çalışma, babanın oğlunu sosyal güvenlikten yoksun bırakması hayatın olağan akışına aykırı

Uyuşmazlık, davacının sigortalılık başlangıcının tespitini talep ettiği tarihte çırak olarak çalışıp çalışmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesinde yer alan “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20’nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir.” hükmü uyarınca, davanın yasal dayanağı mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 3, 79 ve 108. maddeleridir.

506 sayılı Kanun’un 2’nci maddesine göre sigortalılık niteliği,  hizmet akdinin kurulması ve 6’ncı madde gereğince çalışmaya başlanması ile edinilir. Aynı Kanun’un “Sigortalı Sayılmayanlar” başlıklı 3/II-B maddesinde; “Özel kanunda tarifi ve nitelikleri belirtilen çıraklar hakkında, çıraklık devresi sayılan süre içinde analık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile bu Kanunun 35’inci maddesi hükümleri uygulanmaz.” hükmü öngörülmüştür.

Atıf yapılan ve dava konusu dönemde yürürlükte bulunan özel kanun olan 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nun 3. maddesi, çırağı; “çıraklık sözleşmesi esaslarına göre bir meslek alanında mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve iş alışkanlıklarını iş içerisinde geliştirilen kişi” olarak tanımlanmıştır.

Anılan Kanun’un “Çıraklık Şartları” başlıklı 10’uncu maddesine göre çırak olabilmek için,

a)14 yaşını doldurmuş, 19 yaşından gün almamış olmak. (Bu bentte yer alan “onüç yaşını” ibaresi, 16/8/1997 tarih ve 4306 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle “ondört yaşını” olarak değiştirilmiştir.)

b)En az ilköğretim okulu mezunu olmak.

c)Bünyesi ve sağlık durumu gireceği mesleğin gerektirdiği işleri yapmaya uygun olmak gerekmektedir.

Ancak, 19 yaşından gün almış olanlardan daha önce çıraklık eğitiminden geçmemiş olanlar, yaşlarına ve eğitim seviyelerine uygun olarak düzenlenecek mesleki eğitim programlarına göre çıraklık eğitimine alınabilir. Kanun’un 13’ncü maddesi hükmüne göre ise; “Bu Kanunun uygulandığı yer ve meslek dallarında 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun  çıraklık  sözleşmesine  dair  hükümleri  ile  18  yaşını  doldurduktan sonra sözleşmesi devam eden çıraklar hakkında 1475 sayılı İş Kanunu’nun, İşçi Sağlığı ve Güvenliği başlıklı beşinci bölümünde yer alan hükümleri dışındaki hükümler uygulanmaz.”

Bu hükümler çerçevesinde taraflar arasındaki ilişkinin niteliği belirlenirken, başka bir ifade ile, davacının uyuşmazlığa konu dönemde çırak olup olmadığına karar verilirken, çalışma ilişkisine bakılmalıdır.

Gerçekten de çıraklık sözleşmesinde, akdi ilişkinin üstün niteliği çalışma olgusu değil, sigortalıya bir meslek ve sanatın öğretilmesidir. Ancak çırak, işyerinde üretimle ilgili çalışmalara bilfiil katılıyor, meslek ve sanat eğitimi arka planda tutuluyorsa, bu durumda çıraklık ilişkisinden söz edilemeyecektir.

Sözü edilen öğrencilerin sigortalı sayılmamaları, “tatbiki mahiyetteki yapım ve üretim işleri” nin gördükleri öğrenimin doğal bir gereği olmasından ötürüdür. Bir başka anlatımla, bu işler  -SSK anlamında sigortalı işçilerin gördükleri iş görünümünde bulunsalar bile- belirgin olarak öğrenim çevresine girmektedir. Bu bakımdan, bu gibi durumlarda, esasen bir hizmet akdinin varlığından söz edilemeyeceği için sigortalılık niteliği edinme hali de söz konusu değildir (Mustafa Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi; Ankara, 1977 Baskı, s;130).

Öte yandan, 3308 sayılı Kanun’un 13. maddesinde, işyeri sahibinin çırağı çalıştırmaya başlamadan önce bunların velisi veya vasisi veya reşit ise kendisi ile yazılı çıraklık sözleşmesi yapma zorunluluğundan bahsedilmekte ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.06.2003 gün ve 2003/21-412 E. 2003/405 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, yazılı çıraklık sözleşmesinin bulunmaması çıraklık ilişkisinin oluşumu bakımından geçerlilik koşulu sayılmamaktadır. Yazılı sözleşme bulunmadığı durumlarda da işyeri çalışma düzeni çalıştırılan kişinin yaşı, aldığı ücret, mesleği öğrenme gibi unsurlar dikkate alınarak sonuca gidilmelidir.

Görüldüğü üzere, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun’un 3/II-B bendine göre; özel kanunda nitelikleri belirtilen çıraklar, çıraklık devresi sayılan süre içerisinde malullük yaşlılık, ölüm sigortaları hükümlerine tabi olamazlar ve bu hükmün sonucu belirtilen sürelerin sözü edilen Kanun’un 108. maddesinde belirtilen sigortalılık başlangıcı olarak kabul edilemez (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.07.2003 gün ve 2003/21-464 E. 2003/444 K. sayılı kararı).

Dava konusu somut olayda, 01.05.1970 doğumlu davacının 03.11.1986 tarihinde davalıya ait işyerinde işe girdiği …928 numaralı işe giriş bildirgesi ile bildirilmiş ve davacı bu bildirgeye istinaden sigortalı çalışmalarının ve sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti talebinde bulunmuş ise de, davacı hakkında Çıraklık Eğitim Merkezi tarafından tarafından düzenlenen …746 numaralı işe giriş bildirgesi, dava konusu döneme ilişkin olarak işverence düzenlenen dört aylık prim bordrosunda iki çalışan ve birinin çırak olduğu belirtilerek, çalışmanın işveren tarafından malûllük, yaşlılık, ölüm sigortalarına tabi olmayanlara ait bordrolarla Kuruma bildirilmesiyle, çırak yönünden kısa vadeli sigorta kollarına ait prim ödenmiş olması ile işveren olan babasının, 07.09.1989 tarihli müfettiş raporunda davacının çırak olarak çalışması nedeniyle primin kısa vadeli sigorta kollarına ait prim miktarı üzerinden ödendiğine dair ifadesi ve dinlenen tanıkların davacının çırak olarak çalışmadığına dair beyanları bulunmaması karşısında, davacının 03.11.1986 tarihinde hizmet akdiyle değil, çıraklık sözleşmesi ile çalıştığı anlaşılmaktadır.

O halde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle işveren olan babanın çocuğunu sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakmasının hayatın olağan akışına uygun bulunmaması karşısında Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

http://www.malimusavirhaber.com/iste-stajyerler-lehine-yargitay-ozel-daire-ve-hukuk-genel-kurulu-emsal-kararlari/