Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.

Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Dava 14.07.2008 tarihindeki iş kazasında yaşamını yitiren sigortalının hak sahibi anne, baba ve kardeşinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, asıl dava bakımından maddi tazminat davalarının reddine, tüm davacılar için 1.500,00'er TL manevi tazminatın davalılar E...ile İ...tahsiline karar verilirken davalı şirket E... San.Tic.A.Ş aleyhine açılan ve yargılama sırasında birleşen manevi tazminat davasının reddine karar verilmiştir.

Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden, 14.07.2008 tarihindeki zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası olduğu. Kazanın oluşumunda %30 oranında kazalı S...ın mütefarik kusurunun olduğu, hükme esas alınan hesap raporunda davacıların maddi zararının Kurum tahsisleri ile karşılanmış olduğunun belirtildiği, davacıların 24.03.2009 tarihinde açtıkları asıl dava ile maddi tazminat istemleri bakımından tüm davalılardan, manevi tazminat istemleri bakımından ise yalnızca davalılar E... ile İ... dan tahsile karar verilmesini istedikleri, davacıların sonrasında 27.04.2011 tarihinde açtıkları ayrı bir dava ile davalı şirket E... San.Tic.A.Ş'den de aynı olay nedeniyle manevi tazminat talep ettikleri, Mahkemece davaların birleştirildiği, birleşin davada talep olunan manevi tazminat miktarlarının davacı anne ve baba için artırıldığı anlaşılmıştır.

Uyuşmazlık, hüküm altına alınan tazminatların miktarı ve manevi manevi tazminatın bölünmezliği ilkesinin yorumlanması noktasında toplanmaktadır.

Gerçekten, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay H.G.K'nun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 karar ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Bu noktada manevi tazminatın bölünemezliği ilkesi gereği fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulması, ıslah ya da ek dava yolu ile istek miktarının artırılması olanaklı değildir. 

Bunun yanında aralarında mecburi dava arkadaşlığı söz konusu olmayan kişiler bakımından davacının tüm ilgilileri hasım göstererek dava açma zorunluluğu da yoktur. Bu durumda davacının haksız fiilde sorumluluğu olan bir kısım ilgilileri dava dışı bırakma, bu kişiler bakımından davasını sonradan ikame etme imkanı her zaman mevcuttur. Bu halde yani aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı olan bir kısım ilgililer bakımından sonradan manevi tazminat davası açılması halinde manevi tazminatın bölünmezliği ilkesine aykırı bir durum söz konusu olmaz . 

Ayrıca Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile sigortalı yakınlarına verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları,tarafların sosyal ve ekonomik durumları,paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu,olayın ağırlığı,davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez ve yine 22.06.1966 gün 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de açıklandığı üzere zarar görenin müterafik kusurunun varlığı halinde bu durumun manevi tazminatın takdirinde göz önünde bulundurulması gerekir.

Tüm bu açıklamalardan sonra somut olayda davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu, davacıların 24.03.2009 tarihinde açtıkları ilk davada davalı E... San.Tic.A.Ş den manevi tazminat taleplerinin olmadığı , davacıların 27.04.2011 tarihli dava ile bu davalı şirketten de manevi tazminat talep ettikleri hususlarında tartışma bulunmamaktadır. Bu noktada yukarıda da değinildiği üzere davacılar tarafından davalı şirket aleyhine sonradan manevi tazminat davası ikame edilmesi manevi tazminatın bölünmezliği ilkesine aykırılık teşkil etmez. Zira bu ilke ile sınırlandırılan husus davacıların yaşadıkları acı ve elemin karşılığını yalnızca bir kez belirleyebilmeleri, manevi zararın miktarı bir kez belirlendikten sonra bu miktarı aşacak taleplerde bulunamamaları hususudur. Yani davacılarca belirlenen miktar aşılmadıktan sonra ayrı bir dava ile aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı olan diğer davalılardan manevi zararın konusu olarak belirlenen bu miktarın istenebilmesi manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi gereği mümkün olmayan bir durum değildir. O halde mahkemece hatalı değerlendirme ile öncesinde kendisi aleyhine manevi tazminat isteminde bulunulmayan davalı şirket E...San.Tic.A.Ş aleyhine davacıların ayrı bir dava olarak açtıkları manevi tazminat istemini içerir davanın yazılı gerekçe ile reddi doğru olmamıştır.

Bunun yanında olay tarihine, tarafların kusur dağılımına ve sosyal ekonomik durumlarına göre davacılar yararına hükmedilen 1.500,00'er TL tutarlı manevi tazminatlar da azdır.

O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03.03.2014 gününde oy birliğiyle karar verildi.