Ceza yargılamasında hangi hususun hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp, yargılama yapan hakim hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek kuşkudan arınmış bir sonuca ulaşmalıdır. Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Olayın taraflarından olmayan kişinin, doğrudan veya dolaylı olarak olayla ilgili beş duyusuyla edindiği izlenimleri anlatmasına da tanık ifadesi denilmekte olup, ispat aracı olarak beyan delilleri arasında yer alır.Bu açıdan ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmada kullanılan kanıtlardan birisi de “beyan” delilidir.Beyan; tanığa, sanığa veya sanığın dışındaki taraflardan birine ait olabilir.Özellikle tanık anlatımı eylem hakkında beş duyuya dayalı bilgisi bulunan üçüncü kişilerin beyanı olması, yargılamayı esaslı şekilde kolaylaştırması özgür iradeyle verilip gerçeği uygun olduğunun saptanması durumunda hakimin vicdani kanaatinin oluşumunda olumlu katkısının bulunması itibariyle önemli bir sübut vasıtasıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;


Sanığın, katılanın sözlerinden sonra “ne rezaleti yaptık terbiyesiz, ahlaksız ukala kadın” şeklinde sözler söyleyerek hakaret suçunu işleyip işlemediğinin belirlenmesine yönelik uyuşmazlıkta, öncelikle tanık anlatımlarından hangisine üstünlük tanınacağı hususunun saptanması gerekmektedir. Uyuşmazlık konusu olayın son bölümüne ilişkin olarak katılan, duruşma salonundan çıkarken sanığın kendisine “terbiyesiz, ahlaksız, ukala kadın” dediğini, sanık da bu sözleri söylemediğini belirtmektedir. Bu kısma yönelik olarak tanıklardan duruşma katibi M., tutanak tutulduktan sonra çıkarken katılanın “bu rezalete herkes şahit olsun, umarım siz de ergenekonculardan çıkmazsınız” dediğini, sanığın da sadece “ne rezaleti yaptık” dediğini, hakaret içeren bir söz duymadığını ifade etmiş, mahkeme mübaşiri de dışarıda olduğu için olayın bir bölümünü gördüğünü, katılanın çıkarken “bu rezaleti herkes görsün” dediğini işittiğini belirtmiş, katılanın kardeşi Mehmet, katılan “bu ne rezalettir” dedikten sonra sanığın “terbiyesiz, ahlaksız, ukala kadın” dediğini söylemiş, tanık A. Z. da katılan “bu ne rezalettir” dedikten sonra sanığın “terbiyesiz, ukala kadın” şeklinde sözler söylediğini ifade etmiştir.
Bir tanığın, taraflardan birinin yakını olması ya da bir tarafla birlikte çalışıyor olması başlı başına anlatımını değersiz kılma nedeni olarak görülmemekle birlikte, CYY’nın 217. maddesi uyarınca deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilerek, her anlatım kendi içinde ve dosya kapsamı ile birlikte değerlendirilmelidir.
Somut olayda; hakaret içeren sözleri duymadıklarını söyleyerek sanık lehine beyanda bulunan tanıklar M.ve E.'in sicil amiri sanık hakim olup, adı geçenlerin beyanları değerlendirilirken sürekli bir arada ve ast-üst ilişkisi içinde aynı çalışma ortamını paylaştıkları hususu göz önünde tutulmalı, amirleri olan sanık aleyhine konuşmak istememeleri nedeniyle eksik ifade vermiş olabilecekleri düşünülerek, tarafsız bir tanığa göre anlatımları üstün tutulmamalıdır. Tanık M. ise katılanın kardeşi olup tanıklıktan çekinme hakkını kullanmamış ise de, olayla ilgili beyanda bulunurken duygularını gerçeklere karıştırma olasılığının bulunduğu ve tarafsız bir tanık anlatımı karşısında yine bu kişinin anlatımına da üstünlük tanınmaması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.


Dosya içinde yer alan bilgi ve belgeler ile tüm tanık anlatımlarının kendi içlerinde ve birbirleriyle vicdanî kanaatle serbestçe takdir edilmesi sonucunda, Fatih 1. İcra Ceza Mahkemesinin Hakim . tarafından yürütülen 2007/4354 esas sayılı dosyasında sanık olarak yargılanan ve hakkındaki davanın düşmesine karar verilen, taraflarla bir yakınlığı ya da husumeti bulunmayan tanık A. Z.nın, hem katılan hem de sanık aleyhine ortaya çıkan ve diğer tanıkların beyanlarına göre nesnel bulunan anlatımına üstünlük tanınması dosya kapsamına uygun olacaktır. Sanığa suç atması için kabul edilebilir bir neden bulunmayan adı geçen tanığın, sanığın duruşma salonundan çıkarken katılana hitaben “terbiyesiz, ukala kadın” şeklinde sözler söylediğini belirtmesi karşısında, sanığın üzerine atılı eylemin sabit olduğu ve onur, şeref ve saygınlığı rencide eder nitelikte gerçekleşen bu eylemin 5237 sayılı TCY’nın 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanığın yüklenen suçtan beraatine ilişkin Özel Daire kararı isabetli bulunmayıp, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ile katılanın temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasaya aykırı bulunan hükmün bozulmasına karar verilmelidir.

Özet:


Dosya içinde yer alan bilgi ve belgeler ile tüm tanık anlatımlarının kendi içlerinde ve birbirleriyle vicdanî kanaatle serbestçe takdir edilmesi sonucunda, Fatih 1. İcra Ceza Mahkemesinin Hakim . tarafından yürütülen 2007/4354 esas sayılı dosyasında sanık olarak yargılanan ve hakkındaki davanın düşmesine karar verilen, taraflarla bir yakınlığı ya da husumeti bulunmayan tanık A. Z.nın, hem katılan hem de sanık aleyhine ortaya çıkan ve diğer tanıkların beyanlarına göre nesnel bulunan anlatımına üstünlük tanınması dosya kapsamına uygun olacaktır. Sanığa suç atması için kabul edilebilir bir neden bulunmayan adı geçen tanığın, sanığın duruşma salonundan çıkarken katılana hitaben “terbiyesiz, ukala kadın” şeklinde sözler söylediğini belirtmesi karşısında, sanığın üzerine atılı eylemin sabit olduğu ve onur, şeref ve saygınlığı rencide eder nitelikte gerçekleşen bu eylemin 5237 sayılı TCY’nın 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

T.C.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu


Esas No:2012/419
Karar No:2012/247


Sanık A. K.hakkında hakaret suçundan açılan kamu
davasının yargılaması sırasında Yargıtay 4. Ceza Dairesince 22.09.2011 gün ve 38-15 sayı ile;
“...Sanık A.K.’nın üzerine atılı 5237 sayılı TCK’nın 125/3. maddesinde düzenlenen hakaret suçlarıyla ilgili görevin 09.02.2011 tarih ve 6110 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 14/son maddesi uyarınca ve Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun 09.06.2011 gün 15 sayılı kararı gereğince Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanıp Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun onayından geçen 12.06.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.07.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren işbölümü kararında gösterilen ilkelere göre Yüksek Yargıtay 2. Ceza Dairesi’ne verilmiş olduğundan anılan Yasanın Geçici 1. maddesinin 2. fıkrası uyarınca görevli Yargıtay Yüksek 2. Ceza dairesine tevdiine” karar verilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği Yargıtay 2. Ceza Dairesince yapılan yargılama sonucunda 28.12.2011 gün ve 2-2 sayı ile; “yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle 5271 sayılı CMK.'nın 223/2-e maddesi uyarınca sanığın beraatine” oyçokluğuyla karar verilmiş, Daire üyeleri N. Ç. ve E. G. ise;
“…Sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller; savunma, katılan beyanları ve tanık açıklamalarından oluşmaktadır. Sanık ile katılanın duruşma sırasında giyim konusunda tartıştıkları iki taraf beyanlarına göre tartışmasızdır. Sanık hakimin, duruşmanın tarafı olan katılanın kimlik tespiti amacıyla peçesini açması konusunda uyardığı, katılanın peçesini yüzünün görünebileceği kadar çenesinin altına indirdiği, sanığın başını açacak şekilde peçesini çıkarması ısrarı üzerine tartışma başladığı, katılanın duruşma salonunda olanlara dışarıdakilerin tanık olması için kapıyı açarak ‘Herkes uğradığım bu haksızlığa, rezalete tanık olsun’ beyanları üzerine sanığın ‘terbiyesiz, ukala’ sözlerini katılana söylediği tanık A. Z.'nın aşamalardaki uyumlu anlatımı ile sabittir.
Kanıtların Değerlendirilmesi:
Olayın tanıkları katılanın kardeşi M.S., duruşma katibi M.D., mübaşirlik görevini yapan E. Y.ve taraflarla hiçbir ilgisi yakınlığı bulunmayan A. Z.İ.'dir. Tanık M. katılanın iddialarını doğrular yönde, M. ve E. ise savunmayı destekler yönde beyanlarda bulunmuşlardır. Hem Hukuk hem Ceza yargılamasında asıl olan tanıkların doğruyu söyledikleri olup kasten gerçeğe aykırı beyan yalan tanıklık suçunu oluşturmaktadır. Yargılama sırasında suç olarak kabul edilmeyen ancak birbirleriyle çelişen tanık beyanlarında ise yargılamayı yapan hakim, insan psikolojisi, olayın oluşu, taraflarla ilgi gibi birçok hususu bir arada değerlendirip üstün tuttuğu beyana üstünlük tanıyarak vicdani kanaatini oluşturmaktadır. Somut olayda; sanık hakim, lehine beyanda bulunan tanıklar M. ve E.'in devlet memurları disiplin yönetmeliği uyarınca sicil amiridir. Sürekli bir arada ve ast-üst ilişkisi içinde aynı çalışma ortamını paylaştıkları göz önüne alındığında beyanları tarafsız bir tanığa göre üstün tutulamaz. Olayın tanıklarından M. ise katılanın kardeşi olup aralarında hiçbir husumetin bulunmadığı bir kardeşin diğer kardeşiyle ilgili bir olayda beyanda bulunurken duygularını gerçeklere karıştırma olasılığı göz önüne alındığında bu tanığın da beyanı tarafsız bir tanığın beyanına tercih edilmeyebilir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde tanık A.Z.'nın beyanlarına üstünlük tanınmasının dosyaya uygun olacağı, dosyada bu tanığın tarafsızlığına engel hiçbir bilgi/belgenin bulunmadığı görülmektedir.
Hukuki Niteleme:
Yukarıdaki oluş ve kabule göre katılanın duruşma sırasında geçen tartışmaları ‘rezalet’ olarak niteleyerek bunu yüksek sesle ve herkesin duyabileceği bir ortamda söylemesi 5237 sayılı TCK.nun 129/1. maddesinde düzenlenen sanığa karşı yapılmış haksız bir fiildir. Olayı başlatanın kimin olduğu 5237 sayılı TCK.nun 29. maddesinde olduğu gibi hakaret suçlarında önemli değildir. Katılanın bu sözleri üzerine sanığın ‘terbiyesiz, ukala’ biçimindeki katılana karşı söylediği sözler, 5237 sayılı TCK.nun 125/1. maddesinde düzenlenen onur, şeref ve saygınlığı rencide eder niteliktedir.
Katılanın duruşmayı ‘rezalet’ olarak niteleyerek bu haksız bir fiili karşısında sanığın hakaret nitelikli sözleri söylediği anlaşıldığından 5237 sayılı TCK.nun 129/3. maddesinin yollamasıyla 5271 sayılı CMK.nun 223/4-c maddesince sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Hükmün Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ve katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli 08.03.2012 gün ve 288534 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın, hakaret suçundan beraatine karar verilen somut olayda, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suçun sübutuna ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
30.04.2002 tarihinde 1. sınıfa ayrılmış olan sanık A. K.'nın suç tarihi itibarıyla Fatih İcra Ceza Mahkemesi Hakimi olarak görev yaptığı,
Fatih 2. Aile Mahkemesi'nin 2007/194 esas sayılı dosyasında
davacı konumunda bulunan katılan N.S.D. ve üç çocuğu için toplam 440 lira tedbir nafakasına hükmedildiği ve katılanın istemiyle Fatih 1. İcra Müdürlüğü'nün 2008/8416 esas sayılı dosyasında eşi Ü. D. hakkında icra takibi başlatıldığı, yine katılanın şikayeti üzerine, sanık Ü.D. hakkında nafaka yükümlülüğüne uymama suçundan Fatih 1. İcra Ceza Mahkemesinin 2008/891 esas sayılı dosyası ile dava açıldığı,
Anılan yargılamada katılanın vekiline duruşma gününün tebliğ edildiği, avukatın vekillikten istifa etmesi nedeniyle 02.04.2009 günlü oturumda şikayetçi Naciye adına duruşma gününü bildirir davetiye tebliğine karar verildiği, suç tarihi olan 21.05.2009 günlü oturumda da, “Celsenin açıldığı, müştekinin duruşma salonuna peçeli geldiği, peçesini çıkarması istendiği halde peçesini çıkarmadığı, duruşma salonundan dışarı çıkarıldı. G.D. Müştekinin duruşma salonuna kılık kıyafet kanununa uygun gelmediği görülmekle mazeretli sayılmasına” şeklinde tutanak tutularak duruşmanın 16.07.2009 gününe ertelendiği, bir sonraki oturumda Hakim ...... tarafından yargılamanın sürdürüldüğü ve 16.07.2009 günü sanık Ünal Doruk'un 3 aya kadar hapsen tazyikine karar verildiği,
Katılan N.S.nin 22.05.2009 günlü Adalet Bakanlığına gönderdiği dilekçesinde, İcra Ceza Mahkemesi Hakimi .........’nin 21.05.2009 günlü oturumda başını açmaya zorladığını, açmaması nedeniyle duruşmasını yapmayarak kılık kıyafet kanununa uygun gelmediğinden bahisle tutanak tutup duruşmayı 2 ay sonraya ertelediğini ve duruşma salonundan çıkarken kendisine “terbiyesiz, ahlaksız, ukala kadın” dediğini belirttiği,
Muhakkik tayin edilen İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca yapılan inceleme sonucunda cezai ve disiplin soruşturma açılması gerektiği yönünde görüş bildirildiği,
Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 2009/1513 sayılı yazısı ile başlatılan disiplin soruşturması sonucunda İstanbul Adalet Komisyonu Başkanı tarafından düzenlenen 13.04.2010 gün ve 18 sayılı raporda da, mahkeme hakimi hakkında disiplin işlemi yapılması gerektiği yönünde düşünce bildirildiği,
Adalet Bakanlığının 18.07.2010 günlü oluru ile “terbiyesiz, ahlaksız ukala kadın” şeklindeki sözleri söylediği iddiası nedeniyle sanık hakkında hakaret suçundan cezai yönden kovuşturma yapılması gerektiğinin belirtilmesi üzerine, Beyoğlu C.Başsavcılığının 23.08.2010 gün ve 16263-734 sayılı iddianamesi ile son soruşturmanın açılması isteminde bulunulduğu ve Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesince 19.10.2010 gün ve 243-277 sayı ile 5237 sayılı TCY’nın 125/3. maddesi uyarınca hakaret suçundan cezalandırılması istemiyle son soruşturmanın açılmasına karar verildiği,
Sanık A.K.’nın şikâyeti üzerine de katılan N. S. hakkında, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan 5237 sayılı TCY'nın 125/1, 3-a, 4. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle Fatih C.Savcılığının 07.10.2009 gün ve 6351 sayılı iddianamesi ile kamu
davasının açıldığı, yargılama sonucunda İstanbul 20. Sulh Ceza Mahkemesince 25.10.2011 gün ve 1275-1996 sayı ile, mahkeme hakiminin hukuka aykırı hareketi sonucunda suç konusu sözlerin söylendiği anlaşıldığından eylemin haksız fiile tepki nedeniyle gerçekleştirilmesine göre TCY'nın 129/1. maddesi uyarınca sanık N. S. hakkında ceza vermekten vazgeçilmesine karar verildiği ve dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay C.Başsavcılığı'nda olduğu,
Tanık A. Z. İ.'nin Fatih 1. İcra Ceza Mahkemesinin 2007/4354 esas sayılı dosyasında İİY'nın 345. maddesi uyarınca sanık olarak yargılandığı, sanığın katıldığı 21.05.2009 günlü oturumda şikâyetçi vekilinin mazeretinin kabulüne karar verilip duruşmanın 09.07.2009 gününe bırakıldığı, yargılamanın Hakim .......tarafından yürütülüp 22.04.2010 tarihinde İİY'nın 347. maddesi uyarınca
davanın düşürülmesine karar verildiği,
Katılan’ın aşamalarda benzer olacak şekilde, “Olay günü sanığın yetkili olduğu Fatih 1. İcra Tetkik Merci Mahkemesinin 2008/891 esas sayılı dosyasında
davacı sıfatı ile duruşmaya katılmak için gelmiştim. Duruşma sıram geldiğinde içeriye alındım. Bu sırada üzerimde siyah renkli çarşaf tabir edilen kıyafet vardı. Yüzümde peçe yoktu. Gözlerim ve ağzıma kadar olan kısmı gözüküyordu. Duruşma hakimi ...... çarşafımı çıkartmamı istedi. Ben de çarşafımı çene altıma kadar indirerek bütün yüzüm gözükecek şekilde aşağıya doğru çektim ve çarşafımı başımdan tamamen açamayacağımı altında sadece bonemin olduğunu söyledim. Bunun üzerine sanık 'bu şekilde olmaz çarşafını tamamen çıkartacaksın' dedi. Bu sırada duruşma salonunda benimle birlikte gelen ağabeyim M. S.ve benden önce duruşması yapılan A. Z. İ. isimli şahıs vardı. Sanık mübaşir ile birlikte Mehmet ve Ahmet'i dışarı çıkarttırarak duruşma salonu kapısını kapattı. İçeride katip ile birlikte üçümüz kaldık. Sanık tekrar çarşafımı çıkartmamı söyledi. Yüzümün göründüğünü söyleyerek çıkartmayacağımı tekrarladım. Bunun üzerine bana ‘Atatürk ilke ve kanunlarına göre seni böyle kabul edemem.. Yargılama başlayamaz’ dedi. Ben de Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında böyle bir yasak olmadığını, kendi düşüncelerini uygulayabilmek için Atatürk'ün arkasına sığındığını, bu kıyafet ile daha önce başka mahkemelerde duruşmaya çıktığımı söyledim. Bu sırada sanık başlanmayan duruşmanın tutanağını tutturmaya başladı. Ben de bu şekilde gerçeği yansıtmayan tutanağın tutulamayacağını söyledim. Bu tartışmalarımız sırasında bir ara dışarıda bulunan ağabeyim Mehmet içeri girmek istedi. Sanık onu tekrar dışarıya çıkarttı. Yine bana çarşafımı çıkartmamı söyledi. Ben de başka bir örtümün olmadığını, inancım gereği örtündüğümü, başımda sadece bonem olduğu için çıkartamayacağımı söyledim ve başka mahkemelerde bu şekilde baskıya uğramadığımı söyleyerek ‘niçin zulüm ediyorsunuz ikimiz de öleceğiz Allah'ın huzuruna çıkacağız’ dedim. Sanık ‘Senin Allah'ın burada olmaz. Onun kanunları burada geçmez" diyerek bağırdı. Kıyafetim nedeni ile başlatmadığı ve ertelediği duruşmanın tutanaklarını yazdırmaya başladı. Bunun üzerine ben de duruşma salonunun kapısını açtım. ‘Uğradığım haksızlığa bu rezalete herkes şahit olsun’ dedim. Bunun üzerine sanık ‘burada ne rezalet var, terbiyesiz, ahlaksız ukala çık git’ diyerek bağırdı. Ben de duruşma salonunu terk ettim. Duruşma salonunda bulunduğum süre içerisinde sanığa hakaret içeren herhangi bir söz söylemediğim gibi fiilen bu manaya gelecek bir hareket de yapmadım. Sanığa ‘sen benim davama bakamazsın. ‘Öbür celseye sen benim davama bakmayacaksın. Sen de Ergenekonun altından çıkacak olanlardan birisin’ şeklinde bir şey söylemedim. Ben sadece duruşma salonunu terk ettikten sonra salonda uğradığını haksızlık nedeniyle sinirle kendi kendime ‘inşallah Ergenekonun içinde olanlardan değildir’ dedim. Bunu da hakaret kastıyla söylemedim, Duruşma salonunu terk edip dışarı çıkmış, kapı önünde bekleyenlere salonda uğradığım haksızlık ve beklemediğim bu olay haleti ruhiyesi ve üzüntüsü içinde kendi kendime ‘İnşallah Ergenekon'un içinde olanlardan değildir’ dedim. Bunu duymuş olacaklar ki ‘göreceksiniz Ergenekon'un içinde olanlardan biriyim’ dediğini işittim ve dönüp arkama baktığımda yumruklarını sıkmış bir vaziyette bağırıyordu”,
Tanık E. Y.'ın aşamalarda benzer olacak şekilde; “Fatih 1. İcra Ceza Mahkemesinin 2008/891 esas sayılı dosyasında
davacı N. D., dava nafaka borcunu ödememe, davalı Ü. D.duruşma salonuna girerken yüzü tamamen peçe ile kapı değildi ağzı burnu ve yüzünün büyük bir bölümü açıktı. Hakime hanım davacı bayana ‘çarşafını aç’ dedi. Tanık A. Z.'nın duruşma salonunda olup olmadığını hatırlamıyorum. Kendisini de tanımam, beni duruşma salonundan çıkarttı, daha sonra içeride neler olduğunu görmedim… bir zaman sonra N. S. kapıyı açarak ‘açın kapıyı herkes duysun senin de Ergenekon'da ismin var’ diyerek çekti gitti”,
Tanık M. D.’in aşamalarda benzer olacak şekilde, “Olay günü ben katip olarak görevliydim, müştekiye sıra gelince geçici mübaşirlik yapan E.tarafları çağırdı, taraf yerine geçtikten sonra Hakime hanım ‘başınızı indirin, altında bone ya da tülbent vardır onunla kalın’ diye söyledi, taraf bunu reddetti, ‘altında tülbent yok, bonem var çıkaramam’ dedi, hakime hanım bir kaç kez bunu yineledi, taraf bunu reddetti… Tanık A.Z.'nın duruşma salonunda olup olmadığını hatırlamıyorum. Ancak duruşma salonunun kapısı acıktı. Müşteki çok fevriydi, müştekinin abisi olduğunu sonradan öğrendiğim kişi içeri girmek için harekette bulundu, hakime hanım ‘siz taraf değilsiniz, dışarı çıkın’ dedi, hatta mübaşire söyledi, ‘beyefendiyi dışarı çıkar hatta sen de çık, kapıyı da kapat’ dedi, mübaşir kapıyı kapattı, o sırada içeride üçümüz kalmıştık, hakime hanım sorusunu yineledi, ‘kimse yok başınızı indirebilirsiniz’ dedi, taraf bunu reddetti, ‘her an erkek gelebilir o yüzden indiremem’ dedi, ‘kimse giremez benim kontrolümde’ dendi, ısrarları reddince, ‘o zaman başını indirmiyorsan dışarı çık’ dedi, taraf bunu da reddetti, ‘başımı da açmıyorum’ diyerek masaya sert bir şekilde vurarak ‘dışarı çıkmıyorum, başımı da açmıyorum
davama bakmakla görevlisin’ diyerek yumruğuyla masaya sert bir şekilde vurdu, daha hatırlamadığım başka bir sürü şey de söylendi, taraf bunu dinlemeyince zabıt tuttuk, müşteki kapıya doğru yöneldi, rezilliğinizi herkes duysun diyerek kapıyı açtı, hakime hanım da ‘ne rezilliği ne yapıyoruz ki burada’ diye söylendi, müşteki ‘umarım bir dahaki duruşmaya sen bakmazsın ergenekonun altından da umarım sen çıkmazsın’ diye söyledi, hakime hanım da ‘tamam dışarı çık’ dedi”,
Tanık M.S.’in aşamalarda benzer olacak şekilde, “…olay günü kardeşimle birlikte icra mahkemesine gittik. Kardeşimin duruşma sırası gelince kardeşim duruşma salonuna girdi. Duruşma salonunun kapısı açıktı. Ben kapıda bekliyordum, içeride kardeşimi izliyordum. Hakime hanım kardeşime ‘çarşafını çıkar’, dedi. kardeşim de ‘benim yüzüm açık, çarşafımı çıkaramam’ dedi. Hakime hanım ‘çarşafını çıkarmazsan duruşmayı başlatmam’ dedi. Bunun üzerine kardeşim ‘üzerimde bone var, inancım gereği çarşafımı çıkaramam. Daha önce de duruşmalara böyle katıldım’ dedi. Bu esnada ben de içeri girdim. Hakime hanıma Naciye Sönmez'in ağabeyi olduğumu söylemek istedim, Hakime hanım bana 'çık dışarı' dedi, mübaşire de 'al bunu dışarı çıkar' dedi. Mübaşir beni dışarı çıkardı. Dışarı çıkarken kız kardeşim ve Hakime hanım konuşuyorlardı. Hakime hanım kızkardeşime kendisini bu şekilde yargılayamayacağını söylüyordu. Ben dışarı çıktıktan sonra içerideki herkesi çıkartıp kapıyı kapattırdı. Bir süre sonra kızkadeşim kapıyı açtı ‘herkes uğradığım bu haksızlığa rezalete tanık olsun’ dedi. bunun üzerine Hakime hanım ‘burada ne rezalet var, terbiyesiz, ahlaksız, ukala, çık git’ diyerek kardeşimin ardından bağırdı, kardeşim içerideyken duruşma salonuna başkaları da girip çıktılar, ancak ben onları tanımıyorum”,
Tanık A. Z. İ.'nin aşamalarda benzer olacak şekilde, “Ben halen Fatih’de kurulu bulunan ...ve ..... Turizm’in sahibiyim. Olay tarihinde Fatih Adliyesinde bulunan 1. İcra Ceza Mahkemesinde sanık olarak yargılanıyordum. Bu amaçla adliyeye gitmiştim. Duruşma salonuna girdim. Benim duruşmam başladı, gerekli işlemler yapıldı. Duruşma tutanağı düzenlendi, duruşma günü verildi. Ancak daha sonra tarafıma verilen duruşma tutanağında ben bir hata olduğunu gördüm. Bunun üzerine gördüğüm hatayı duruşmada görevli katibe hanıma göstererek, durumu anlattım. Yanlışlık maddi bir hataydı. Bunun düzeltilmesini istedim. Katibe hanım bunu düzeltmeye çalışıyordu. Yanılmıyorsam saat 11.00 civarı idi. Bu sırada bizden sonraki
davanın taraflarından olan bir bayanın duruşma salonuna girdiğini gördüm Kendisi çarşaflı idi. Sadece gözü ve burnu görünüyordu. Duruşma hakimi bu bayanı uyararak çarşafı açmasını söyledi, bunun üzerine bu bayan yüzünü tamamen açacak şekilde ağzını örttüğü bölümü çenesinin altına getirdi, yüzü tamamen açıldı. Ancak duruşma hakimi başındaki çarşafın da açılmasını istedi. Bu bayan da çarşafın altında örtüsünün bulunmadığını, bu nedenle açamayacağını söyledi. Bunun üzerine duruşma hakimi bu şartlar altında duruşma yapamayacağını belirtti. Ancak daha sonra ismini öğrendiğim N. adlı bayan bu kıyafet ile birçok duruşmalara katıldığını ancak bir uyarı gelmediğini duruşma hakimine belirterek, başını inancı gereği örttüğünü ve anlayış gösterilmesi gerektiğini belirtti. Duruşma yargıcı da duruşmalarda inanca göre yargılama yapmadıklarını, M.K.'in ilke ve inkılaplarına uygun olarak yargılama yaptıklarını, bu sebeple duruşmayı bu şekilde yapamayacağını söyledi. Bunun üzerine müşteki N.D. da M. K.in annesinin de başının örtülü olduğunu ve kimseye de başını zorla çıkartmadığını, bu nedenle böyle bir konuda müdahale edilmemesi gerektiğini belirtti. Ben bu anda düzeltmesini istediğim duruşma tutanağının yenisini aldım ve dışarıya yani duruşma salonundan dışarıya çıkmaya çalışırken duruşma hakimi mübaşirin dışarıya çıkmasını ve kapıyı kapatmasını söyledi. Ben dışarıya çıkmıştım, mübaşir de dışarıya çıktı, kapıyı kapattı. Bu sırada daha sonra müşteki N.nin kardeşi olduğunu öğrendiğim bir erkek de duruşma salonuna girmek istedi, ancak mübaşir engel oldu. Ben dışarıda duruşma tutanağını incelerken o tarihte yurt dışında olmam gerektiğini anladım. Tekrar dönüp, düzelttirmek istedim ancak mübaşir giremeyeceğimi söyledi. Beklemeye başladım. İki dakika kadar bekledim. İçeride bulunan müşteki N. dışarıya çıktı. Çıkarken duruşma hakiminin ‘terbiyesiz, ukala’ diye sözler sarfettiğini duydum. Bu sözleri neden, niçin hangi gerekçe ile söylediğini bilmiyorum. Çünkü ben ve mübaşir dışarıya çıktığımızda duruşma salonunda duruşma hakimi, katibe hanım ve müşteki bayan vardı. Müşteki N. kapıdan çıkarken ‘inşallah bu hakime hanımın adı Ergenekon'da yargılananlar arasında çıkmaz, böyle rezalet görmedim’ şeklinde sözler söyledi ve gitti. Daha sonra ben duruşma salonuna girdim. Ancak olayın etkisi ile hakime hanımın sinir sisteminin bozuk olduğunu gördüm, herhangi bir değişiklik isteğini dile getiremedim ve oradan ayrılıp gittim… Ben müşteki N. D.'u ilk kez orada gördüm. Hakime hanımın duruşmalarına 3-4 kez katıldım. Yargılama sonucunda beraat ettim. Beyanımda belirttiğim gibi ben ve mübaşir duruşma salonundan çıkınca duruşma salonunda duruşma hakimi, katibe hanım ve müşteki bayan kalmıştı. Aralarında neler geçtiğini bilemiyorum... Ben uzun yıllar Mekke Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalıştım. Bu nedenle olayı ayrıntıları ile hatırlıyorum. Ayrıca TÜSİAD Tahkik Komisyonunda da 14 yıldan beri görev yaptığım için olayları ayrıntılı bakma özelliğim gelişti, ayrıca bu dava ile ilgili 3. kez ifade vermekteyim. Aynı konuda duruşma hakimi de müşteki sıfatı ile N...D... hakkında şikayet dilekçesi vermiş. O konuda da beyanda bulunmuştum… Müşteki bayan dışarıya çıkarken duruşma salonunun kapısını açık bırakarak ‘ben kapıyı açıyorum, insanlarda bu yaptığınızı görsün ve duysun, ben böyle bir rezalet görmedim’ diye söylenerek çıkmıştı”,
Tanık Z.N.M. K.’ın, “Ben her iki tarafı da tanımıyorum, tarihini tam olarak hatırlamıyorum ancak icra mahkemesinde
davam vardı… Benden önce çarşaflı bir bayanın duruşması vardı… Ben kapıda heyecanla bekliyordum, duruşma salonunun kapısı aralıktı ve açıktı, içeriden tartışma sesleri geldi, hakim hanımın sesini duydum, işi gereği yüzünü açması gerektiğini ve yüzünü görmesi gerektiğini söyledi, gene bir tartışmalar oldu, tartışmalarda hep bayan sesi duyuluyordu, o sırada mübaşir dışarı çıktı mübaşir erkekti, mübaşir çıktıktan sonra tekrar hakim hanım başını açması gerektiğini söyledi, yine bir tartışmalar oldu, bir sonraki dava benim olduğu için sözleri heyecandan tam olarak hatırlayamıyorum…Çarşaflı bayan dışarı çıkınca herhangi bir söz söylediğini hatırlamıyorum çünkü o çıkar çıkmaz benim davam olduğu için ben içeri girdim”,
Şeklinde anlatımda bulundukları,
Sanık aşamalarda benzer olacak şekilde; “Olay günü nafaka hükmüne uymamak suçunun kabahatlisi Ü. D. olan mahkememiz dosyasının 21.05.2009 tarihli celsesinde, avukatının
davadan çekilmesi üzerine müşteki N. S.'e duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilmiş, duruşma gün ve saatinde duruşmaya gelerek duruşma salonuna alınmış, kendisinin çarşaflı olması ve şikayetçisi olduğu suçun da takibi şikayete bağlı, şikayetten vazgeçme veya duruşmaya gelmemeyle İİY'nın 349. maddesi uyarınca düşecek suçlardan olması sebebiyle kimliğinin tespiti kendisinin yararı açısından önem taşıdığından, tüm bu hususlar da tarafımdan düşünülerek kendisinden 'Atatürk Cumhuriyetinde mevcut görüntüsü ile ifadesinin alınamayacağı, peçesini açıp başörtüsü ile ifade vermesinin' istenilmesi üzerine başörtüsünün olmayıp bonesinin bulunduğunu belirtmiş, bu arada dışarıda bekleyen kardeşi de duruşma salonuna girerek ‘ne oluyor ya kardeşimin çarşafı neden çıkarılıyor’ şeklinde olaya müdahale etmiş, CYY'nın 203. maddesi gereğince bahsi geçen şahıs duruşma salonundan çıkarılmış, müştekiye bonesi ile ifade vermesi söylenerek mübaşirlik görevini yapan müstahdem E. Y. dışarıya çıkartılmış, müştekiye salonda üç bayan kaldığı belirtilerek ifade vermesi yeniden istenilmiş, kendisi içeriye giren olabileceğini söylemiş, tarafımca buna müsaade edilmeyeceği kendisine bildirilmiş; 'Atatürk'ün hanımının da başının kapalı olduğunu, bu ülkeyi Çanakkale'deki şehitler ile birlikte kendisi gibi olanların kurtardığını, vatanı yine savunmak gerekirse benden önce kendisinin savunmaya gideceğini, benim hareketimin zulüm olduğunu, öbür dünyada kendisi ile benim karşı karşıya geleceğimi' bağırarak söylemiş, akabinde de işaret parmağı ile 'Allah birdir' söz sarfetmesi üzerine Allah'ın birliğine kimsenin itirazının bulunmadığı söylenmiş, bilahare müşteki yine ‘burada Allah'ın kanunları geçerlidir’ diye bağırarak elini önündeki masaya vurmuş, bir hakim olarak Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını uygulamakla görevli olduğumdan, Allah'ın kanunlarının mahkemede geçerli olmadığı açıkça söylenmiş, kendisi tekrar ‘burada Allah’ın kanunları geçerlidir’ diyerek ikinci kez bağırmış, cevap olarak da Allah'ın kanunlarının geçerli olmadığı tekrar yinelenmiş, müştekinin ifade vermemekte ısrar etmesi üzerine de duruşma salonundan çıkması istenmiş, çıkmayacağını yüksek sesle söylemiş, tekrar çıkması istenilmiş çıkarken de ‘Ergenekon altından çıkacak olanlardan biri de sensin, Ergenekon'da yargılanacaksın, bir daha benim duruşmama çıkmayacaksın’ diye bağırmış, tarafımdan da ‘tamam sen emret ben çıkmayayım’ şeklinde karşılık verilmiş, duruşma salonundan çıkarken de kapı önünde bekleyenlere ‘bu rezalete şahit olun’ diye söz sarfedip, Vakit ve Zaman Gazetelerine gidip onlara intikal ettirmiş, müştekinin ve mesnetsiz bu iddialarına istinaden söz konusu gazetelerde ve internette günlerce olumsuz haber ve yorumlar yapılmış, şahsım manen yıpratılmış olup Zaman ve Vakit Gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü ve muhabiri ile müşteki N. S.Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayet edilmiş, haklarında kamu davaları açılmış olup yargılamaları halen devam etmektedir. Yukarıda da belirttiğim gibi müştekinin, olayı cereyan tarzının tamamen aksine bir şekilde basına aktarması sebebiyle ayrıca Burdur'dan A. K. adlı bir şahıs iki kez hakaret dolu sözlerle tarafıma mektuplar göndermiş bu şahıs hakkında da Fatih 2. Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmış, Zaman Gazetesine avukatım aracılığı ile göndermiş olduğum cevap ve düzeltme yazısı kısmen eksik olarak gazetenin 22. sayfasında ‘okur hattı’ sütunu başlığı altında yayınlanmış, Anadolu’da Vakit Gazetesine gönderilen cevap ve düzeltme yazısının, içeriğine uygun şekilde yayınlanmasının istenmemesi üzerine tekzip kararı ile tekzip edilmiş, tekzip yazısı da yayımlanmamış, ilgili gazete aleyhine de Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/70 esas sayılı dosyasında manevi tazminat davası açılmıştır” şeklinde savunmada bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCY’nın “hakaret” başlıklı 125. maddesinde; “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır” hükmü yer almaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü ve dördüncü fıkralarında ise nitelikli halleri düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde de; “Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır” şeklinde açıklama yapılmıştır. Buna göre, suçun konusu kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, somut bir fiil veya olgu isnat etme ya da sövme suretiyle kişilerin onur, şeref ve saygınlığına saldırma eylemi hakaret suçunu oluşturacaktır.
Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında, 765 sayılı Türk Ceza Yasasındaki hakaret ve sövme suçu ayrımı kaldırılmış, hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Diğer taraftan; 5271 sayılı CYY'nın “delilleri takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesi; “(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.


(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” biçiminde düzenlenmiş olup, gerekçesi; “Ceza
davasında ulaşılması amaçlanan temel hedef, gerçeğin meydana çıkarılmasıdır. Madde, gerçeğe ulaşmak bakımından delillerin serbestliği ilkesini kabul etmiş bulunmaktadır. Türk sistemi, maddenin birinci fıkrasında ifade edildiği üzere, suçun varlığının ve sanığın sorumluluğunun, kanunun ayrıca hüküm koyduğu hâller dışında, her türlü delille saptanabileceğini kabul etmiş bulunmaktadır…” şeklindedir.


Ceza yargılamasında hangi hususun hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp, yargılama yapan hakim hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek kuşkudan arınmış bir sonuca ulaşmalıdır. Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Olayın taraflarından olmayan kişinin, doğrudan veya dolaylı olarak olayla ilgili beş duyusuyla edindiği izlenimleri anlatmasına da tanık ifadesi denilmekte olup, ispat aracı olarak beyan delilleri arasında yer alır.Bu açıdan ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmada kullanılan kanıtlardan birisi de “beyan” delilidir.Beyan; tanığa, sanığa veya sanığın dışındaki taraflardan birine ait olabilir.Özellikle tanık anlatımı eylem hakkında beş duyuya dayalı bilgisi bulunan üçüncü kişilerin beyanı olması, yargılamayı esaslı şekilde kolaylaştırması özgür iradeyle verilip gerçeği uygun olduğunun saptanması durumunda hakimin vicdani kanaatinin oluşumunda olumlu katkısının bulunması itibariyle önemli bir sübut vasıtasıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;


Sanığın, katılanın sözlerinden sonra “ne rezaleti yaptık terbiyesiz, ahlaksız ukala kadın” şeklinde sözler söyleyerek hakaret suçunu işleyip işlemediğinin belirlenmesine yönelik uyuşmazlıkta, öncelikle tanık anlatımlarından hangisine üstünlük tanınacağı hususunun saptanması gerekmektedir. Uyuşmazlık konusu olayın son bölümüne ilişkin olarak katılan, duruşma salonundan çıkarken sanığın kendisine “terbiyesiz, ahlaksız, ukala kadın” dediğini, sanık da bu sözleri söylemediğini belirtmektedir. Bu kısma yönelik olarak tanıklardan duruşma katibi M., tutanak tutulduktan sonra çıkarken katılanın “bu rezalete herkes şahit olsun, umarım siz de ergenekonculardan çıkmazsınız” dediğini, sanığın da sadece “ne rezaleti yaptık” dediğini, hakaret içeren bir söz duymadığını ifade etmiş, mahkeme mübaşiri de dışarıda olduğu için olayın bir bölümünü gördüğünü, katılanın çıkarken “bu rezaleti herkes görsün” dediğini işittiğini belirtmiş, katılanın kardeşi Mehmet, katılan “bu ne rezalettir” dedikten sonra sanığın “terbiyesiz, ahlaksız, ukala kadın” dediğini söylemiş, tanık A. Z. da katılan “bu ne rezalettir” dedikten sonra sanığın “terbiyesiz, ukala kadın” şeklinde sözler söylediğini ifade etmiştir.
Bir tanığın, taraflardan birinin yakını olması ya da bir tarafla birlikte çalışıyor olması başlı başına anlatımını değersiz kılma nedeni olarak görülmemekle birlikte, CYY’nın 217. maddesi uyarınca deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilerek, her anlatım kendi içinde ve dosya kapsamı ile birlikte değerlendirilmelidir.
Somut olayda; hakaret içeren sözleri duymadıklarını söyleyerek sanık lehine beyanda bulunan tanıklar M.ve E.'in sicil amiri sanık hakim olup, adı geçenlerin beyanları değerlendirilirken sürekli bir arada ve ast-üst ilişkisi içinde aynı çalışma ortamını paylaştıkları hususu göz önünde tutulmalı, amirleri olan sanık aleyhine konuşmak istememeleri nedeniyle eksik ifade vermiş olabilecekleri düşünülerek, tarafsız bir tanığa göre anlatımları üstün tutulmamalıdır. Tanık M. ise katılanın kardeşi olup tanıklıktan çekinme hakkını kullanmamış ise de, olayla ilgili beyanda bulunurken duygularını gerçeklere karıştırma olasılığının bulunduğu ve tarafsız bir tanık anlatımı karşısında yine bu kişinin anlatımına da üstünlük tanınmaması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.


Dosya içinde yer alan bilgi ve belgeler ile tüm tanık anlatımlarının kendi içlerinde ve birbirleriyle vicdanî kanaatle serbestçe takdir edilmesi sonucunda, Fatih 1. İcra Ceza Mahkemesinin Hakim . tarafından yürütülen 2007/4354 esas sayılı dosyasında sanık olarak yargılanan ve hakkındaki
davanın düşmesine karar verilen, taraflarla bir yakınlığı ya da husumeti bulunmayan tanık A. Z.nın, hem katılan hem de sanık aleyhine ortaya çıkan ve diğer tanıkların beyanlarına göre nesnel bulunan anlatımına üstünlük tanınması dosya kapsamına uygun olacaktır. Sanığa suç atması için kabul edilebilir bir neden bulunmayan adı geçen tanığın, sanığın duruşma salonundan çıkarken katılana hitaben “terbiyesiz, ukala kadın” şeklinde sözler söylediğini belirtmesi karşısında, sanığın üzerine atılı eylemin sabit olduğu ve onur, şeref ve saygınlığı rencide eder nitelikte gerçekleşen bu eylemin 5237 sayılı TCY’nın 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanığın yüklenen suçtan beraatine ilişkin Özel Daire kararı isabetli bulunmayıp, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ile katılanın temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasaya aykırı bulunan hükmün bozulmasına karar verilmelidir.


Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; “Suçun işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraat hükmünün isabetli olduğu ve onanması gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 28.12.2011 gün ve 2-2 sayılı beraat hükmünün sanığın suçunun sabit olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.06.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.



www.hukukmedeniyeti.org