• ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI SUÇU ( Eylemin Basit Cinsel İstismar Boyutunda Kalıp Kalmadığının Tespiti Açısından Yeniden Adli Tıp Kurumu Raporu Alınması Lüzum Olmadığı - Dosyadaki Delillere Göre Hakimin Genel ve Hukuki Bilgisiyle Davanın Çözümlenebileceğinin Kabulü/Cinsel İstismar Suçu )

• YENİDEN BİLİRKİŞİ RAPORU ALINMASINA LÜZUM BULUNMADIĞI ( Katılan Hakkında Devlet Hastaneleri ile Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınmış Olduğu - Bu Raporlarda Ayrıntılı Olarak Fiili Livata Bulgularının Zamanla Ortadan Kalkmasının Mümkün Olduğunun Belirtildiği/Çocuğun Cinsel İstismarı Suçu )

• SANIĞIN EYLEMİNİN BASİT CİNSEL İSTİSMAR BOYUTUNDA KALIP KALMADIĞININ TESPİTİ ( Fiili Livata Olgusunun Zamanla Ortadan Kalkmasının Mümkün Olduğu - Bu Hususla İlgili Ayrıntılı Rapor Alındığı/Hakimin Dosyadaki Delillere Dayalı Olarak ve Hukuki Bilgisini de Kullanarak Karar Verilmesi Gereği )

5237/m. 103/2

5271/m. 63

ÖZET : Çocukların cinsel istismarı suçundan sanık hakkındaki yargılamada, C.G.K. önüne gelen uyuşmazlık: yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından, mağdurun fiili livataya maruz kalıp kalmadığı, fiili livataya maruz kaldı ise eylemin bulgularının zamanla ortadan kalkıp kalkmayacağı, mağdurun vücuduna organ sokma belirtisi olup olmadığı, meydana gelen eylemlerin basit cinsel istismar boyutunda kalıp kalmadığı, mağdurun rızasının bulunması halinde vücudunda bulgu kalıp kalmayacağı hususlarında yeniden rapor alınması gerektiğinden bahisle bozulmasının isabetli olup olmadığı noktasındadır.Özel Daire bozma kararında, yeniden bilirkişi raporu aldırılarak tespitinin yapılması istenilen "mağdurun fiili livataya maruz kalıp kalmadığı ve vücuduna organ sokma belirtisi olup olmadığı" hususlarının, katılan Y. hakkında Devlet Hastaneleri ile Adli Tıp Kurumu 6. ihtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporlarda ayrıntılı şekilde açıklanmış olması, fiili livata bulgularının zamanla ortadan kalkacağının ve eylemin gerçekleştirme şekliyle mağdurun rızasının olması hallerinde vücutta bulgu kalmayacağının yerleşmiş içtihatlarla belirlenmiş olması, bu hususlar gözönüne alındığında meydana gelen eylemlerin basit cinsel istismar boyutunda kalıp kalmadığı hususunun bilirkişi görüşüyle değil dosyadaki delillere göre hakimin genel ve hukuki bilgisiyle çözümlenebilecek nitelikte olması karşısında, dosya kapsamı ve 1996 yılından başlayan suç tarihi de dikkate alındığında, belirtilen hususlarla ilgili olarak yeniden Adli Tıptan rapor alınması gerektiği yönündeki Özel Daire bozma kararı isabetli değildir.

DAVA : Çocukların cinsel istismarı suçundan sanık O.Ö.'ın 5237 Sayılı T.C.K.nun 103/2. 43.103/6 ve 62. maddeleri uyarınca 21 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin. Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesince verilen 8.2.2012 gün ve 9-7 Sayılı resen temyize tabi olan hükmün sanık O. müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.1.2013 gün ve 5742-458 sayı ile:

"... 1- )Dosyanın tasdikli örneği de eklenerek mağdur Y.'ın Adli Tıp ilgili ihtisas Kuruluna şevkiyle mağdurun fiili livataya maruz kalıp kalmadığı, fiili livataya maruz kaldı ise eylemin bulgularının zamanla ortadan kalkıp kalkmayacağı, mağdurun vücuduna organ sokma belirtisi olup olmadığı, meydana gelen eylemlerin basit cinsel istismar boyutunda kalıp kalmadığı, mağdurun rızasının bulunması halinde vücudunda bulgu kalıp kalmayacağı hususlarında rapor alınmasından sonra sanık A. oğlu O.'ın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

2- ) Kabule göre de:

a- ) Mağdur Y. ile sanık A. oğlu O.'ın askere gidiş ve geliş tarihlerinin ilgili Askerlik Şubelerinden sorularak sonucuna göre sanığın eylemlerinin fiili kesintiye uğrayıp uğramadığı hususlarının değerlendirilmesinin gerekmesi,

b- ) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.11.2007 gün ve 2007/5-142 Esas, 2007/240 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu zincirleme şekilde işleyen sanık hakkında T.C.K.nun 61/4-5. madde hükümleri de dikkate alınarak T.C.K.nun 103/2.103/6 maddeleriyle hüküm tesis edildikten sonra temel ceza üzerinden T.C.K.nun 43/1. maddesine göre belirlenen cezanın beden ve ruh sağlığının bozulması sebebiyle T.C.K.nun 103/6. maddesine göre belirlenen cezaya eklenmesi suretiyle hüküm kurulması yerine, yazılı şekilde T.C.K.nun 103/2. 43/1 ve 103/6 gereğince işlem yapılıp, temel cezaya 43/1 maddesi uygulandıktan sonra bulunan 7 Yıl 6 Aylık Hapis cezasının T.C.K.nun 103/6. maddesiyle verilen cezaya eklenmek suretiyle sonuç ceza belirlenmesi...",

İsabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 19.4.2013 gün ve 26-39 sayı ile;

"... Yargılama sırasında mağdur Y.Ö.'ın İsparta Devlet Hastanesinden alınan raporunda fiili livata bulgusunun bulunmadığının belirtildiği ve küçük yaşlarda fiili livataya maruz kaldığının iddia edilmesi nedeni ile bu hususun adli tahkikatla belirlenmesi gerektiğinin belirtildiği. ATK 6. ihtisas Dairesinin 13 Temmuz 2011 tarihli raporunda ise mağdurun olay sebebiyle kişilik değişikliği yaşadığı ve ruh sağlığının bozulduğunun belirtilmesi karşısında mağdurun yeniden çocuk yaşlarda yaşadığı bu olay sebebiyle rapora gönderilmesinin dosyamıza katkı sağlamayacağı, katılan sanığın mahkemedeki beyanlarında da bu olaylar sebebiyle eşcinsel olduğunu beyan ettiği, kaldı ki tüm dosya kapsamına göre mağdurun fiili livataya maruz kaldığı mahkememizce sabit görüldüğü anlaşıldığından, bu yöndeki bozma düşüncesine mahkememizce uyulmamıştır.

Mahkememizin gerekçeli kararında ayrıntılı olarak belirtildiği üzere hukuki kesinti olabileceği belirtilen hususlar mahkememizce değerlendirilmiş ve eylemin zincirleme halde işlenen tek suç olarak kabulünün gerektiği sonucuna varılmıştır. Mahkememizin kararının yerinde olmadığı ve kesinti olduğu Yargıtay 1. Ceza Dairesince kabul edilmesi halinde, hangi hadise sebebiyle kesintinin kabul edilmesi gerektiği belirtilerek bozma sebebi yapılması gerektiği, ayrıca sanığın ve mağdurun askere gittikleri tarihlerin doğum tarihleri nazara alınarak tahmini olarak belirlenebileceği, kesin tarihlerin belirlenmesinin de dosya kapsamına göre mahkememizce kabul edilen oluşa göre değerlendirmeye bir etkisinin olmayacağı kanaati ile bu yöndeki bozma düşüncesine mahkememizce uyulmamıştır.

Mahkememizce cezanın belirlenmesi sırasında yapılan hesaplamada bir yanlışlık bulunmadığı, sanığa isnat edilen cinsel istismar suçundan alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle verilen temel cezada önce teselsül sebebiyle artırım yapıldığı, yapılan bu artırım sonucunda ortaya çıkan miktarın, temel cezanın katılan sanık Y.Ö.'ın olay sebebiyle beden ve ruh sağlığı bozulduğundan dolayı sanık A. oğlu O. Ö. hakkındaki cezanın alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle 18 yıla çıkartıldığı ve daha sonra temel cezada teselsül sebebiyle yapılan artırım sonucu bulunan miktarın bu 18 yıla eklenmek suretiyle hesaplama yapıldığı ve bu itibarla da yapılan hesaplamanın ve sonuç cezanın doğru olduğu kanaati ile bu yöndeki bozma düşüncesine mahkememizce uyulmamıştır...",

Gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.

Resen temyize tabi olan bu hükmün sanık O. müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.3.2014 gün ve 189185 Sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : İnceleme, katılan sanık O. Ö. ( A. oğlu ) hakkında cinsel saldırı suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daireyle yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık: yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından, mağdurun fiili livataya maruz kalıp kalmadığı, fiili livataya maruz kaldı ise eylemin bulgularının zamanla ortadan kalkıp kalkmayacağı, mağdurun vücuduna organ sokma belirtisi olup olmadığı, meydana gelen eylemlerin basit cinsel istismar boyutunda kalıp kalmadığı, mağdurun rızasının bulunması halinde vücudunda bulgu kalıp kalmayacağı hususlarında yeniden rapor alınması gerektiğinden bahisle bozulmasının isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

İncelenen dosya kapsamından:

Katılan sanık Y.Ö. hakkında Şarkikaraağaç Devlet Hastanesince düzenlenen 22.9.2010 tarihli raporda, "anal muayenesinde dış görünümde patoloji yok, rektal tuşede stinkter tonusu mevcut, krononikve akut livatayla uyumlu bulgu saptanmamıştır" açıklamalarına yer verildiği.

İsparta Devlet Hastanesince düzenlenen 22.10.2010 tarihli raporda, ekimoz, hemotom ve kanamaya rastlanmadığı ve anal tonusun normal olduğu şeklindeki anal bölge muayenesi bulgularına yer verilerek. 21.9.2010 günü itibarıyla fiili livataya maruz kalmadığının, eylemin 6-14 yaşları arasında devam eden bir durum olduğunun kuvvetle muhtemel bulunduğunun, olayın adli tahkikatla aydınlatılmasının uygun olduğunun ve mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulduğunun belirtildiği.

2659 Sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 16. maddesi uyarınca cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarla ilgili olarak rapor düzenlemekle görevli Adli Tıp Kurumu Altıncı Adli Tıp ihtisas Kurulunca, adli tahkikat dosyasının tetkik edilmesi, gözlem altında tutulan katılan Y.'ın muayenesinin yapılması ve Şarkikaraağaçla İsparta Devlet Hastanelerince tanzim edilen raporların da göz önünde bulundurulması suretiyle düzenlenen 13.7.2011 tarihli raporda ise, "mağduru bulunduğu olaydan kaynaklanmış ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede travma sonrası stres bozukluğu ve kişilik değişikliği saptandığı, buna göre A. oğlu 15.9.1988 doğumlu Y.Ö.'ın 2002 ve öncesinde mağduru bulunduğu olay sebebiyle ruh sağlığının bozulduğu" bilgilerinin yer aldığı.

Anlaşılmaktadır.

Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 25.3.2014 gün ve 2013/12-9-138 Sayılı kararında yer verildiği üzere: çözümü ancak uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişiye başvurulması gerektiği, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi gereken konularda, bilirkişiye başvurulmasına gerek olmadığı. 9.10.2007 gün ve 139-202 Sayılı kararında da: 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 66 ve benzer düzenlemeyi içeren 5271 Sayılı C.M.K.nun 63. maddeleri uyarınca, hakimin genel ve hukuki bilgisiyle çözemeyeceği, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşüne başvurulmasının zorunlu olduğu vurgulanmıştır.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde:

Özel Daire bozma kararında, yeniden bilirkişi raporu aldırılarak tespitinin yapılması istenilen "mağdurun fiili livataya maruz kalıp kalmadığı ve vücuduna organ sokma belirtisi olup olmadığı" hususlarının, katılan Y. hakkında Şarkikaraağaç ve İsparta Devlet Hastaneleriyle Adli Tıp Kurumu 6. ihtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporlarda ayrıntılı şekilde açıklanmış olması, fiili livata bulgularının zamanla ortadan kalkacağının ve eylemin gerçekleştirme şekliyle mağdurun rızasının olması hallerinde vücutta bulgu kalmayacağının yerleşmiş içtihatlarla belirlenmiş olması, bu hususlar gözönüne alındığında meydana gelen eylemlerin basit cinsel istismar boyutunda kalıp kalmadığı hususunun bilirkişi görüşüyle değil dosyadaki delillere göre hakimin genel ve hukuki bilgisiyle çözümlenebilecek nitelikte olması karşısında, dosya kapsamı ve 1996 yılından başlayan suç tarihi de dikkate alındığında, belirtilen hususlarla ilgili olarak yeniden Adli Tıptan rapor alınması gerektiği yönündeki Özel Daire bozma kararı isabetli değildir.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme gerekçelerinin isabetli olduğuna ve hükmün esasının incelenmesi amacıyla dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi: yerel mahkeme direnme kararının isabetsiz olduğu ve bozulması gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle:

1- ) Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesi'nin 19.4.2013 gün ve 26-39 Sayılı kararındaki direnme gerekçelerinin isabetli olduğuna,

2- ) Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdine, 09.12.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.