YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/1905
KARAR: 2014/140


Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince;

“DAVA: Dava dilekçesinde, davacı hakkında karışmadığı bir hırsızlık olayı nedeniyle aynı kimlik bilgilerini taşıyan gerçek sanık yerine üç kez gıyabi tutuklama kararı verildiği; her seferinde ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldığı; işlemlerin bariz hataya dayalı olduğu; suç işlemediği halde birden fazla kez gözaltına alındığı ve özgürlüğünün kısıtlandığı ileri sürülerek, 30.000,00-TL manevi tazminata hükmolunması talep ve dava olunmuştur.

CEVAP: Cevap dilekçesinde, dava şartlarının oluşmadığı ve sorumluluk koşullarının bulunmadığı savunulmuştur.

GEREKÇE: Dava, hâkimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak manevi tazminat istemine ilişkindir.

Hâkimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, HMK'nun 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yasa'da da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.

Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgu; suç kovuşturması sırasında gereken özenin gösterilmemesi; bu anlamda olmak üzere, davacı hakkında birden fazla kez gıyabi tutuklama kararı verilmesi ve özgürlüğünün kısıtlanmış olmasıdır.

Ceza dosyası içeriğinden; dava dışı sanık hakkında iddianame düzenlenilerek kamu davası açıldığı; ancak, dosyaya davacının nüfus kayıt bilgilerinin gönderildiği; nüfus kayıtlarına göre dava konusu kararların verildiği ve davacının özgürlüğünün kısıtlandığı; yanlışlığın yargılama sırasında tespit edildiği ve beraat kararı verilerek asıl sanık hakkında gereğinin yapılması için Cumhuriyet Savcılığı'na yazılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Tazminat istemi, yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Hatalı olduğu ileri sürülen yargısal işlemlerde, özel amaç ile davranıldığı yönünde bir delil bulunmamaktadır. Sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisi mevcut değildir. Şu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken arttırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;

1-Davanın REDDİNE,


2-HMK'nun 49. maddesi uyarınca takdiren 600,00-TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak Hazine'ye gelir kaydedilmesine,

3-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 24,30-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 445,50-TL'den düşümü ile kalan 421,20-TL'nin istek halinde davacıya iadesine,

4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 2.640,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına…”

Dair oybirliği ile verilen 11.06.2013 gün ve 2012/96-2013/44 sayılı kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kâğıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Davacı vekili, hâkimlerin hukuksal faaliyetinden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 46. maddesine dayanarak Devlet aleyhine tazminat davası açmıştır.

Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava vekil tarafında açılmış ve sürdürülmüştür. Dosyada bulunan davacı vekilinin vekâletnamesinde “hâkimi şikâyet ve redde” ilişkin yetki bulunmakta ise de, “hâkimlerin fiilleri nedeniyle devlet aleyhine tazminat davası açma” yetkisinin olmadığı anlaşılmıştır.

Hâkimlerin hukuksal faaliyetinden dolayı devlet aleyhine tazminat dava açılabilmesi(HMK m. 46 vd) için vekilin vekâletnamesinde özel yetki bulunması gerekmektedir. Gerçekten HMK’nın “davaya vekâlette özel yetki verilmesini gerektiren hâller” başlıklı 74. maddesi uyarınca, açıkça yetki verilmemiş ise vekil; hâkimlerin fiilleri sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açamayacaktır. Esasen bu husus davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK zamanında da, 04.02.1959 gün ve 14/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile de kabul edilmiş bulunmaktaydı. Düzenleme gereğince, özel vekâletname bir dava şartıdır. Nitekim “vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunmasının” dava şartı olduğu kabul edilmiştir(HMK m. 114/1-f).

Kural olarak, dava şatlarında noksanlık bulunması halinde davanın usulden reddi gerekir. Ne var ki, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin önel verilmesi, bu önel içinde noksanlığın giderilmemesi halinde davanın dava şartı yokluğundan reddi gerekir (HMK m. 115/2). Eldeki olayda, vekâletnamede özel yetki bulunmaması hali, tamamlanabilir bir eksiklik olduğuna göre, mahkemece HMK m. 115 /2 maddesi uyarınca davacıya HMK m. 74 maddesine uygun vekaletname ibraz etmesi için kesin önel verilmesi, verilen süre içinde eksikliğin tamamlanması halinde yargılamaya usulün öngördüğü şekilde devam edilerek açılan davanın, HMK m. 115/2 maddesi uyarınca usulden reddi gerekir. İlk derece mahkemesi sıfatıyla karar veren Dairece bu hususa uyulmadan yazılan şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, verilen kararın açıklanan bu nedenle bozulması gerekir.


Görüşmeler sırasında, bir kısım üyelerce davacı vekilinin özel vekâletname sunması, böylece noksanlığın giderilmesinden sonra, temyiz incelemesi için Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmesi için dosyanın mahalline geri çevrilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de bu husus Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın; yukarıda açıklanan nedenle, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 maddesi ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.02.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
 
www.kararara.com