T.C.
YARGITAY 
Sekizinci Hukuk Dairesi
E:2013/24217
K:2014/16900
T: 24.09.2014
 
  • Hükmün Tereddüt Oluşturmayacak Şekilde Açık Olması
  • İlamın İnfaz Edilecek Kısmının Yorum Yoluyla Belirlenememesi

Özet: Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. İlamların infaz edilecek kısmı, hüküm bölümü olup, hükmün içeriğinin aynen infazı zorunludur, icra dairesi ya da sınırlı yetkili İcra Mahkemesinin ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisi yoktur.
(6100 s. HMK m. 297/2)
Mahalli mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davalılar tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Hükmün Kapsamı başlıklı 297/2. maddesinde "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." denilmektedir.
Ayrıca ilamların infaz edilecek kısmı, hüküm bölümü olup, hükmün içeriğinin aynen infazı zorunludur. Gerek icra dairesi ve gerekse sınırlı yetkili İcra Mahkemesi ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisine sahip değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E. -1997/776 K.; 22.03.2006 gün ve 2006/12-92 E.-2006/85 K.; 25.06.2008 gün ve 2008/12-451 E.- 2008/453 K.’ sayılı ilamları)

Somut olayda Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 17.10.2012 tarih ve 2010/381 Esas, 2012/409 Karar sayılı; ... Davacı Ziynet'in maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile 132.911,63 TL'nin, Davacı Çınar'ın maddi tazminat davasını kabulüyle 3.030 TL'nin, Davacı Cihan'ın maddi tazminat davasını kabulüyle 10.740 TL'nin davalılardan müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, hükmedilen maddi tazminatlara davalı sigorta şirketi için dava tarihinden, diğer davalılar için kaza tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, davalı sigorta şirketinin poliçe teminatı ile sınırlı olarak sorumlu tutulmasına, dair hükmüne dayalı olarak, borçlu sigorta şirketi ve diğerleri aleyhine ilamların icrası yolu ile takip başlatılmıştır. Sigorta şirketince dosyaya ödeme yapılmış, icra dairesince bu ödeme mahsup edilerek dosya bakiye borcu hesap edilerek sigorta şirketine muhtıra çıkartılmıştır. Borçlu sigorta şirketi, ilamda hüküm altına alınan maddi tazminat alacağından sigorta poliçesiyle sınırlı olarak sorumlu olduklarını ve bu sınırlar içerisinde borcun ödendiğini bildirerek, muhtıranın iptalini istemiştir. İcra Mahkemesi'nce, hükümde açık ve net olarak gösterilmemiş olan sigorta poliçe miktarı, poliçe örnekleri getirtilip bunlar üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırılıp itiraz üzerine alınan ikinci bilirkişi raporu ile belirlenen miktar esas alınarak hüküm yorumlanmış, muhtıranın kısmen iptaline karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve Yargıtayın süreklilik kazanan içtihatları nazara alınarak, takip konusu ilamın hüküm bölümünde; alacağın davalılardan müteselsilen tahsiline ve davalı sigorta şirketinin poliçe teminatı ile sınırlı olarak sorumlu tutulmasına karar verildiği halde sigorta şirketinin sorumlu olduğu miktar açıkça gösterilmediğinden, hüküm ancak davalıların hükmedilen alacak kalemlerinden müteselsilen sorumlu olduğu kabul edilerek infaz olunabilir. Mahkemece, bu kurallara göre, sonuca gidilmesi gerekirken, ilam hükmü yorumlanarak yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Sonuç: Alacaklılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nın 366 ve 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca (BO¬ZULMASINA), taraflarca HUMK'nın 388/4. (HMK m. 297/ç) ve İİK'nın 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
E: 2013/4754
K:2013/22865
T: 02.12.2013

  • Ödeme Emrinin İptali
  • Müştereken ve Müteselsilen Sorumluluk
  • Yönetim Kurulu Üyesinin Prim Borçlarından Sorumluluğu

Özet: Tüzel kişiliği haiz bir özel kuruluşta görev yapan bir kişinin primlerin ödenmesinden işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olabilmesi için, primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili, üst düzey yöneticisi olması zorunlu olup, yönetim kurulu üyeleri, primlerin ödenmesinden işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Davaya konu dönemde davacı, Kuruma prim ve ferileri borcu olan Anonim Şirketin yönetim kurulu üyesi olduğundan, iptali istenen ödeme emrine ilişkin prim borçlarından sorumludur.
(506 s. SSK m. 80/11)
(6762 s. TTK m. 317)
(5510 s. SSGSSK m. 106, 88/20)
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
01.10.2008 tarihinden önce tahakkuk eden prim borçları nedeniyle davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 80/11. maddesinde; "Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar" hükmü öngörülmüştür. Anılan madde hükmüne göre, tüzel kişiliği haiz bir Özel kuruluşta görev yapan bir kişinin primlerin ödenmesinden işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen mumlu olabilmesi için; primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili, üst düzey yöneticisi olması zorunludur.

Türk Ticaret Kanunu'nun 317. maddesi uyarınca; bir anonim şirketin ve yönetimi aynı zamanda karar organı olarak, yetkili idare meclisince yürürlüğe getirilmektedir. Her iki hükmün birlikte değerlendirilmesi durumunda; anonim şirket yönünden primlerin ödenmesinde, sorumlu üst düzey yöneticiden söz edebilmek için bu kimsenin yönetim kurulunda başkan veya başkan yardımcısı gibi unvan taşıması veya imza yetkisine sahip üye olması veya şirketin yönetiminde parasal konularda yetkili genel müdür, finansman veya muhasebe müdürü gibi üst düzeyde sorumluluk taşıyan görevli olması gerekir. Bunun dışında kalan ve şirketin idare veya mali işlerinde doğrudan söz sahibi veya yetkili olmayan, karar organında yer almayan kişilerin işveren ile birlikte müşterek sorumluluğu düşünülemez. Şirkette görevli bir kimsenin belli konularda imza sahibi olması da bu zorunluluğu ortadan kaldırmaz.
506 sayılı Kanun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 106. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olup, 01.10.2008 tarihinden sonra tahakkuk eden prim borçları hakkında 5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesi İle, "Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye İle görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur" şeklinde düzenlenme getirilmiştir. Yapılan bu düzenleme ile tüzel kişiliği haiz bir özel kuruluşta görev yapan yönetim kurulu üyelerinin primlerin ödenmesinden işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları açıkça belirtilmiştir.
Müteselsil borçlulukta alacaklı, alacağının tamamını veya bir kısmını karşısındaki borçlulardan dilediği birinden isteyebilmek imkânına sahip bulunduğu gibi, borçlular da alacaklıya karşı borç sona erinceye kadar hep birlikte sorumlu olmakta devam ederler. Borçlulardan birinin borç ödemeden aciz haline düşmesinin veya iflas etmesinin alacaklı için her hangi bir tehlikesi yoktur; zira diğer borçlulardan her biri borcun tamamını ifa etmek yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Müteselsil borçluluk alacaklıya, borçluların içinden ödeme gücü en yüksek olanı seçerek edimin tamamını ondan isteyebilme yetkisini tanır.
Bu yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; taraflar arasında, davaya konu dönemde davacının, Kuruma prim ve ferileri borcu olan O... Otomotiv ve Pres San. ve Tic. AŞ.nin yönetim kurulu üyesi olduğu konusunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı anlaşıldığından, iptali istenen ödeme emrine konu 2011/6-10. aylara ilişkin prim borçlarından, 5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesi gereğince davacının sorumlu olduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BO¬ZULMASINA), 02.12.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
Onikinci Hukuk Dairesi
E: 2014/26018
K:2014/23818
T: 15.10.2014

  • Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu
  • Tedbir Kararının Uygulanması
  • Takibin Durdurulması/İptali
Özet: İcra mahkemesi hakiminin, tedbir kararının içeriği ile bağlı olduğu, asliye hukuk mahkemesinin verdiği tedbir kararını yorumlayamayacağı, yapılan ve yapılacak icra takiplerinin durdurulmasına yönelik asliye hukuk mahkemesince verilen tedbir kararının, borçlu şirket hakkında icra takibi başlatılmasına engel olmayacağı gözetilmelidir.
(2004 s. İİK m. 16, 89/1, 206)
Mahalli mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı, borçlu şirketin iflas erteleme davasında verilen tedbir kararı gereğince takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yalova 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 13.05.2014 tarih ve 2014/506 E. sayılı tedbir kararında, "İflasın ertelenmesini talep eden davacı şirket hakkında yapılan ve yapılacak (İİK'nın 206. maddesinin birinci sırasında yazılı alacaklara ilişkin olanlar hariç olmak üzere 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'a dayalı olanları da kapsar şekilde) hangi sebebe dayanırsa dayansın icra takipleri ile ihtiyati haciz ve tedbir uygulamalarının takas, mahsup ve temlik uygulamalarının ayrıca İİK'nın 89/1. maddesindeki ihbarnamelerin tedbiren durdurulmasına" hükmedildiği görülmektedir.
İcra mahkemesi hakimi, tedbir kararının içeriği ile bağlı olup, asliye hukuk mahkemesinin verdiği bu tedbir kararını yorumlayamaz.
Somut olayda, tedbir kararından sonra 23.05.2014 tarihinde şikayetçi şirket hakkında icra takibine başlanmış ve borçlu vekilinin talebi üzerine  05.06.2014 tarihinde icra müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına karar verilmiştir. Yapılan ve yapılacak icra takiplerinin durdurulmasına yönelik asliye hukuk mahkemesince verilen yukarıda özetlenen tedbir kararı, borçlu şirket hakkında icra takibi başlatılmasına engel değildir.
O halde mahkemece, icra müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına karar verildiğine göre, tedbir kararının içeriği de dikkate alınarak hukuki menfaat yokluğundan şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile takibin iptali isabetsizdir.
Sonuç: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nın 366. ve HUMK'nın 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.