Daire:CGK

Tarih:2013

Esas No:2013/1-81

Karar No:2013/91

Kaynak:Özel Arşiv

İlgili Maddeler:TCK.'nun 81. ve 37. maddeleri.

İlgili Kavramlar:GÖZÜNÜN ÖNÜNDE İŞLENEN CİNAYETE SESSİZ KALAN KİŞİ, BU SUÇA İŞTİRAK ETMİŞ SAYILIR,

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

 

ESAS NO. :2013/1–81

KARAR NO, :2013/91

KARAR TARİHİ :19.03.2013

 

Kasten öldürme suçundan sanık D. Karabulut'un 5237 sayılı TCK'nun 81/1, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.07.2009 gün ve 247–171 sayılı hükmün sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısınca sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna yardım etme olması gerektiğinden bahisle temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.06.2011 gün ve 2269–3949 sayı ile;

 

"... Yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,

 

B) Sanık D’nin maktule yönelik suçu yönünden;

 

Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanık D.’nin olay tarihinde yanında arkadaşı M. olduğu halde eğlenmek amacıyla gittikleri barda maktulle çarpışma nedeniyle tartışmaya başladığı, bar görevlilerinin sanıkları dışarı çıkarttıkları, maktulün dışarı çıkan sanıkların arkasından gelerek “burası Beyoğlu ben adamı keserim” şeklinde tehdit ederek M.’nin yakasından tuttuğu, M.’nin maktulün suratına vurduğu, maktulle sanık M. arasında itişme yaşandığı, M.’nin ayağından yaralandığını gören sanık D.’nin bıçakla gelerek maktule doğru bıçağı savurduğu, sanığın maktulün bacağına bıçakla vurduğunu söylemesine rağmen ölü muayene tutanağı ve Adli Tıp Morg İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen otopsi raporuna göre maktulün vücudunda sadece göğüs bölgesinde bir bıçak darbesi olup bu bıçak darbesinin de sanık M. tarafından vurulduğunun sabit olduğu, gece karanlığında ani gelişen olay sırasında sanık M. ile sanık D.’nin fikir ve irade birliği içerisinde hareket ettiklerini kabule yeterli delil bulunmadığı, olayda kullanılan bıçağın sanık D.’ye ait olmasına rağmen bıçağın D.’nin iradesi dışında diğer sanık M. tarafından alındıktan sonra olayda kullanıldığı anlaşıldığından, sanık D.’nin eylemi yardım eden olarak da nitelendirilemeyeceğinden, sanığın silahlı yaralamaya teşebbüs suçundan cezalandırılması gerekirken, fail olarak cezalandırılması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına ve sanığın tahliyesine oyçokluğuyla karar verilmiş, Daire üyesi M.Ş. sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna yardım etmek olduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

 

Yerel mahkeme ise 07.02.2012 gün ve 262–27 sayı ile;

 

"...Maktüldeki ölüme sebebiyet veren yaranın hangi sanık tarafından ika edildiği kesin olarak saptanamamakla birlikte her iki sanığın birlikte dayanışma içerisinde hareket ettiklerinin ve maktülle mücadele ettiklerinin anlaşıldığı, sanık D. Karabulut’ta ele geçen bıçakta ele geçen kanın maktülün genotip özellikleri ile uyumlu olmasının da sanığa D. Karabulut’a ele geçen bıçağın saplandığını kuşkudan uzak bir şekilde kanıtladığı, kaldı ki her iki sanığın daha sonraki savunma ve beyanlarında da önce sanık D. Karabulut’un, daha sonra sanık M. Demirci’nin sanık D. Karabulut’ta ele geçen bıçak ile maktüle hamle yaptıklarını ve hamlelerin maktüle isabet ettiğini beyan ettikleri, bizzat kendi ikrarına göre önce sanık D.'nin kendisinin yanında taşıdığı suçta kullanılan ve hakkında dava açılmamakla birlikte ilk hükümde yasal gereği için bildirimde bulunulan 6136 sayılı Kanun kapsamına giren kelebek bıçağı 4-5 kez maktüle salladığının, bıçağın maktüle isabet ettiğini fark ettiğinin, ancak maktülün vücuduna girip girmediğini fark edemediğinin anlaşıldığı, kaldı ki maktülle tartışarak olayı başlatanın ve sürdürenin, bıçağı yanında taşıyanın ve bıçak sahibi olanın, bıçağını çekerek maktülle karşılıklı olarak bıçaklı kavgaya tutuşanın, kavgadan sonra da elinde bıçakla olay yerinde uzaklaşırken tanıklar tarafından görülenin ve olaydan sonra diğer sanıkla beraber kaldığı kendi evinde yakalananın ve suç unsuru bıçağı teslim edenin sanık D. Karabulut olduğunda kuşku bulunmadığı, daha önceki karar gerekçesinde de belirtildiği üzere maktüldeki ölümü oluşturan bıçak darbesinin hangi sanıktan kaynaklandığının da kesin olarak belli olmadığı, Adli Tıp Kurumu raporuna göre maktülde sol memenin 4 cm. altında sıyrık, sağ göz dış yanda, burun kökünde ve burun sırtında mor renkli ekimozlar ve sağ el sırtında sıyrık da bulunduğu, kaldı ki sanık Doğan'ın kastının ve eyleminin diğer sanığın kast ve eylemlerinden daha yoğun olduğu, sanık Doğan'ın eyleminin maktülün bacağına (isabet etmekle birlikte elbisenin kalınlığı, maktülün kendisini çekerek etkisini azaltması gibi nedenlerle vücutta iz bırakamayabilecek olan) bıçak sallamaktan ibaret olmadığı, sanık Doğan'ın da hakkındaki hüküm onanarak kesinleşen diğer sanıkla fikir ve irade birliği içerisinde suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştirmiş olması nedeniyle TCK'nun 37/1. maddesine göre asli fail olarak sorumlu tutulması gerektiği" görüşüyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.

 

Bu hükmün de sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısınca sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna yardım etmek olduğu düşüncesiyle temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna yardım etmek olduğu görüşüyle bozma" istekli 03.01.2013 gün ve 114149 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

 

CEZA GENEL KURULU KARARI

 

Sanık M. Demirci hakkında kasten öldürme suçundan kurulan hüküm Özel Daire tarafından onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık D. Karabulut hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

 

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık Doğan'ın itiraza konu edilmeyen sanık M.'nin işlemiş olduğu kasten öldürme suçuna katılıp katılmadığı, katıldığının kabulü halinde ise eyleme asli fail olarak mı, yoksa yardım eden olarak mı katıldığının belirlenmesine ilişkindir.

 

İncelenen dosya içeriğinden;

 

Olayın oluş şekli ve olay yeri ile ilgili gözlemler başlıklı 15.12.2007 günlü tutanakta, göğüs kafesi ile karın boşluğunun birleştiği yerde 2x1 cm, sol kalçada 2 mm muhtemelen delici-kesici alet izi bulunduğu açıklamasına yer verildiği, otopsi raporunda ise eyleme Alper Yılmaz’ın, kesici-delici alet yaralanmasına bağlı iç organ büyük damar kesilmesinden gelişen iç kanama sonucu öldüğünün belirtildiği anlaşılmaktadır.

 

Hengame isimli barın müdürü olan tanık Nizamettin Depdep ile bar giriş kapısında görevli olan tanıklar N. Mehmetoğlu ve E. Gülsever özetle; olay günü saat 02.30 sıralarında bar içerisinde D. Karabulut ve M. Demirci ile A. Yılmaz isimli şahıslar arasında tartışma yaşandığını, diğer müşterilerin rahatsız edilmemesi için D. ve M. isimli şahısların dışarıya çıkartıldığını, onlar çıkartıldıktan bir müddet sonra da A. isimli şahsın çıkartıldığını, dışarıda şahıslar arasında kavga olduğunu, kavga sırasında A. Yılmaz'ın bıçakla yaralandığını, hemen ambulans çağırdıklarını, A. Yılmaz'ın hastanede öldüğünü öğrendiklerini, tanık N.; kimin kimi bıçakladığını görmediğini, tanık N.; D. isimli şahsın elinde bulunan bıçağı ölen şahsın bacağına soktuğunu, M. isimli şahsında ölene yumrukla vurduğunu, tanık E. ise; bıçaklama anını görmediğini, sadece D. isimli şahıs kaçarken elinde bıçak gördüğünü belirtmiş, tüm tanıklar A. Yılmaz'ı göğsünden kimin yaraladığını görmediklerini ifade etmişler.

 

İnceleme dışı olan sanık M. Demirci aşamalardaki savunmasında özetle; eğlenmek amacıyla geldikleri barda kapı çarpması nedeniyle arkadaşı D. ile maktül arasında tartışma yaşandığını, çalışanların araya girip olayı yatıştırdığını, içeride yaşanan tartışmadan sonra güvenliğe bıraktığı bıçağı alan D’nin önden, kendisinin de arkasından dışarı çıktıklarını, ikinci katta bulunan bardan aşağı inerken D’nin 5-6 metre uzaklaştığını, bu sırada bağırarak merdivenlerden aşağı inen maktülün küfrederek yanına geldiğini, böyle şeylere gerek yok demesi üzerine maktülün "Burası Beyoğlu, ben adamı keserim, burası benim" dediğini, maktulün yanına giderek "yürü git" dediğinde maktulün yakasından tuttuğunu, bunun üzerine bırakması için suratına vurduğunu, aralarında bir itişme yaşandığını, bir anda ayağından yaralandığını fark ederek bağırdını, bunun üzerine yanlarına gelen Doğan’ın maktül ile tartıştığını ve üzerinde taşıdığı bıçağı çektiğini, karşılıklı olarak birbirlerine bıçak salladıklarını, ancak birbirlerine vurup vurmadıklarını göremediğini, toparlanıp tekrar aralarına girdiğini, maktülün göğsüne avucunun içiyle bir darbe vurduğunu, sanık D.’ı da elinden tutup ayırmaya çalıştığını, bu sırada D.’ın elindeki bıçağın yere düştüğünü-kollukta ise bıçağı D'nin elinden aldığını söylemiş-, eğilip bıçağı sağ eline aldığını, bunu gören maktülün kendisine bir zarar vereceğini düşünerek süratle üstüne doğru geldiğini, korkarak kendini korumak zorunda hissettiğini ve gayri iradi olarak bir tepki gösterdiğini, bıçağı ister istemez ileri doğru uzatmak zorunda kaldığını, bıçağın isabet ettiğini fark ettiğini, bunun üzerine D. ile birlikte olay yerinden kaçtıklarını söylemiştir.

 

Sanık D. Karabulut ise aşamalardaki savunmalarında özetle; eğlenmek için arkadaşı M. ile birlikte Hengame isimli bara gittiklerini, barda kapı çarpması nedeniyle maktülle tartıştıklarını, daha sonra dışarı çıktılarını, çıkarken güvenliğe bıraktığı kelebek bıçağını geri aldığını, kapı girişinden 2-3 adım uzaklaştıklarında içeride tartıştıkları maktulün dışarı çıktığını ve arkasından doğru gelmekte olan arkadaşı Mutlu ile tartışmaya başladığını gördüğünü, sonrasında M.’nun ayağından bıçakla yaralandığını ve maktulün elinde bir bıçak gördüğünü, M.’nun yaralandığını görünce üzerinde bulunan bıçağı çıkartarak maktulün bacaklarına doğru 4-5 kez salladığını, bıçağın isabet ettiğini fark ettiğini, ancak batıp batmadığını anlayamadığını, bu arada arkadaşı M.'nin yerden kalkıp yeter ya diye bağırarak kendisini geriye doğru çektiğini ve kendilerini ayırmaya çalıştığını, bu esnada elindeki bıçağın yere düştüğünü, M.'nin yere düşen bıçağı alarak bir defa maktule doğru salladığını -kollukta ise M'nin bıçağı elinden aldığını söylemiş-, ancak isabet edip etmediğini görmediğini, maktulün yere düştüğünü, bunun üzerine M. ile birlikte olay yerinden kaçtıklarını beyan etmiştir.

 

5237 sayılı Türk Ceza Kanununda suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayırımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.

 

Kanunun 37. maddesindeki; "(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.

 

(2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır" şeklindeki hüküm ile maddenin birinci fıkrasında müşterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiştir.

 

Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak halinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nun 37/1. maddesinde düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.

 

Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:

 

1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.

 

2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.

 

Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hakimiyetin kurulup kurulmadığının saptanmasında suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının, suçun işlenmesinde yaptıkları katkının, diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda da müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre her müşterek fail, suçun icrasına ilişkin etkin, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır.

 

"Yardım etme" ise 5237 sayılı TCK'nun 39. maddesinde; "(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.

 

(2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:

 

a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.

 

b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.

 

c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak" şeklinde, "Bağlılık kuralı”"da aynı kanunun 40. maddesinde; "(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.

 

(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.

 

(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir" biçiminde düzenlenmiştir.

 

Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 sayılı TCK’nda şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanunun 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.

 

TCK’nun 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.

 

1- Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;

 

a) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,

 

b) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak olarak sayılmış,

 

2- Manevi yardım ise;

 

a) Suç işlemeye teşvik etmek,

 

b) Suç işleme kararını kuvvetlendirmek,

 

c) Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek,

 

d) Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek şeklinde belirtilmiştir.

 

Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

 

Bu açıklamalar ışığında sanık D.'nin itiraza konu edilmeyen sanık M.'nin işlemiş olduğu kasten öldürme suçuna katılıp katılmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilmesinde;

 

Sanık D.'ın, arkadaşı M.'nun maktul tarafından yaralandığını gördüğünde olay yerinde bulunan bar görevlisi tanıklarla birlikte D. ve maktülü ayırmak ve bacağından bıçakla yaralanmış olan arkadaşını hemen hastaneye götürmek yerine üzerinde bulunan bıçakla maktule saldırması, olayın sonuna kadar sanık M.'nin yanında bulunması, kasten öldürme eylemini gerçekleştiren sanık M.'nin bu eylemine taraftar olmadığını gösterecek şekilde engelleyici bir söz söylememesi ve bu yönde herhangi bir davranışta bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanık D.'ın sanık M.'nun gerçekleştirdiği kasten öldürme suçuna katıldığının kabulü gerekmektedir.

 

Çoğunluk görüşüne katılmayan on Genel Kurul Üyesi ise; Özel Daire bozma kararının isabetli olduğu, sanık D.'nin kasten öldürme eylemine katılmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

 

Ceza Genel Kurulunca sanık Doğan'ın kasten öldürme eylemine katıldığının kabul edilmesinden sonra, asli fail olarak mı, yoksa yardım eden olarak mı eyleme katıldığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilmesine gelince;

 

Sanık D. ile sanık M. arasında maktülün öldürülmesi konusunda birlikte suç işleme kararının bulunduğunu gösterir herhangi bir delilin dosya içerisinde bulunmaması, ani gelişen kavgada maktülün, sanık M.'nin göğsüne vurduğu tek bir bıçak darbesi sonucunda hayatını kaybetmesi, sanık D.'nin fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulduğunu gösterir herhangi bir davranışının olmaması karşısında, sanığın kasten öldürme suçuna iştirakinin 5237 sayılı TCK'nun 37/1. maddesi kapsamında müşterek faillik olarak kabulü mümkün değildir. Buna karşın, kasten öldürme suçunu gerçekleştiren sanık M.'nin eylemine taraftar olmadığını gösterecek şekilde engelleyici bir söz söylemediği ve bu yönde davranışta bulunmadığı gibi, aksine olayın başından itibaren sanık M.'nin yanında yer alması ve üzerindeki bıçakla maktule saldırması şeklindeki eylemleri göz önünde bulundurulduğunda, kasten öldürme suçunun işlenmesinden önce ve işlenmesi sırasında suçun icrasını kolaylaştırmak suretiyle sanık M'ye yardım ettiğinden sanık Doğan hakkında 5237 sayılı TCK’nun 39/2-c maddesi uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasının uygulanması gerekmektedir.

 

Bu itibarla, yerel mahkemenin sanık D.'nin, itiraza konu edilmeyen sanık M.'nin işlemiş olduğu kasten öldürme suçuna katıldığına ilişkin kabulü isabetli ise de; sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 39/2-c maddesi yollamasıyla kasten öldürme suçuna yardım etme niteliğinde olduğu gözetilmeden, müşterek fail olarak kabulü ile hüküm kurulması isabetsiz olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bu nedenle bozulmasına karar verilmelidir.

 

SONUÇ:

 

Açıklanan nedenlerle;

 

1- İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.02.2012 gün ve 262–27 sayılı direnme hükmünün, sanık Doğan'ın eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 39/2-c maddesi yollamasıyla KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNA YARDIM ETME NİTELİĞİNDE olduğu gözetilmeden, müşterek fail olarak kabulü ile hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,

 

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.03.2013 günü yapılan müzakerede, birinci uyuşmazlık yönüyle oçokluğuyla, ikinci uyuşmazlık yönüyle ise oybirliğiyle karar verildi.YARGITAY CEZA GENEL KURULU ESAS NO. :2013/1–81 KARAR NO, :2013/91 KARAR TARİHİ :19.03.2013 Kasten öldürme suçundan sanık D. Karabulut'un 5237 sayılı TCK'nun 81/1, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.07.2009 gün ve 247–171 sayılı hükmün sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısınca sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna yardım etme olması gerektiğinden bahisle temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.06.2011 gün ve 2269–3949 sayı ile; "... Yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, B) Sanık D’nin maktule yönelik suçu yönünden; Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanık D.’nin olay tarihinde yanında arkadaşı M. olduğu halde eğlenmek amacıyla gittikleri barda maktulle çarpışma nedeniyle tartışmaya başladığı, bar görevlilerinin sanıkları dışarı çıkarttıkları, maktulün dışarı çıkan sanıkların arkasından gelerek “burası Beyoğlu ben adamı keserim” şeklinde tehdit ederek M.’nin yakasından tuttuğu, M.’nin maktulün suratına vurduğu, maktulle sanık M. arasında itişme yaşandığı, M.’nin ayağından yaralandığını gören sanık D.’nin bıçakla gelerek maktule doğru bıçağı savurduğu, sanığın maktulün bacağına bıçakla vurduğunu söylemesine rağmen ölü muayene tutanağı ve Adli Tıp Morg İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen otopsi raporuna göre maktulün vücudunda sadece göğüs bölgesinde bir bıçak darbesi olup bu bıçak darbesinin de sanık M. tarafından vurulduğunun sabit olduğu, gece karanlığında ani gelişen olay sırasında sanık M. ile sanık D.’nin fikir ve irade birliği içerisinde hareket ettiklerini kabule yeterli delil bulunmadığı, olayda kullanılan bıçağın sanık D.’ye ait olmasına rağmen bıçağın D.’nin iradesi dışında diğer sanık M. tarafından alındıktan sonra olayda kullanıldığı anlaşıldığından, sanık D.’nin eylemi yardım eden olarak da nitelendirilemeyeceğinden, sanığın silahlı yaralamaya teşebbüs suçundan cezalandırılması gerekirken, fail olarak cezalandırılması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına ve sanığın tahliyesine oyçokluğuyla karar verilmiş, Daire üyesi M.Ş. sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna yardım etmek olduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır. Yerel mahkeme ise 07.02.2012 gün ve 262–27 sayı ile; "...Maktüldeki ölüme sebebiyet veren yaranın hangi sanık tarafından ika edildiği kesin olarak saptanamamakla birlikte her iki sanığın birlikte dayanışma içerisinde hareket ettiklerinin ve maktülle mücadele ettiklerinin anlaşıldığı, sanık D. Karabulut’ta ele geçen bıçakta ele geçen kanın maktülün genotip özellikleri ile uyumlu olmasının da sanığa D. Karabulut’a ele geçen bıçağın saplandığını kuşkudan uzak bir şekilde kanıtladığı, kaldı ki her iki sanığın daha sonraki savunma ve beyanlarında da önce sanık D. Karabulut’un, daha sonra sanık M. Demirci’nin sanık D. Karabulut’ta ele geçen bıçak ile maktüle hamle yaptıklarını ve hamlelerin maktüle isabet ettiğini beyan ettikleri, bizzat kendi ikrarına göre önce sanık D.'nin kendisinin yanında taşıdığı suçta kullanılan ve hakkında dava açılmamakla birlikte ilk hükümde yasal gereği için bildirimde bulunulan 6136 sayılı Kanun kapsamına giren kelebek bıçağı 4-5 kez maktüle salladığının, bıçağın maktüle isabet ettiğini fark ettiğinin, ancak maktülün vücuduna girip girmediğini fark edemediğinin anlaşıldığı, kaldı ki maktülle tartışarak olayı başlatanın ve sürdürenin, bıçağı yanında taşıyanın ve bıçak sahibi olanın, bıçağını çekerek maktülle karşılıklı olarak bıçaklı kavgaya tutuşanın, kavgadan sonra da elinde bıçakla olay yerinde uzaklaşırken tanıklar tarafından görülenin ve olaydan sonra diğer sanıkla beraber kaldığı kendi evinde yakalananın ve suç unsuru bıçağı teslim edenin sanık D. Karabulut olduğunda kuşku bulunmadığı, daha önceki karar gerekçesinde de belirtildiği üzere maktüldeki ölümü oluşturan bıçak darbesinin hangi sanıktan kaynaklandığının da kesin olarak belli olmadığı, Adli Tıp Kurumu raporuna göre maktülde sol memenin 4 cm. altında sıyrık, sağ göz dış yanda, burun kökünde ve burun sırtında mor renkli ekimozlar ve sağ el sırtında sıyrık da bulunduğu, kaldı ki sanık Doğan'ın kastının ve eyleminin diğer sanığın kast ve eylemlerinden daha yoğun olduğu, sanık Doğan'ın eyleminin maktülün bacağına (isabet etmekle birlikte elbisenin kalınlığı, maktülün kendisini çekerek etkisini azaltması gibi nedenlerle vücutta iz bırakamayabilecek olan) bıçak sallamaktan ibaret olmadığı, sanık Doğan'ın da hakkındaki hüküm onanarak kesinleşen diğer sanıkla fikir ve irade birliği içerisinde suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştirmiş olması nedeniyle TCK'nun 37/1. maddesine göre asli fail olarak sorumlu tutulması gerektiği" görüşüyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir. Bu hükmün de sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısınca sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna yardım etmek olduğu düşüncesiyle temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna yardım etmek olduğu görüşüyle bozma" istekli 03.01.2013 gün ve 114149 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Sanık M. Demirci hakkında kasten öldürme suçundan kurulan hüküm Özel Daire tarafından onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık D. Karabulut hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır. Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık Doğan'ın itiraza konu edilmeyen sanık M.'nin işlemiş olduğu kasten öldürme suçuna katılıp katılmadığı, katıldığının kabulü halinde ise eyleme asli fail olarak mı, yoksa yardım eden olarak mı katıldığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; Olayın oluş şekli ve olay yeri ile ilgili gözlemler başlıklı 15.12.2007 günlü tutanakta, göğüs kafesi ile karın boşluğunun birleştiği yerde 2x1 cm, sol kalçada 2 mm muhtemelen delici-kesici alet izi bulunduğu açıklamasına yer verildiği, otopsi raporunda ise eyleme Alper Yılmaz’ın, kesici-delici alet yaralanmasına bağlı iç organ büyük damar kesilmesinden gelişen iç kanama sonucu öldüğünün belirtildiği anlaşılmaktadır. Hengame isimli barın müdürü olan tanık Nizamettin Depdep ile bar giriş kapısında görevli olan tanıklar N. Mehmetoğlu ve E. Gülsever özetle; olay günü saat 02.30 sıralarında bar içerisinde D. Karabulut ve M. Demirci ile A. Yılmaz isimli şahıslar arasında tartışma yaşandığını, diğer müşterilerin rahatsız edilmemesi için D. ve M. isimli şahısların dışarıya çıkartıldığını, onlar çıkartıldıktan bir müddet sonra da A. isimli şahsın çıkartıldığını, dışarıda şahıslar arasında kavga olduğunu, kavga sırasında A. Yılmaz'ın bıçakla yaralandığını, hemen ambulans çağırdıklarını, A. Yılmaz'ın hastanede öldüğünü öğrendiklerini, tanık N.; kimin kimi bıçakladığını görmediğini, tanık N.; D. isimli şahsın elinde bulunan bıçağı ölen şahsın bacağına soktuğunu, M. isimli şahsında ölene yumrukla vurduğunu, tanık E. ise; bıçaklama anını görmediğini, sadece D. isimli şahıs kaçarken elinde bıçak gördüğünü belirtmiş, tüm tanıklar A. Yılmaz'ı göğsünden kimin yaraladığını görmediklerini ifade etmişler. İnceleme dışı olan sanık M. Demirci aşamalardaki savunmasında özetle; eğlenmek amacıyla geldikleri barda kapı çarpması nedeniyle arkadaşı D. ile maktül arasında tartışma yaşandığını, çalışanların araya girip olayı yatıştırdığını, içeride yaşanan tartışmadan sonra güvenliğe bıraktığı bıçağı alan D’nin önden, kendisinin de arkasından dışarı çıktıklarını, ikinci katta bulunan bardan aşağı inerken D’nin 5-6 metre uzaklaştığını, bu sırada bağırarak merdivenlerden aşağı inen maktülün küfrederek yanına geldiğini, böyle şeylere gerek yok demesi üzerine maktülün "Burası Beyoğlu, ben adamı keserim, burası benim" dediğini, maktulün yanına giderek "yürü git" dediğinde maktulün yakasından tuttuğunu, bunun üzerine bırakması için suratına vurduğunu, aralarında bir itişme yaşandığını, bir anda ayağından yaralandığını fark ederek bağırdını, bunun üzerine yanlarına gelen Doğan’ın maktül ile tartıştığını ve üzerinde taşıdığı bıçağı çektiğini, karşılıklı olarak birbirlerine bıçak salladıklarını, ancak birbirlerine vurup vurmadıklarını göremediğini, toparlanıp tekrar aralarına girdiğini, maktülün göğsüne avucunun içiyle bir darbe vurduğunu, sanık D.’ı da elinden tutup ayırmaya çalıştığını, bu sırada D.’ın elindeki bıçağın yere düştüğünü-kollukta ise bıçağı D'nin elinden aldığını söylemiş-, eğilip bıçağı sağ eline aldığını, bunu gören maktülün kendisine bir zarar vereceğini düşünerek süratle üstüne doğru geldiğini, korkarak kendini korumak zorunda hissettiğini ve gayri iradi olarak bir tepki gösterdiğini, bıçağı ister istemez ileri doğru uzatmak zorunda kaldığını, bıçağın isabet ettiğini fark ettiğini, bunun üzerine D. ile birlikte olay yerinden kaçtıklarını söylemiştir. Sanık D. Karabulut ise aşamalardaki savunmalarında özetle; eğlenmek için arkadaşı M. ile birlikte Hengame isimli bara gittiklerini, barda kapı çarpması nedeniyle maktülle tartıştıklarını, daha sonra dışarı çıktılarını, çıkarken güvenliğe bıraktığı kelebek bıçağını geri aldığını, kapı girişinden 2-3 adım uzaklaştıklarında içeride tartıştıkları maktulün dışarı çıktığını ve arkasından doğru gelmekte olan arkadaşı Mutlu ile tartışmaya başladığını gördüğünü, sonrasında M.’nun ayağından bıçakla yaralandığını ve maktulün elinde bir bıçak gördüğünü, M.’nun yaralandığını görünce üzerinde bulunan bıçağı çıkartarak maktulün bacaklarına doğru 4-5 kez salladığını, bıçağın isabet ettiğini fark ettiğini, ancak batıp batmadığını anlayamadığını, bu arada arkadaşı M.'nin yerden kalkıp yeter ya diye bağırarak kendisini geriye doğru çektiğini ve kendilerini ayırmaya çalıştığını, bu esnada elindeki bıçağın yere düştüğünü, M.'nin yere düşen bıçağı alarak bir defa maktule doğru salladığını -kollukta ise M'nin bıçağı elinden aldığını söylemiş-, ancak isabet edip etmediğini görmediğini, maktulün yere düştüğünü, bunun üzerine M. ile birlikte olay yerinden kaçtıklarını beyan etmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayırımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir. Kanunun 37. maddesindeki; "(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur. (2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır" şeklindeki hüküm ile maddenin birinci fıkrasında müşterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiştir. Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak halinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nun 37/1. maddesinde düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır. Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir: 1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır. 2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır. Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hakimiyetin kurulup kurulmadığının saptanmasında suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının, suçun işlenmesinde yaptıkları katkının, diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda da müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre her müşterek fail, suçun icrasına ilişkin etkin, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır. "Yardım etme" ise 5237 sayılı TCK'nun 39. maddesinde; "(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez. (2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur: a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek. b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak. c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak" şeklinde, "Bağlılık kuralı”"da aynı kanunun 40. maddesinde; "(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır. (2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur. (3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir" biçiminde düzenlenmiştir. Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 sayılı TCK’nda şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanunun 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır. TCK’nun 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır. 1- Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım; a) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek, b) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak olarak sayılmış, 2- Manevi yardım ise; a) Suç işlemeye teşvik etmek, b) Suç işleme kararını kuvvetlendirmek, c) Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek, d) Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek şeklinde belirtilmiştir. Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır. Bu açıklamalar ışığında sanık D.'nin itiraza konu edilmeyen sanık M.'nin işlemiş olduğu kasten öldürme suçuna katılıp katılmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilmesinde; Sanık D.'ın, arkadaşı M.'nun maktul tarafından yaralandığını gördüğünde olay yerinde bulunan bar görevlisi tanıklarla birlikte D. ve maktülü ayırmak ve bacağından bıçakla yaralanmış olan arkadaşını hemen hastaneye götürmek yerine üzerinde bulunan bıçakla maktule saldırması, olayın sonuna kadar sanık M.'nin yanında bulunması, kasten öldürme eylemini gerçekleştiren sanık M.'nin bu eylemine taraftar olmadığını gösterecek şekilde engelleyici bir söz söylememesi ve bu yönde herhangi bir davranışta bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanık D.'ın sanık M.'nun gerçekleştirdiği kasten öldürme suçuna katıldığının kabulü gerekmektedir. Çoğunluk görüşüne katılmayan on Genel Kurul Üyesi ise; Özel Daire bozma kararının isabetli olduğu, sanık D.'nin kasten öldürme eylemine katılmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır. Ceza Genel Kurulunca sanık Doğan'ın kasten öldürme eylemine katıldığının kabul edilmesinden sonra, asli fail olarak mı, yoksa yardım eden olarak mı eyleme katıldığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilmesine gelince; Sanık D. ile sanık M. arasında maktülün öldürülmesi konusunda birlikte suç işleme kararının bulunduğunu gösterir herhangi bir delilin dosya içerisinde bulunmaması, ani gelişen kavgada maktülün, sanık M.'nin göğsüne vurduğu tek bir bıçak darbesi sonucunda hayatını kaybetmesi, sanık D.'nin fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulduğunu gösterir herhangi bir davranışının olmaması karşısında, sanığın kasten öldürme suçuna iştirakinin 5237 sayılı TCK'nun 37/1. maddesi kapsamında müşterek faillik olarak kabulü mümkün değildir. Buna karşın, kasten öldürme suçunu gerçekleştiren sanık M.'nin eylemine taraftar olmadığını gösterecek şekilde engelleyici bir söz söylemediği ve bu yönde davranışta bulunmadığı gibi, aksine olayın başından itibaren sanık M.'nin yanında yer alması ve üzerindeki bıçakla maktule saldırması şeklindeki eylemleri göz önünde bulundurulduğunda, kasten öldürme suçunun işlenmesinden önce ve işlenmesi sırasında suçun icrasını kolaylaştırmak suretiyle sanık M'ye yardım ettiğinden sanık Doğan hakkında 5237 sayılı TCK’nun 39/2-c maddesi uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasının uygulanması gerekmektedir. Bu itibarla, yerel mahkemenin sanık D.'nin, itiraza konu edilmeyen sanık M.'nin işlemiş olduğu kasten öldürme suçuna katıldığına ilişkin kabulü isabetli ise de; sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 39/2-c maddesi yollamasıyla kasten öldürme suçuna yardım etme niteliğinde olduğu gözetilmeden, müşterek fail olarak kabulü ile hüküm kurulması isabetsiz olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bu nedenle bozulmasına karar verilmelidir. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.02.2012 gün ve 262–27 sayılı direnme hükmünün, sanık Doğan'ın eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 39/2-c maddesi yollamasıyla KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNA YARDIM ETME NİTELİĞİNDE olduğu gözetilmeden, müşterek fail olarak kabulü ile hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA, 2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.03.2013 günü yapılan müzakerede, birinci uyuşmazlık yönüyle oçokluğuyla, ikinci uyuşmazlık yönüyle ise oybirliğiyle karar verildi.

adalet.org