T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

 

E: 2012/21-1699

K: 2013/1029

T: 03.07.2013

 

Hizmet Tespiti

Farklı İşyerlerinde Farklı İşverenlere Karşı Dava Açılması

Davaların Ayrılması

 

Özet: Birden fazla ve farklı işverenlere ait işyerlerinde geçen hizmetlerin tespitine ilişkin davanın, birden fazla işveren birlikte hasım gösterilerek açılması gereğini ortaya koyan herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığı gibi, davalıların aralarında zorunlu dava arkadaşlığı ya da ihtiyari dava arkadaşlığı da söz konusu değildir. Hizmet tespiti davalarının kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetildiğinde, mahkemece res’en araştırma yapılabileceğinden, yargılamanın sağlıklı olarak yürütülebilmesi ve uyuşmazlığın kolaylıkla çözüme kavuşturulabilmesi için ayrı işverenler aleyhine, ayrı taleplerle birlikte açılmış olan bu davaların tefriki ile taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek bir karar verilmelidir.

 

(1086 s. HUMK m. 46)

(506 s. SSK m. 79)

 

Taraflar arasındaki "hizmet tespiti" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aydın 1. İş Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.05.2010 gün ve 2009/131 E., 2010/94 K. sayılı kararın incelenmesinin davalılardan SGK vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 12.03.2012 gün ve 2010/8788 E., 2012/3574 K. sayılı ilamı ile,

 

"...Dava, davacının N... Spor'da 05.02.2004 - 01.09.2004 tarihleri arasında, A... Spor'da 01.09.2004 - 01.09.2007 tarihleri arasında hizmet akdiyle çalıştığının ve eksik bildirilen sürelerin tespiti istemine ilişkindir.

 

Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir.

Birden fazla işveren hakkında aynı dava dilekçesi ile dava açılabilmesi için işverenler arasında mecburi veya ihtiyari (isteğe bağlı) dava arkadaşlığının bulunması gerekir.

 

HMK'nın 59. maddesinde düzenlenen mecburi dava arkadaşlığı; maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde söz konusudur. Somut olayda maddi yönden mecburi dava arkadaşlığı bulunmadığı gibi şekli yönden dava arkadaşlığı da söz konusu değildir.

 

Bundan başka, mecburi dava arkadaşlığı dışında kalan ihtiyari (isteğe bağlı) dava arkadaşlığının mümkün olduğu haller HMK'nın 57. maddesinde a) Dava konusu hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, b) Borçluların ortak bir işlem ile hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, c) Davaların nedenini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması olarak sayılmıştır.

 

Somut olayda davalı işverenler arasında anılan maddede öngörülen nitelikte ihtiyari (isteğe bağlı) dava arkadaşlığı da bulunmamaktadır. Yargıtay HGK'nın E.2007/21-255, K. 2007/260 sayılı ve 09.05.2007 tarihli kararı da bu yöndedir.

 

Mahkemece, davalı işverenler arasında mecburi veya ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmadığından HMK'nın 167. maddesi gereğince davaların ayrılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir...."

 

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

TEMYİZ EDEN: Davalı SGK vekili

 

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

 

Davacı, husumet yönelttiği davalılar hakkında farklı işyerlerinde ve farklı dönemlerde geçen çalışmalarının tespitini istemiş; mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

 

Davalılardan Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyizi üzerine mahkemece verilen karar, Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili, tarafından temyiz edilmiştir.

 

Uyuşmazlık; farklı işyerlerinde, farklı çalışma dönemlerinde geçen çalışmaların tespitine yönelik olarak, farklı işverenler aleyhine birlikte açılan davaların, birlikte görülüp, sonuçlandırılmasının mümkün olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.

 

İlkin belirtilmelidir ki, bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı;zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında toplanmaktadır. Zorunlu dava arkadaşlığı da, yine kendi içinde maddi ve şekli dava arkadaşlığı olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.

 

Hemen burada, söz konusu kavramların açıklanmasında yarar vardır:

 

Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşıdır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.

 

Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.

 

Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında ise, dava arkadaşlığı ihtiyaridir.

Davanın açıldığı 20.05.2010 tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 43. maddesinde;

 

"Birden ziyade kimseler aşağıdaki hallerde birlikte dava ikame edebilecekleri gibi birlikte aleyhlerine de dava ikame olunabilir:

 

1                     Müddeiler veya müddeaaleyhler arasında müddeabih olan hak veya borcun iştirak halinde bulunması veyahut müşterek bir muamele ile hepsinin lehine bir hak taahhüt edilmiş olması veya kendilerinin bu suretle taahhüt altına girmeleri,

 

2                     Davanın, her biri hakkında aynı sebepten neşet etmesi"

 

şeklinde düzenleme getirilmiştir.

 

Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması, hallerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.

 

Alacaklının müteselsil borçluların tümüne veya bunlardan bazısına karşı alacak davası açtığı hallerde davalı müteselsil borçlular; yine, mirasçılar miras bırakanın borçlarından müteselsilen sorumlu olduklarından, birden fazla mirasçıya karşı alacak davası açılması halinde davalı mirasçılar; birden çok kişinin aynı sözleşmeyle borç altına girdiği hallerde bölünebilen bir borç nedeniyle birden çok kişiye karşı birlikte dava açılması halinde, bu kişiler; arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.

 

Davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması haline gelince; aynı sebepten maksat yalnız hukuki sebep olmayıp, bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi olanaklıdır. Örneğin, sebepsiz iktisap hükümlerine göre sorumlu olan kişilere karşı ve haksız fiili birlikte işleyen kişilere karşı birlikte dava açılabilir. Burada da ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusudur.

 

Öte yandan, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 46. maddesinde;

 

"Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden karar verebilir" denilmektedir.

 

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Dava, hizmet tespiti istemli olup, yasal dayanağını 5510 sayılı Kanun'un Geçici 7. maddesi yollamasıyla 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinden almakta olup, birden fazla ve farklı işverenlere ait işyerlerinde geçen hizmetlerin tespitine ilişkin bu davanın, birden fazla işveren birlikte hasım gösterilerek açılması gereğini ortaya koyan herhangi bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır.

 

O halde, davalı işverenler arasında maddi yada şekli anlamda zorunlu dava arkadaşlığının varlığından söz edilemeyeceği gibi, davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığının varlığını kabule olanak sağlayan unsurlar da mevcut değildir.

 

Öte yandan, her işveren kendi işyerinde çalışılan dönemden sorumlu olacağından talepler arasında da hukuki veya fiili bir irtibat bulunmamaktadır.

 

Açıklanan durum karşısında, aralarında zorunlu ya da ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmayan davalıların, aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunmayan farklı taleplerle, birlikte dava edilmesini haklı kılacak açık bir yasal düzenleme ve geçerli hukuksal bir nedenin varlığından söz edilemez. Hizmet tespiti davalarının kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetildiğinde, mahkemece resen araştırma yapılabileceğinden, yargılamanın sağlıklı olarak yürütülebilmesi ve uyuşmazlığın kolaylıkla çözüme ulaştırılabilmesi için ayrı işverenler aleyhine, ayrı taleplerle birlikte açılmış olan bu davaların ayrılmasının uygun olacağının kabulü gerekir. (Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.05.2007 gün ve 2007/21-255 E., 2007/260 K. ile 08.07.2009 gün ve 2009/21-286 E., 2009/328 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.)

 

Sonuç itibariyle; yerel mahkemece ayrı çalışma dönemlerinin tespiti istemiyle, ayrı işverenler aleyhine açılan hizmet tespiti davalarının tefriki ile taraf teşkili de sağlandıktan sonra işin esasına girilerek bir sonuca varılmak gerekirken; aksine düşüncelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı SGK vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 5521 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03.07.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.