Daire:CGK

Tarih:2013

Esas No:2012/14-1533

Karar No:2013/113

Kaynak:Mahkeme arşivi

İlgili Maddeler:CMUK 310

İlgili Kavramlar:Temyiz

T.C.

YARGITAY

Ceza Genel Kurulu

 

 

Esas No :             Karar No :           Tebliğname :     TUTUKLU

2012/14-1533    2013/113             2012/273030

 

 

Y A R G I T A Y K A R A R I

 

 

Kararı veren

Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi

Mahkemesi       : ÇARŞAMBA Ağır Ceza

Günü    :13.06.2012

Sayısı     :102-139

Davacı   : K.H.

Mağdur               :

Sanıklar                :

Temyiz Eden      : Sanıklar müdafii

Çocuğun cinsel istismarı suçundan sanık ....'nin 5237 sayılı TCK’nun 103/1-a, 103/2, 103/6, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba, sanık .....'ın ise aynı kanunun 103/1-a, 103/2, 103/6, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin, Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.03.2011 gün ve 99-63 sayılı hükmün, sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 13.02.2012 gün ve 20273-1463 sayı ile;

“...Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak;

CMK'nun 218/2. maddesi uyarınca ancak uygulanacak ceza hükümlerini etkilemesi durumunda mağdurun yaşıyla ilgili karar verilebileceği gözetilmeden, suç vasfına ve ceza hükümlerine etkisi olmayacak şekilde mağdurenin yaşının düzeltilmesine karar verilmesi,

07.08.2007 günlü duruşma ara kararı uyarınca 25.01.2010 günlü Adli Tıp Kurumuna yazılan yazıda mağdure ......'ün 5237 sayılı TCK'nun 103/6. maddesi kapsamında beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı, bozulmuş ise hangi sanığın eylemi sonucu bozulduğunun sorulmuş bulunmasına karşın Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunca 10.12.2010 günü düzenlenen raporu bu konuda açıklık içermediği gibi mahkemece de bu hususun irdelenmediği anlaşıldığından, sanıkların eylemleri arasında geçen süre de gözetilerek mağdurenin ruh sağlığındaki bozulmanın her iki sanığın eylemleri sonucu mu yoksa bu sanıklardan birinin eylemi sonucu mu oluştuğunun tereddüte mahal bırakmayacak şekilde tespitinin tıbben mümkün olup olmadığının, Adli Tıp Kurumundan sorulup belirlenerek sanıkların hukuki durumlarının tayin ve tespiti gerekirken bu konuda açıklık içermeyen rapora dayanılarak eksik soruşturmayla yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 13.06.2012 gün ve 102-139 sayı ile;

“Sanıklar ... ve ....'ın arkadaş oldukları, sanık ....un Terme İlçes ......... oturduğu, suç tarihinde 18 yaşından küçük olan sanık ....'ın ise Terme İlçesi ..... oturduğu, olay tarihi olan 27.04.2007 günü Terme ilçe merkezinde her iki sanık birlikte dolaşırken, olay tarihinde 14 yaşında olan ve 25.12.1993 tarihinde doğduğu kabul edilen mağdure .... ile parkta karşılaştıkları ve tanıştıkları, mağdurenin donuk zeka düzeyinde olduğu, sanıklar ve mağdurenin birlikte Terme İlçesi .... üzerinde bulunan .... isimli şahsa ait fındık bahçesine geldikleri, fındık bahçesinde sanıkların mağdureyi cinsel ilişki için ikna ettikleri, önce sanık ....'in mağdureye arkadan organ sokarak fiili livata suretiyle cinsel istismarda bulunduğu, bir süre sonra diğer sanık ...... de aynı fındık bahçesinde bu kez mağdurenin cinsel organına kendi cinsel organını sokmak suretiyle cinsel istismarda bulunduğu, olaydan bir gün sonra mağdurenin her iki sanığı da polis merkezinde teşhis ettiği, olayın bu şekilde geliştiği, oluşun böyle olduğu mahkememizce kabul edilmiştir.

Her ne kadar mağdurenin yaşı, Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi Sağlık Kurulu'nun 05.09.2007 tarihli raporu ile rapor tarihi itibari ile 16 yaşında olduğuna dair bir belirleme yapılmış ise de; bu konudaki en yetkin kurum olan ATK 6. İhtisas Kurulu'nun 16 Eylül 2009 tarihindeki raporuna göre; olay tarihi olan 27.04.2007 tarihinde 16 yaş içinde bulunma ile uyumlu gelişim gösterdiği belirlense bile kesin yaş tespitinin yapılamadığına dair rapor verildiği, daha sonra ise mağdurenin annesinin gerçekte OMÜ Tıp Fakültesi'nde 25.12.1993 tarihinde bir kız çocuk dünyaya getirdiğinin OMÜ'nün yazısıyla belirlendiği, bu bilgilerin nüfus kayıtları ile çelişmediği anlaşılmakla, resmi kayda üstünlük tanınarak mağdurenin gerçekte suç tarihinde 14 yaş içerisinde olduğu ve gerçek doğum tarihinin 25.12.1993 tarihi olduğu sabit görülerek, nüfus kaydının buna göre düzeltilmesi yoluna gidilmiştir.

27.04.2007 tarihli Terme Devlet Hastanesi'nden verilen adli rapora göre; mağdurenin sağ ön kol alt kısmında hiperemik alan ve sağ aşıl tendonu üzerinde hiperemik alan mevcut olduğu belirlenmiştir.

27.04.2007 tarihli cinsel saldırı muayene raporuna göre; mağdurenin genital muayenesinde, mağdurenin kızlık zarında tamamen iyileşmiş olması aylar öncesini düşündüren kaideye varan derin yırtık olduğu, vajen arka duvarında saat 06.00 hizasında taze kanamalı laserasyon mevcut olduğu, aktif kanamanın olayın 24 saat içerisinde olduğunu düşündürdüğü bildirilmiştir.

27.04.2007 tarihli genel cerrahi uzmanı tarafından düzenlenen cinsel saldırı muayene raporunda; mağdurenin perianal bölgesinde halka tarzı ekimoz ve anal sfinkter tonusunun azalmasının fiili livata bulgusu yönünde olduğu belirlenmiştir.

İstanbul ATK 6. İhtisas Kurulu'nun 10 Aralık 2010 tarihli raporuna göre; mağdurenin olay nedeniyle travma sonrası stres bozukluğu yaşadığı ve ruh sağlığının bozulduğuna dair rapor verilmiştir.

Mağdurenin soruşturma aşamasındaki anlatımı, suçun işlendiği fındık tarlasındaki kolluk tarafından belirlenen yer ve oradaki bulgular, sanıkların kısmi ikrar yollu savunmaları, kadın doğum uzmanı ve genel cerrahi uzmanlarınca verilen raporlar, kadın doğum uzmanı bilirkişinin mahkememizce alınan beyanı gözönüne alındığında, sanıklardan ....'in mağdurenin anal bölgesinden organ sokmak suretiyle ve diğer sanık ......'un ise mağdurenin cinsel organına kendi cinsel organını sokmak suretiyle suç tarihinde 15 yaşından küçük olan mağdureye karşı ayrı ayrı cinsel istismar suçunu işledikleri sabit görülmüş, bu hususta akli ve vicdani kanaate varılarak, sanıkların cezalandırılmaları yoluna gidilmiş, mağdurenin ruh sağlığının olay nedeniyle bozulmuş olması nedeniyle cezada artırım yapılmış, sanık .....'ın suç tarihinde 15-18 yaş grubu içerisinde olması nedeniyle cezasında indirim yapılmıştır...” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “temyiz talebinin süresinde olmadığından bahisle reddi” istekli 10.12.2012 gün ve 273030 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suç tarihinde her iki sanığın nitelikli cinsel istismarına maruz kalan mağdurenin Adli Tıp Kurumu tarafından ruh sağlığının bozulduğu yönünde görüş bildirilen olayda, sanıkların eylemleri arasında geçen süre de gözetilerek mağdurenin ruh sağlığındaki bozulmanın her iki sanığın eylemleri sonucu mu, yoksa bu sanıklardan birinin eylemi sonucu mu oluştuğunun tereddüte mahal bırakmayacak şekilde tespitinin tıbben mümkün olup olmadığının Adli Tıp Kurumundan sorulup belirlenmesine gerek olup olmadığına ilişkin ise de;

Öncelikle direnme kararındaki kanun yolu bildiriminin yasal ve yeterli olup olmadığı ile buna bağlı olarak sanıklar müdafiinin temyizinin süresinde yapılıp yapılmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmiştir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Sanıklar ve müdafii ile mağdure vekilinin hazır bulunduğu 13.06.2012 tarihli oturumda yerel mahkeme tarafından direnme kararı verildiği,

Yerel mahkemece; “Mahkememizin 2007/99 Esas 2011/63 Karar sayılı ve 25.03.2011 tarihli kararında ve aşağıda yer alan hükümde direnilmesine,

Dosyanın bu nedenle Yargıtay Ceza Genel Kurulunda görüşülmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine” şeklindeki ifadeler tutanağa geçirildikten sonra her iki sanık hakkında da mahkûmiyet hükmü kurulduğu,

Kanun yolu bildiriminin de aynen; “suça sürüklenen çocuk ve sanık ile müdafilerinin ve mağdure vekilinin yüzünde, Cumhuriyet savcısının huzurunda ve talebe uygun olarak, kararın okunmasından ya da tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize verilecek bir dilekçe ile ya da mahkeme kalemine başvuru üzerine tutturulacak bir tutanak ile Yargıtay'da temyiz yolu açık olmak üzere” şeklinde olduğu,

Hükme karşı herhangi bir temyiz başvurusu yapılmadan yerel mahkemece dosyanın doğrudan gönderildiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 24.09.2012 tarihli bir yazı ile; hükmün re'sen temyize tabi olmadığı ve herhangi bir temyiz talebinin dosyada bulunmadığı gerekçesiyle, mevcut olduğu takdirde temyiz dilekçesinin eklenerek dosyanın gönderilmesi için mahkemeye iade edildiği,

Yerel mahkeme başkanı tarafından imzalanan 12.10.2012 tarihli bir tutanakla, dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderileceğinin yazılması suretiyle kanun yolu bildiriminde yanıltma bulunduğu belirtilerek gerekçeli kararın sanıklar müdafiine tebliğ edildiği,

Sanıklar müdafii tarafından da aynı tarihli bir dilekçe ile hükmün temyiz edildiği, temyiz dilekçesinde, yanıltma nedeniyle temyiz başvurusunda bulunulmadığına dair herhangi bir ifadeye yer verilmediği,

Anlaşılmaktadır.

1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir. 5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı mercii, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir tereddüte yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup bu hükümlere aykırılık aynı kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması, bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi açısından ceza muhakemesinde sanığın savunmasını üstlenen müdafiin konumu üzerinde de durulmalıdır.

5271 sayılı CMK'nun 2/1-c maddesinde müdafii; şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukat olarak tanımlanmış, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 1. maddesinde avukatlığın bir kamu hizmeti ve serbest meslek olduğu vurgulandıktan sonra 2. maddesinde ise “Avukatlığın Amacı”; “Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır.

Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder…” şeklinde açıklanmıştır.

Kanunun “Avukatın Hak ve Ödevleri” kısmında yer alan 34. maddesinde; “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler” denilmek suretiyle avukatların görevlerini yerine getirirken uyacakları yükümlülükler ifade edilmiş,

“Yalnız Avukatların Yapabileceği İşler” başlıklı 35. maddesinin 1. fıkrasında ise; “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir” şeklindeki düzenlemeyle de mahkeme huzurunda kişilerin savunma görevinin yalnızca avukatlar tarafından yapılabileceği belirtilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanıklar müdafiinin yüzüne karşı verilen hükümde başvurulacak kanun yoluna ilişkin bildirimde temyizin “kararın okunmasından ya da tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde” yapılabileceği belirtilmiş, bunun dışında hüküm fıkrasının başında da; “Dosyanın bu nedenle Yargıtay Ceza Genel Kurulunda görüşülmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine” ifadelerine yer verilmiştir. Sanıklar müdafiinin, yüzüne karşı verilen bu hükmü süresinden sonra temyiz ettiği ve temyiz dilekçesinde bildirimdeki bu ifadeler nedeniyle temyiz süresinin ne zaman başlayacağı veya dosyanın kendiliğinden temyize tâbi olduğu hususunda bir tereddüt yaşadığına ilişkin herhangi bir beyanın yer almadığı gibi, temyiz süresinden sonra dilekçenin verilmesine ilişkin herhangi bilginin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.

1412 sayılı CMUK’nun 310. maddesi uyarınca, 13.06.2012 günü yüze karşı verilmiş olan karara yönelik temyiz isteminin tefhimden itibaren bir haftalık süre içerisinde yapılması gerekmekte olup, sanıklar müdafii bir haftalık süreden sonra 12.10.2012 günü temyiz başvurusunda bulunmuştur. Her ne kadar kararda başvurulacak kanun yoluna ilişkin bildirimde, sürenin başlangıcının tefhim ya da tebliğ olarak gösterilmiş bulunması ve kararın başına dosyanın Ceza Genel Kurulunda görüşülmek üzere gönderileceğine ilişkin bir ibarenin yazılmış olması nedeniyle bildirimin yanıltıcı mahiyette olduğu, bu durumun eski hale getirme nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı ileri sürülebilirse de, bu husus sanıklar müdafii açısından bir yanılgı oluşturmayacağından “kanun yolu süresinin” işlemeye başlamasını engellemeyecektir.

Zira, mesleği bir kamu hizmeti niteliğindeki avukatlık olan, sanıkların savunmasını üstlenen ve bu bağlamda savunma ve kanun yollarına başvuru için yeterli düzeyde hukuki bilgiye sahip olan müdafiin temyiz süresinin, kararın yüze karşı verildiği hallerde tefhimden itibaren işlemeye başlayacağını ve hangi hükümlerin re'sen temyize tabi olduğunu bilmemesi düşünülemeyeceğinden, kanun yolu bildirimindeki bu eksiklik müdafii açısından bir yanılgı ve bu bağlamda hakkın kullanılması yönünde bir engel oluşturmayacaktır. Kaldı ki, sanıklar müdafii süresinden sonra verdiği temyiz dilekçesinde, bildirimdeki ifade nedeniyle kararın kendiliğinden temyize tâbi olduğu veya temyiz süresinin başlangıcı konusunda kendisinin yanılgıya düşürüldüğü yönünde bir iddiası da olmamıştır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 08.05.2012 gün ve 129-182 ile 27.12.2011 gün ve 377-301 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu itibarla, sanıklar müdafiinin kanuni süreden sonra gerçekleşen temyiz talebinin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Sanıklar müdafiinin kanuni süreden sonra gerçekleşen temyiz talebinin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.04.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

 

 

 

Abdulkadir İLHAN           Celal ALTUNKAYNAK     A.Ceylani TUĞRUL

Birinci Başkanvekili         6.C.D.Bşk.           5.C.D.Bşk.

 

Sedat BAKICI Ekrem ERTUĞRUL Haydar EROL

8.C.D.Bşk.           9.C.D.Bşk. 15.C.D.Bşk.  

 

Sabri Eyüp YAĞCI            Kubilay TAŞDEMİR          Sevgi SAKA

4.C.D.Bşk.           11.C.D.Bşk.V.    7.C.D.Bşk.V.

 

Hakkı MANAV   Saniye TARHAN               Mustafa KAYA

10.C.D.Bşk.V.

 

Mustafa ŞAHİN                Salih KOCALAR  Halim AŞANER

 

Ahmet KARADAVUT      Dilaver KAHVECİ              M.Şemsettin TANRISEVEN

 

Kadir KAYAN      Nazmi ÇATAK    Mahmut AKKOYUN

 

M.Ali DEMİREZİCİ            Yüksel KOCAMIŞ             Ali YAĞCI

 

Salih SÖNMEZ   Hüseyin SARIÖMEROĞLU           Mehmet ŞAHİN

 

Mustafa SİMAVLI            Resul ÇAKIR       Seyfettin TUNCER

 

Hanefi KESKİN