Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı.

T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu


Esas No: 2003/265
Karar No: 2003/267 

 

DAVA : Taraflar arasındaki alacak ( tazminat )davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( İzmir Asliye Onuncu Hukuk Mahkemesi )nce davanın açılmamış sayılmasına dair verilen 20.11.2001 gün ve 20011413-912 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesinin 30.4.2002 gün ve 2001/1215-2002/3261 sayılı ilamı ile ( ...Davacı vekili, 3.5.2001 tarihinde meydana gelen trafik kazasında müvekkiline ait araçta meydana gelen 1.250.000.000.-TL hasar bedelinin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. 

Davalı vekili, kusuru kabul etmediklerini, istenilen tazminatın fahiş olduğunu bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. 

Mahkemece davacı vekilinin dava dilekçesine eklediği vekaletname fotokopisine baro pulu yapıştırmamış olduğu bu eksikliğin yasada öngörülen ve verilen on günlük süre içerisinde de giderilmediği gerekçeleri ile davacıya ait vekaletnamenin işleme konulmamasına ve bunun sonucu olarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

1136 sayılı 
avukatlık Yasasının 4667/16 sayılı Yasa ile değişik 27. maddesinin 3. fıkrası "...Avukatlarca vekaletname sunulan merciiler, pul yapıştırılmamış veya pulu noksan olan vekaletname ve örneklerini kabul edemez. Gerektiğinde ilgiliye on günlük süre verilerek bu süre içinde pul tamamlanmadıkça vekaletname işleme konulamaz..." hükmünü içermektedir. 

Somut olayda davacı vekilinin vekaletname örneğinde baro pulunun bulunmadığı ve bu eksikliğin verilen on günlük sürede giderilmemiş olduğu ihtilafsızdır. Ancak, anılan yasa hükmünde "... pul tamamlanmadıkça vekaletnamenin işleme konulmayacağı..."nın belirtildiği gözetildiğinde davanın açılmamış sayılmasına değil dosyanın-işlemden kaldırılmasına karar vermek gerekir. Açıklanan bu yön gözetilmeden yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir... )gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

Temiz Eden: Davacı vekili 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

KARAR : Dava, alacak istemine ilişkindir. 

Davacı vekili, trafik kazası nedeniyle davacının aracında oluşan hasardan dolayı tazminat isteminde bulunmuş; davalılar vekili davanın reddini istemiştir. 

Yerel mahkemece verilen; davacı vekilinin vekaletnamesindeki baro pulu eksikliğinin süresi içerisinde tamamlanmadığı gerekçesine dayalı, davanın açılmamış sayılmasına dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur. 

Davacı vekilinin dava dilekçesi ekinde mahkemeye sunduğu 10.5.2001 günlü vekaletname örneğinde Türkiye Barolar Birliği pulunun mevcut olmadığı çekişmesizdir. 

Mahkemece 24.9.2001 günlü ilk duruşmada, davacı vekiline bu eksikliği tamamlaması için 10 günlük süre verilmiş, davacı vekili verilen bu sürede ve 20.11.2001 günlü sonraki duruşmaya kadar eksikliği gidermemiş; anılan ikinci duruşmada, pul eksikliğini gidereceği yolunda beyanda bulunmuş, davalı vekili ise, buna muvafakati olmadığını bildirip, yasal gereğinin yapılmasını istemiş; mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. 

Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, vekaletnamede bulunmayan Türkiye Barolar Birliği pulunun süresi içerisinde tamamlanmaması durumunda, davanın açılmamış sayılmasına mı, yoksa dosyanın işlemden kaldırılmasına mı karar verilmesi gerektiği noktasındadır. 

Vekaletname ve örneklerine Türkiye Barolar Birliği pulunun yapıştırılmasına ilişkin uygulama, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 2.5.2001 gün ve 4667 sayılı Yasa ile değişik 27. maddesi hükmüne dayalıdır. Anılan maddenin ilk fıkrasında, avukat stajyerlerine stajları süresince Türkiye Barolar Birliği tarafından kredi verileceği belirtilmiş, ikinci fıkrada, ödenecek bu kredinin kaynakları arasında, avukatların yetkili mercilere sundukları vekaletnamelere yapıştırılacak pul bedelleri de sayılmış; bu pulların Türkiye Barolar Birliğince bastırılacağı açıklanmıştır. Üçüncü fıkra ise, aynen "Avukatlarca vekaletname sunulan merciler, pul yapıştırılmamış veya pulu noksan olan vekaletname ve örneklerini kabul edemez. Gerektiğinde ilgiliye on günlük süre verilerek bu süre içinde pul tamamlanmadıkça vekaletname işleme konulamaz." hükmünü taşımaktadır. 

Bütünüyle değerlendirildiğinde, söz konusu yasa hükmünün, avukat stajyerlerine staj süresi içerisinde kredi sağlanması amacını taşıdığı; kredinin kaynaklarını açıklayan ilişkin ikinci fıkranın ve bu kaynaklardan biri durumundaki pulun bulunmadığı vekaletnameler yönünden ilgili mercilerce yapılması gereken işlemleri gösteren üçüncü fıkranın da, salt bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik düzenlemeler içerdiği görülmektedir. Eş söyleyişle, bu hüküm, Barolar Birliğinin stajyerlere vereceği kredinin kaynaklarının oluşturulması amacıyla yasaya konulmuş; verilecek 10 günlük sürede pul eksikliği giderilmeyen vekaletnamelerin işleme konulmamasına ilişkin yaptırım da, yine salt bu amaç öngörülmüştür. Önemle belirtilmelidir ki, söz konusu yasa hükmünün açık ifadesine göre, vekaletname ve örneklerine pul yapıştırma yükümlülüğü müvekkile değil, vekaletnameyi ilgili makama sunan avukata aittir. 

Bu noktada, vekalet sözleşmesi yönünden şu açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür: 

Vekalet akdinin geçerliliği yasaca herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır ( Borçlar Kanunu' nun 386. ve ardından gelen maddeleri ). Bir davanın taraflarının, kendilerini o davada temsil edecek avukatlara geçerliliği herhangi bir şekle tabi değildir. Avukatın mahkemeye sunacağı vekaletname, müvekkil ile vekil arasındaki vekalet akdini ortaya koyan bir yazılı belge niteliğinde olup, sadece bu ilişkinin üçüncü kişiler ve mahkeme nezdinde ispatı açısından önem taşır. Öyle ki, vekaletnamenin bulunmadığı hallerde bile, müvekkilin, vekalet akdinin varlığını ve yapılan işlemlere icazetini gösteren beyanı, usul hukuku açısından geçerli sonuçlar doğurur ( HUMK. Madde 67 ). 

O halde, birvekaletnamede Baro Pulunun bulunmamasının, onun geçerliliği açısından sonuca etkili olamayacağı çok açıktır; böyle durumlarda ortada hukuken geçerli şekilde oluşmuş bir vekalet ilişkisi her halükarda mevcuttur. 

Avukatlık Kanunu'nun yukarıda değinilen 27/3. maddesindeki "işleme konulmama" yaptırımı, maddi hukuk bakımından vekalet akdinin geçerliliği üzerinde değil, o eksikliği taşıyan bir vekaletname sunmuş olan vekilin, yargılamada vekil sıfatıyla görev yapabilmesi bakımından ( Usul hukukuna ilişkin olarak )sonuç doğurur. Eş söyleyişle, böyle hallerde, ortada, pulsuz veya pulu eksik vekaletnameyi sunan vekil ile müvekkili arasında geçerli bir vekalet akdi her halükarda mevcuttur. Sadece, anılan yasa hükmünün kendisine yüklediği, vekaletnameye pul yapıştırma yükümlülüğünün avukatça yerine getirilmediği ve bu nedenle de, yeni anılan yasa hükmü uyarınca sunduğu vekaletnamenin mahkemece işleme konulamayacağı bir durum söz konusudur. 

Hemen belirtilmelidir ki, bir avukatın, Türkiye Barolar Birliği'nin kredi kaynaklarından birini oluşturmak üzere ihdas edilen ve yasaca kendisine yüklenmiş olan pul yapıştırma yükümlülüğünü mahkemece verilen yasal süre içerisinde yerine getirmemesi, davanın tarafı olan ve açıklanan konuda hiçbir yükümlülüğü bulunmayan müvekkilinin, salt bu nedenle hak kaybına uğramasına neden olacak bir olgu olarak kabul edilemez. Yasanın hükmü de, böyle bir sonucu doğuracak şekilde yorumlanamaz. 

Müvekkilin herhangi bir şekilde bu durumdan etkilenebilmesi için, vekilinin yerine getirmediği yükümlülükten haberdar edilmesi, durumun ve sonuçlarının kendisine açıklıkla bildirilmesi gerekir. 

Burada, benzer bir duruma ilişkin bulunması nedeniyle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 67. maddesi hükmüne değinilmesine gerek görülmüştür: Bilindiği üzere, anılan hüküm, vekaletnamenin aslını veya örneğini sunmayan vekilin dava açamayacağı ve yargılamayla ilgili hiçbir görev yapamayacağı kuralını getirdikten sonra, gecikmesinde zarar umulan hallerde, mahkemenin vereceği kesin bir süre içinde vekaletnamesini sunması koşuluyla vekilin dava açmasına veya usul işlemleri yapmasına izin verilebileceğini; bu süre içinde vekaletname verilmediği veya müvekkil tarafından, vekilin yaptığı işlemlere icazeti bildiren bir dilekçe sunulmadığı takdirde, davanın açılmamış sayılacağını, vekilce yapılan işlemlerin de hükümsüz kalacağını öngörmüştür. Görüldüğü üzere, söz konusu yasa hükmü, vekilin vekaletnamesini hiç sunmadığı hallerde dahi, müvekkilin icazetini bildirmesi durumunda, öngörülen yaptırımların uygulanmayacağını düzenlemektedir. Vurgulanması gereken yön şudur: Vekilin, doğrudan kendisine ait bulunan, müvekkilinin kendisine vermiş olduğu vekaletname aslını veya örneğini mahkemeye sunma yükümlülüğünü verilen süreye rağmen yerine getirmemesi halinde, müvekkil, davanın açılmamış sayılması şeklindeki yasal sonuca mutlak surette maruz kalmamakta, vekiline mahkemece verilen süre içinde sunacağı bir dilekçeyle, bu sonuçları bertaraf edebilme hak ve yetkisine sahip kılınmaktadır. 

Esasen bu düzenleme, vekalet sözleşmesinde şekil konusunda yukarıda yapılan açıklamalara uygun ve o açıklamaların ilişkin bulunduğu hukuksal ilkelerin doğal sonucudur. 

Yine, uyuşmazlığın Türkiye Barolar Birliği pulu yapıştırılması yükümlülüğüne, eş söyleyişle, mali bir konuya ilişkin bulunması nedeniyle, benzer bir durumun düzenlendiği Harçlar Kanunu'nun 32. maddesine de değinilmesi uygun görülmüştür. Anılan hüküm, yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe, müteakip işlemlerin yapılamayacağı, ancak diğer tarafın bu harcı ödeyebileceği, böyle bir durumda, işleme devam edileceği yolundadır. Açıktır ki, bu hükümde sözü edilen yargı harcı, alacaklısının doğrudan Devlet olduğu bir yükümlülüğe ilişkindir. Devletin, kendisi lehine ödenmesi gereken bir harca ilişkin olarak, ödememe hali için öngördüğü tek yaptırım, sonraki işlemlerin yapılmaması şeklindedir. Yasa koyucunun, Türkiye Barolar Birliği lehine bir sonuç doğuracak olan pul yapıştırma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi hali için, bundan daha ağır bir yaptırım öngörmüş olabileceği düşünülemez. 

Dolayısıyla, salt, vekilin Türkîye Barolar Birliği pulunu yapıştırmamış veya eksik yatırmış ve bunları verilen süre içerisinde tamamlamamış olması halinde, ne davanın açılmamış sayılması, ne de dosyanın işlemden kaldırılması gündeme gelebilir. Esasen, dosyanın işlemden kaldırılması veya davanın açılmamış sayılması, HUMK. da sadece belirli koşullara özgü olarak öngörülen sonuçlardır ( Örneğin, 409,193. maddeler gibi ). 

Yeri gelmişken şu hususun da belirtilmesi gerekir: Somut olayda, mahkeme, davacı vekiline pul eksikliğini gidermesi için 10 günlük süre vermiş, ilgili ara kararında bu sürenin kesin olup olmadığını belirtmemiştir. Ancak, anılan yasa hükmünde gösterilen 10 günlük süre, sırf yasada öngörülmüş olması nedeniyle kendiliğinden kesin nitelikte bir süredir. Dolayısıyla, mahkemece öyle olduğu belirtilmese de, somut olayda davacı vekiline 24.9.2001 günlü duruşmada verilen sürenin kesin olduğu ve davacı vekilinin kesin süre içerisinde anılan yükümlülüğünü yerine getirmediği kabul edilmelidir. 

Şimdi sıra, kesin nitelikteki yasal 10 günlük sürede, avukatın, vekaletnamesine veya örneğine Türkiye Barolar Birliği pulunu yapıştırmaması ya da eksik pulu tamamlamaması halinde, mahkemece yapılması gereken işlemin belirlenmesine gelmiştir. 

Vekil aracılığı ile takip edilen işlerde, geçerli bir vekaletname bulunması ( temsil yetkisi )ve bunun mahkemeye verilmesi dava şartı olduğu halde, mahkemece verilen 10 günlük süre içinde Türkiye Barolar Birliği pulunun vekaletnameye yapıştırılmaması veya pul eksikliğinin tamamlanmaması bir dava şartı olmadığından çözümün de bu hususlar göz önünde bulundurularak bulunması gerekir. 

Yukarıda yapılan açıklamaların da ortaya koyduğu gibi, avukatının anılan yükümlülüğü yerine getirmediğinden haberdar bulunmayan müvekkilin, salt bu nedenle, açtığı veya davalısı olduğu davayla ilgili olarak herhangi bir şekilde hak kaybına uğraması sonucuna yol açacak bir değerlendirme, her şeyden önce, Anayasa'nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesi hükmüne uygun düşmez. 

Öyleyse, bu tür hallerde mahkemece yapılması gereken iş, öncelikle değinilen durumdan ve doğabilecek hukuksal sonuçlardan müvekkili haberdar etmek; bu cümleden olarak, davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle mevcut usuli sorunu ortadan kaldırabileceği, ya da pul yokluğu veya eksikliğini bizzat giderebileceği veyahut da uygun göreceği başka bir yolla, tarafı olduğu davada usul hukuku açısından aleyhine ortaya çıkması muhtemel sonuçları bertaraf edebileceği kendisine ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde işlem yapmak olmalıdır. 

Somut olayda, yerel mahkemece açıklanan şekilde bir işlem yapılmaksızın ve müvekkil durumdan haberdar edilmeksizin davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş; bozma üzerine de aynı doğrultuda direnme hükmü kurulmuştur. 

O halde, direnme kararı usul ve yasaya aykırı olup, belirtilen bu değişik gerekçeyle bozulmalıdır. 

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının açıklanan değişik gerekçeyle HUMK.nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 2.4.2003 gününde, oybirliği ile karar verildi.

Kaynak: www.hukukmedeniyeti.org