T.C. YARGITAY 13.HUKUK DAİRESİ ESAS NO:2015/7350 KARAR NO:2015/31650 KARAR TARİHİ: 03/11/2015

 Yargıtay duruşması ayrı bir iş olmayıp bu duruşmaya katılmayan avukatın bu nedenle azli haklı sayılır.
ÖZET: Avukat, üstlendiği işi sonuna kadar takip etmekle yükümlü olup, hukuki yardım konusu bir dava ise, bu davayı temyiz ve karar düzeltme aşamaları da dahil olmak üzere kesinleşinceye kadar takip etmekle yükümlüdür. Yargıtay aşamasında duruşmalı yapılan temyiz istemi sonucunda haklı çıkan taraf yararına ayrıca bir duruşma vekalet ücretine hükmedilmesi, mahkemenin kabulünün aksine, davanın bu aşamasının, ayrı bir iş olduğu sonucunu doğurmaz.

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı A.. Ş.. avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde temyiz eden davalı A.. A.. Ş.. ve vekili avukat S.. K.., diğer davalı Asiller N.. Y.., K.. T.. ile davacı vekili avukat M.. M.. Çe..'nın gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalılardan A.. Ş.., N.. Y.. ve R.. Y..’ın vekili olarak Bursa 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/418 esas ve Bursa 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/382 esas sayılı dosyalarını takip ettiğini, verilen kararların Yargıtay'ca onandığını, Bursa 9.icra Müdürlüğünün 2012/6559 ve 2012/7223 esas sayılı dosyaları üzerinden ilamlı takip başlattığını, ancak bu sırada vekaletten azledildiğini, davalılardan A.. Ş.., N.. Y.. ve R.. Y..'ın gerek dava, gerekse icra vekalet ücretinden, diğer davalı K.. T..'nün ise sadece icra vekalet ücretinden sorumlu olduğunu, ayrıca her iki icra dosyası için de takip masraflarının kendisi tarafından yapıldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, tüm davalılar yönünden Bursa 9. İcra Müdürlüğünün her iki dosyası için toplam 11.991,00 TL icra vekalet ücreti ile K.. T.. dışındaki davalılar yönünden toplam 5.560,00 TL dava vekalet ücreti ve 5.660,00 TL dava nedeniyle karşı taraf vekalet ücretinin yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah dilekçesiyle talebini 49.391,07 TL’ye çıkarmıştır.

Davalılar, davacı avukatın Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/418 ve Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/382 esas sayılı dosyalarında davalılardan K.. T..’nün vekili olmadığı halde, yazılı talimat almadan diğer davalıların yanında K.. T..’nün de dava haklarını icra takibine konu ettiğini, bu durumu anlamaları üzerine davacıya olan güvenlerinin sarsıldığını, ayrıca davacının ecrimisil davasının duruşmalarına katılmadığı gibi, temyiz aşamasında da Yargıtay’da yapılan duruşmaya katılmadığını, haklı olarak azledilen avukatın ücret talep edemeyeceğini savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, “özellikle davacının Yargıtay’daki duruşmaya katılmaması, haklı azil nedeni olarak ileri sürülmüşse de, Yargıtay’daki davaların takibinin ayrı ücreti gerektirdiği, bu nedenle bu beyana itibar edilmediği, kaldı ki azilnamelerde azil nedeninin de belirtilmediği, icra dosyalarında alacağın teminat altına alındığı, Yargıtay’ca verilen onama kararlarından sonra gerçekleşen azillerin haklı olmadığı, davacı avukatın tam ücrete hak kazandığı” belirtilerek, davanın kısmen kabulüne, 6.719,85 TL'nin davalı A.. Ş..'den, 6.719,85 TL'nin davalı N.. Y..'dan, 2.479,60 TL'nin davalı R.. Y..'dan, 6.410,62 TL'nin davalı K.. T..'den dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleriyle birlikte tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-Avukatın, vekil olarak borçları Türk Borçlar Kanunu’nun 505. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 389) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanun’nun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır.

“Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Türk Borçlar Kanunu’nun 506. (Mülga Borçlar Kanununun 390.) maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir.

Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır.

Avukatlık Kanunu’nun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa, davacı avukat, vekaletten haksız olarak azledildiğini ileri sürerek, vekalet ücreti alacağının tahsili için eldeki davayı açmış, davalılar ise azlin haklı olduğunu savunmuşlardır. Bu durumda davada öncelikle çözümlenmesi gereken husus, azlin haklı olup olmadığına ilişkindir. Davalılar, her ne kadar azil ihtarında “gördüğüm lüzum üzerine” açıklamasıyla herhangi bir azil nedenine dayanmamışlarsa da, iş bu davadaki savunmalarında, davacının vekil olarak gerekli özeni göstermediğini, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını, duruşmalara girmediğini, davalılardan K.. T.. adına da talimatı olmadan ilamlı takip başlattığını, tüm bu nedenlerle davacıyı haklı olarak azlettiklerini belirtmişlerdir.

Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, “azilnamede azil gerekçesinin gösterilmediği, soyut olarak belirtilen azil beyanının haksız azil olarak kabul edilmesi gerektiği” belirtilmiş, mahkemece de davalıların savunmalarında bildirmiş oldukları tüm azil nedenleri üzerinde inceleme ve değerlendirme yapılmadan hüküm kurulmuştur. Oysa ki, Türk Borçlar Kanunu’nun 512/1. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 396/1.) maddesinde, vekaletten azlin ve vekillikten istifanın her zaman caiz olduğu belirtilmiş, azil iradesinin bildirimi, gerek azil sebepleri ve gerekse zaman itibariyle hiçbir sınırlandırmaya tabi tutulmamıştır. Söz konusu maddenin 2. fıkrasındaki, azil ve istifanın münasip olmayan bir zamanda gerçekleşmesi halinde, bundan dolayı karşı tarafın uğradığı zararın tazmin yükümlülüğüne ilişkin hüküm ise, azil ve istifayı herhangi bir yönden sınırlandırıp kısıtlayan değil, tersine, bu hakkın kullanılmasına ilişkin serbestiyi teyit eden ve sadece münasip olmayan bir zamanda gerçekleştiği takdirde bunun olası sonuçlarını düzenleyen bir içeriktedir. Yine Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesi de, vekaletten azil veya istifaya, bunların haklı nedenlere dayalı olup olmamasına göre değişen farklı sonuçlar bağlanmıştır. Tüm bu nedenlerle somut olayda, davalı tarafın, azil iradesinin bildirimine ilişkin ihtarnamesinde açıkladığı azil sebebiyle bağlı bulunmadığı, görülmekte olan davada yeni ve başkaca azil sebeplerini bildirebileceği, azlin haklı olduğu yönündeki savunmasını da bu sebeplere dayandırabileceği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü, Anayasa’da düzenlenip güvence altına alınmış olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır. Esasen bu yorum tarzı, vekalet sözleşmesinin hukuksal niteliğine, özellikle de vekalet ilişkisinin kurulmasının adeta ön koşulunu oluşturan ‘karşılıklı güven’ unsuruna, dahası bu unsurla yakın bir ilgisi bulunan, kanunda açıkça düzenlenmemekle birlikte öğretide ve yargısal uygulamalarda vekilin borçlarından biri olarak kabul edilen ve vekalet ilişkisinin sona ermesinden sonra dahi varlığını devam ettireceği benimsenen ‘sır saklama yükümlülüğü’ne de uygun bir sonucu ortaya koymaktadır.(Bkz. HGK’nun T. 11.10.2006, E.2006/13-610, K.2006/639 sayılı kararı)

O halde mahkemece, taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık konusu olan, “azlin haklı olup olmadığı” hususu ile ilgili, davalıların iş bu davada ileri sürmüş oldukları tüm azil nedenleri incelenip, değerlendirilmelidir.

Öte yandan mahkemece, davalı tarafça iş bu davada dayanılan azil nedenlerinden biri olan, “davacı avukatın Yargıtay’daki duruşmaya katılmamış olmasının” haklı bir azil nedeni olamayacağı belirtilmişse de, mahkemenin bu kabulünde de isabet bulunmamaktadır. Zira avukat, üstlendiği işi sonuna kadar takip etmekle yükümlü olup, hukuki yardım konusu bir dava ise, bu davayı temyiz ve karar düzeltme aşamaları da dahil olmak üzere kesinleşinceye kadar takip etmekle yükümlüdür. Yargıtay aşamasında duruşmalı yapılan temyiz istemi sonucunda haklı çıkan taraf yararına ayrıca bir duruşma vekalet ücretine hükmedilmesi, mahkemenin kabulünün aksine, davanın bu aşamasının, ayrı bir iş olduğu sonucunu doğurmaz. Yine mahkemece, hukuki yardım konusu alacağın teminat altına alındığından bahsedilmişse de, müvekkile ait alacağın teminat altına alınmış olması da, sırf bu nedenle azlin haksız olduğunu kabul etmek için yeterli değildir.

Açıklanan tüm bu nedenlerle, mahkemece öncelikle davalıların bildirmiş oldukları tüm azil nedenleri, Yargıtay’daki duruşma aşaması da dahil olmak üzere incelenip değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik ve yanlış değerlendirmelerle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ : 

1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalılar yararına BOZULMASINA, 
2. bent gereğince davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan 381,34 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 03/11/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

www.kararara.com