Sanık ...'nin ... Barosuna kayıtlı

avukat olduğu, avukat olmayan ve hakkındaki mahkûmiyet hükmü onanmak suretiyle kesinleşip incelemeye konu olmayan sanık ... ile birlikte katılanlardan gerçekte avukatlık hizmeti vermedikleri halde vekâlet ücreti ve mahkeme masrafı olarak para aldıkları iddia edilen olayda sanıkların adliyelere ve katılanların bulundukları yerlere birlikte giderek katılanlarla görüştükleri, avukat olduklarını, adliyede tanıdıkları olduğunu, davalarını yalnızca kendilerinin çözebileceğini dile getirdikleri, katılanları ikna edip haksız menfaat sağladıkları, bu olaylar sırasında katılanlarla görüşen sanık ...'nin ...'in avukat olduğunu, aynı büroda ortak çalıştıklarını söyleyerek kendi isminin yanında bu sanığa da vekâlet verilmesini sağladığı, böylelikle sanık ...'in avukat sıfatı ile iş takip ettiği konusunda kanaat oluşturduğu, sanık ...'in de avukat olduğunu, ortak çalıştıklarını söyleyerek sanıkla birlikte katılanlarla görüştüğü, katılanların dosyalarını incelediği ve katılanlardan para tahsil ettiği, ...'nin de adı geçen sanığın getirdiği dava ve işleri takip ettiği izlenimini verdiği, bu bağlamda diğer sanıkla birlikte adliye ve cezaevlerine gittiği, bazı katılanlardan mahkeme masrafı ve vekâlet ücreti aldığı, ancak aldığı işleri yasal olarak takip edip sonuçlandırmadığı, katılanlar ve yakın akrabalarının içerisinde bulundukları zor durumdan ve bilgisizliklerinden yararlanıp iradelerini sakatlayacak bir takım hileli davranışlarda da bulunarak haksız kazanç temin ettiği, bu şekilde üzerine atılı dolandırıcılık suçlarını işlediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.



T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu


Esas No:2014/19
Karar No:2015/309



Mahkemesi : ... Ağır Ceza
Dolandırıcılık suçundan açılan ve birleştirilen kamu davalarının yapılan yargılaması sonucunda sanığın; katılan ...'e karşı eylemi nedeniyle TCK'nun 157/1, 62/1, 52/2, 52/4, 53/1. maddeleri uyarınca bir yıl üç ay hapis ve 5000 TL adli para, ... ve ...'e karşı eylemleri nedeniyle 157/1, 62/1, 52/2, 52/4, 53/1. maddeleri gereği bir yıl üç ay hapis ve 11.660 TL adli para, ...'a karşı eylemi nedeniyle 157/1, 168/1, 62/1, 52/2, 52/4, 53/1, 58/6 ve 63. maddeleri gereğince beş ay hapis ve 660 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, ...nce verilen ... gün ve ... sayılı hükmün sanık müdafii ile katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince ... gün ve 19613-1964 sayı ile;
"1) Sanık ... hakkında katılan ..., ..., ...'ye karşı işlediği dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından verilen beraat kararları, ...'a karşı işlediği dolandırıcılık suçundan açılan mükerrer kamu davası nedeniyle verilen ret kararı, sanık ... hakkında mağdurlar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...'na karşı işlediği dolandırıcılık suçundan verilen beraat, ...'a karşı işlediği dolandırıcılık suçundan açılan mükerrer kamu davasından verilen ret kararına yönelik katılan vekilinin temyiz isteğinin incelenmesinde;
Katılan ...'in diğer katılanlara karşı işlenen suçlardan doğrudan zarar görmesinin söz konusu olmaması karşısında, katılan vekilinin bahsi geçen uygulamalar yönünden temyiz isteğinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 317. maddesi gereğince reddine,
2) Sanık ... hakkında katılanlar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...'a karşı işlediği dolandırıcılık suçundan verilen mahkûmiyet; sanık ... hakkında katılanlar ..., ... ile ...'e karşı işlediği dolandırıcılık suçundan verilen mahkûmiyet, ... hakkında katılan ...'e karşı işlediği dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararlarına yönelik, sanıklar müdafileri ile katılan ... vekilinin temyiz isteklerinin incelenmesinde;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler bulunmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli, bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
avukatlık yapan sanık ...'nin, avukatlık sıfatının bulunmadığını bildiği ... ile iş sahiplerinden kendisi adına vekâlet alması bu suretle vekilliğini üstlendiği kişilerden alacağı vekâlet ücretinin belirli bir oranını ...'e vereceği hususunda anlaşmaları, ...'in kendisini avukat olarak tanıtıp ... ile birlikte çalıştıklarını söyleyerek ikna ettiği iş sahipleri olan katılan ve mağdurların hukuki sorunlarının çözümü için dava açılacağı veya işlerinin takip edileceği vaadi ile noterde kendisinin de avukat olarak gösterildiği vekâletnameler düzenlenmesini sağlayıp menfaat temin ederek aralarında paylaşmaları şeklinde gelişen olayda mahkemenin dolandırıcılık suçunun oluştuğuna yönelik kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Sanıkların yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün onanmasına,
3) Sanık ... hakkında ...'a karşı işlediği dolandırıcılık suçundan verilen mahkûmiyet kararına yönelik temyiz isteğinin incelenmesinde;
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Adli sicil kaydında tekerrüre esas mahkûmiyeti bulunmayan sanık ...'ye ...'in sabıka kaydındaki tekerrüre esas mahkûmiyeti dayanak gösterilerek 5237 sayılı TCK’nun 58. maddesinin uygulanması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereği uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan hükümde yer alan tekerrür uygulanmasına ilişkin kısmın çıkartılması suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına,
4) Sanık ... hakkında ... ile ...'na karşı işlediği dolandırıcılık suçundan verilen mahkûmiyet kararına yönelik temyiz isteğinin incelenmesinde;
Katılan beyanları ve tüm dosya kapsamına göre, diğer sanık tarafından bildirilen kimlik bilgileriyle adına vekâletname çıkarılması dışında katılanlarla hiçbir irtibatı olmayan ...'nin, kendisini avukat olarak tanıtıp bir hukuki problemlerini çözeceğini vaat ederek katılanlardan para alan sanık ...'in fiiline hangi şekilde iştirak ettiği tartışılmadan yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
...nce 15.05.2013 gün ve 87-103 sayı ile; sanık ...'nin ... ve ...'na karşı dolandırıcılık suçundan beraatına karar verilmiş, söz konusu hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 29.11.2013 gün ve 306387 sayı ile;
"Yargıtay 15. Ceza Dairesinin ... tarihli ilamına, ..., ..., ..., ...'e yönelik verilen kararlar açısından sanık ... lehine itiraz edilmesi gerektiği düşünülmüştür.
Uyuşmazlık ... yönünden suçların sübut bulup bulmadığı noktasında toplanmaktadır.
Sanık ... suçların işlendiği iddia edilen tarihlerde ... Barosuna kayıtlı avukat olup, Çorlu İlçesinde serbest avukatlık yapmaktadır. Sanık ...'nin suç tarihlerini kapsayan döneme ilişkin baro levhasında kayıtlı olduğu, avukatlık yapmasına engel bir halin olmadığı da dosya kapsamıyla sabittir.
İtiraz kapsamının dışında kalan sanık ... ise ...'nin liseden arkadaşı olup, davası nedeniyle 27.05.2008 günü ...'ye vekâlet verdiği, ...'in kimlik ve avukatlık bilgilerinin bu vekâletnamenin üzerinde olduğu anlaşılmaktadır.
Sanık ... liseden arkadaşı olan diğer sanıkla ondört yıl görüşmediğini, diğer sanığın davası nedeniyle görüşmeye başladığını iddia etmektedir. Ondört yıldır diğer sanıkla görüşmediği konusunda söylediklerinin aksine bir delil ortaya konulmamıştır.
Sanık ... kendisine yapılan suçlamalarla ilgili; hakkında dolandırıcılık suçundan mahkûmiyet kararı verilen diğer sanıkla ortak hareket etmediğini söylemekte, hatta diğer sanığın ismini kullandığını öğrendiğinde, katılan ...'le yaşayan ... ile kavga etmeye gittiğini iddia etmektedir. İleri sürdüğü iddia konusunda ..., ..., ...'u tanık olarak dinletmiş, tanıklar ...'in kavga etmek amacıyla diğer sanığın yanında kaldığı ...'ın evine gittiklerini doğrulamışlardır. Dinlenen ... ve ..., ...'ın evine girdiklerini, dışarıda olan olayları görmediklerini söylemiş, ...; sanık ...'in ...'e sopayla saldırdığını, küfür ettiğini, ...'ın 'çok bağırıyorsunuz, beni mahalleye rezil ediyorsunuz' dediğini, sanık ...'in ...'a da hakaret ettiğini, ...'ın 'halledeceğiz' gibi sözler söylediğini söylemiş, bu diyaloglara tanık olan ... mahkemece dinlenilmediği gibi, ...'dan olayla ilgili bilgileri sorulmamıştır. Bu konuda mahkemece bir eksik araştırma olsa da sanık ...'in iddiaları dinlenilen tanıklarca doğrulanmış olduğundan, olayın sanık ...'in anlattığı şekilde gerçekleştiği kabul edilmelidir.
Sanık ...; katılanlar ... ve ...'i 04.04.2009 günü arayıp ...'in avukat olmadığı konusunda uyardığını söylemiş, sanığın bu iddiası, 14.07.2011 tarihli celsede katılan ... tarafından da doğrulanmıştır. Katılan ... bu konuda sanık ...'in kendilerine diğer sanığı azletmeleri ve vekâletname vermeleri durumunda davaya bakabileceğini söylediğini ifade etmiştir.
..., ...'i arayıp ...'in avukat olmadığını söylediği iddiasında bulunmuş, ...'den sorulduğunda 14.07.2011 tarihli celsede; '... beni aradı, vekâletimi geri çekmem gerektiğini, dolandırıldığımı, ...'le beraber çalışmadığını söyledi' şeklinde cevap vermiştir.
...; '...'in avukat olmadığını ...'a söyledim' demiş ve sanığın bu iddiası katılan ... tarafından da doğrulanmıştır.
Katılan ... ile telefonda konuşan sanık ..., ... ...'un avukat olmadığını, birçok kişiyi bu yöntemle dolandırdığını anlatmıştır.
Sanık ...'in adının kullanıldığını öğrendikten sonra, mağdurları arayıp uyardığı, ...'in dolandırıcı olduğunu anlattığı ve diğer sanığın kaldığı eve giderek ismini kullanması nedeniyle kavga ettiği de sabittir.
Sanık ...'in, ...'le ortak çalıştığı ve aldığı paralardan pay aldığı konusu da ispatlanabilmiş değildir.
Sanık ...'in katılanlar tarafından suçlanması sonucunda, suçu sabit olan sanık ...'in dolandırıcılık eylemine katıldığı, birlikte hareket edip atılı suçu işlediği kabul edilmiş ve sanığın mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme kararı onanmıştır.
Sanık ... hakkındaki mahkûmiyet kararını değerlendirebilmek için katılanların hazırlık aşamasından itibaren beyanlarını irdelemek, bu beyanların nasıl bir seyir izlediğini değerlendirmek gerekmektedir. Bu cümleden hareketle katılanların beyanları incelendiğinde;
1) Katılan ...'in 06.05.2009 tarihinde polisteki ifadesi incelendiğinde; ... ile katılanın hiç yüz yüze gelmedikleri, katılanın sanığa her hangi bir para vermediği, konuşmaların ... ile yapılıp muhatap alındığı, kendisini avukat olarak tanıttığı, katılandan iki kez para alıp sözünü yerine getirememesi üzerine üçüncü görüşmede ortağı olarak ...'ten söz edip ...'in 2.500 TL para istediğini söyleyip katılandan bu parayı aldığı, bütün olanların ...'in kontrolü içerisinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Sanık ... bu konuda baştan beri tutarlı bir şekilde katılanın babası için sanık ...'ten 300 TL taksi parası ve 500 TL de dosyaya bakım parası aldığını söylemiş, Özgür, ...'in telefonunu bulup aradığında bu hususu katılana anlatmış, ayrıca diğer sanığın da dolandırıcı olduğunu, böyle birçok kişiyi dolandırdığını katılana söylemiştir. Hazırlık tahkikatında bu beyanlarda bulunan katılan, 23.07.2009 tarihli duruşmada ...'ten bahsetmezken, sanıkla muhatap olup tanıdığını söylemezken 06.09.2011 tarihli celsede 'sanık ...'ye ayrı ayrı 2.500 TL verdim, ... bana diğer sanık ...'le ortak olduklarını söylemişti' demiştir. Katılanın beyanlarını irdelediğimizde hangi beyanı doğru olarak kabul edilecektir. Katılanın sanığı suçlayan 06.09.2011 tarihli, önceki beyanı ile taban tabana zıt beyanlarını hükme esas alıp sanığı cezalandırmak mümkün değildir. Katılanın gittikçe sanığı suçlamaya yönelen beyanlarını doğru kabul etmek ve suçluluğu konusunda başka bir delil bulunmayan sanığı mahkûm etmek doğru olmayacaktır.
2) Katılan ... 06.05.2009 tarihli poliste alınan beyanında, avukat ...'yi ilk kez kayınvalidesi ...'in evine geldiğinde gördüğünü, para konusunda konuşmadığını, bu konularda kendisini avukat olarak tanıtan ve kayınvalidesi ile birlikte yaşayan ...'le muhatap olduklarını anlatmaktadır. 23.07.2009 tarihli duruşmada, 'olaydan haberdar olup bizlerin dolandırılmasına yol açan ve hatta komisyon alan avukat ...'den de şikâyetçiyim' demiştir. 14.07.2011 tarihli celsede sanık ...'in diğer sanıkla birlikte geldiğini, ortak çalıştıklarını söylediğini, 'vekâleti ikimiz adına ver' dediğini ifade etmiştir. 23.07.2009 tarihli celsede sanık aleyhine söylediği sözler ilk beyanlarında söylediği sözlerle çelişmekle birlikte, bu sözlerin söyleniş tarzından bir bilgiye değil, kanaate dayalı olduğu anlaşılmaktadır. 14.07.2011 tarihinde sanık aleyhine söylediği sözler ise, 06.05.2009 tarihli beyanları ile taban tabana zıt olup, bu söylenenleri doğru kabul etmek mahkûmiyete dayanak yapmak mümkün değildir. Sanık ...'yi suçlayıcı ifadelerin, ...'in yakalandıktan sonra, '...'nin her şeyden haberi vardı, ortak çalışıyorduk, ben komisyon veriyordum' sözlerinden sonra ivme kazandığı, katılanların bu sözlerden etkilenmelerine dayandığı anlaşılmaktadır. ...'in annesi ...'in de hazırlık beyanlarından farklı olarak mahkemede beyanlarda bulunduğu, dosya kapsamıyla sabit olup, bu ifadelerin tek başına delil olduğunu söylemek de mümkün değildir.
3) Katılan ... 06.05.2009 tarihinde poliste alınan beyanında; avukat ...'yi görmediğini, parayı kendisini avukat olarak tanıtan ...'e verdiğini söylemiştir. 23.07.2009 tarihli celsede 'yakinen şahit olduğuma göre ...'nin bu olaydan bilgisi vardır, sanık ...'e önce 1.500, daha sonra 500 TL parayı sanık ... ile geldiklerinde elden teslim ettim olaydan haberdar olduğunu düşündüğüm ...'den şikâyetçiyim' demiştir. 14.07.2011 tarihli celse; 'sanıklar birlikte çalıştıklarını söylüyorlardı, ..., ...'in avukat olduğunu beyan etmişti' demiştir. Katılan ilk ifadesinde söylemediği şeyleri aşamalarda geliştirerek söyleyip sanık ...'i suçlamıştır. 06.05.2009 tarihli duruşmada; kanaate dayalı olarak konuşan, 'olaydan haberdar olduğunu düşündüğüm' şeklinde beyanda bulunan katılanın, 14.07.2011 tarihinde; 'sanıklar birlikte çalıştıklarını söylüyorlardı, sanık ..., sanık ...'in avukat olduğunu söyledi' şeklinde kesinlik içeren sözler söylemesi nasıl izah edilebilir.
Sanık ...'le ...'nin birlikte hareket edip atılı suçu işledikleri kabul edilerek sanığa da ceza verilmiş ise de, burada çok önemli bir husus gözden kaçırılmıştır. Sanık ...'in 'biz diğer sanıkla ortak çalışıyorduk, ben ona komisyon veriyordum' demesine karşılık istisnasız bir şekilde dava açılan ve mahkûmiyetine karar verilen, tüm olaylarda kendisini avukat olarak tanıttığı, diğer sanık adına onun aracısı olarak hareket ettiğini beyan etmediğidir. ... aracı ise neden kendisini avukat olarak tanıtmış, para almıştır da aracı olduğunu söylememiş ve gerçekten avukat olan kişinin ismini vekâletnamelere koydurmuştur. Sanığın yalnızca kendi ismini vekâletnameye koydurması halinde, dolandırıcılık suçunu işlediği hemen ortaya çıkacağı için böyle hareket ettiğini söylemek mümkündür. ... ... hakkında noterde düzenlenen vekâletnamelerle ilgili resmi belgede sahtecilikten dava açılmamış olsa da, yargılamaya konu vekâletnameler sahtecilik suçunun konusudur. Bu şekilde düzenlenen vekâletnamelerin çok açık bir şekilde sahtecilik suçunu oluşturduğu konusu sabittir. Avukat ... olarak tanzim olunan vekâletnamelerin sahte olacağını bilemeyecek pozisyonda olmayan mesleki kıdeme sahip avukatın bu riski alabileceğini söylemek mümkün değildir.
Sanık ...'nin, mahkûmiyetine karar verilen ve dolandırıcılık suçlarını işlediği sabit olan diğer sanıktan bir komisyon aldığı ispatlanmamış iken, isminin diğer sanık ... tarafından kullanıldığını öğrendikten sonra katılanları arayıp adını kullanan sanığın avukat değil dolandırıcı olduğunu söylediği, isminin dolandırıcılık olaylarında kullanıldığını öğrendikten sonra diğer sanıkla kavga edip küfürleştiği sabit iken katılanların yukarıda izah edilen çelişkili sözleri ile aralarında husumet oluşan kendisinin az ceza alacağını düşünmesi nedeniyle fiili 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 48. maddesine sokmaya çalışan her aşamada yalan söylediği ispatlanan ...'in iddiaları ile faal olarak avukat olan, bürosu bulunan, avukatlık yapmasına engel cezası bulunmayan, katılanların vekâletini alıp davalarını takip olanağı bulunan ve vekâletname alma karşılığında doğrudan katılanlardan avukatlık ücretlerini tahsil etmesi mümkün olan sanığı mahkûm etmek mümkün değildir.
Sanık ... hakkında ileri sürülen iddialar, sanığın mahkûmiyeti konusunda yeterli olmadığı için beraatına karar verilmesini ve mahkûmiyet kararının onanması doğrultusunda Yargıtay 15. Ceza dairesinin ... tarihli onama kararının kaldırılması gerekmektedir" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Dairenin ... gün ve 19613 - 1964 sayılı sanık ... hakkında katılan ...'a karşı eylemlerinden verilen mahkûmiyet hükmünün düzeltilerek onanması, katılanlar ..., ..., ...'e karşı eylemi nedeniyle verilen mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin kararlarının kaldırılarak, sanığın adı geçen katılanlara karşı dolandırıcılık suçlarını işlemediği gerekçesiyle yerel mahkeme hükümlerinin bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.
CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 25.12.2013 gün ve 32132-20948 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe ile karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık ...'nin, katılanlar ..., ..., ..., ...'e yönelik eylemleri nedeniyle kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmış olup, Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın dolandırıcılık suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...'nin ... Barosuna kayıtlı avukat, hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan hükümler onanmak suretiyle kesinleşen ve incelemeye konu olmayan sanık ...'in ise sanığın liseden arkadaşı olduğu ve bir davası nedeniyle sanığı vekil tayin ettiği, bu şekilde sanığın kimlik bilgileri ile bürosunun adresini öğrendiği,
...'in kendisini avukat olarak tanıtıp ortağı olduğunu söylediği ...'nin adını kullanmak suretiyle tanıdıklarından vekâletname alıp, vekâlet ücreti ve masraf adı altında para tahsil ettiği, bir kısım vekâletnamelerde her iki sanığın isimlerinin aynı adreste avukat olarak görev yaptıkları şeklinde yazıldığı, bazı vekâletnamelerde yalnızca ...'in avukat olarak tayin edildiğinin belirtildiği,
Sanık ...'nin, soruşturma aşamasında isminin kullanıldığını dile getirip ...'den şikâyetçi olduğu,
Sanık ... ile mağdurların beyanı alındıktan sonra, yargılamaya konu olaylarda iştiraki bulunabileceği düşüncesiyle, avukat olarak görev yapmakta olan sanık ... hakkında son soruşturmanın açılması kararıyla kamu davası açıldığı ve bütün davaların birleştirildiği,
Mağdurlar ..., ...'nun ...'ye bir vekâlet verdikleri ve bu vekâletnameye dayalı olarak sanığın katılanların şikâyetçi oldukları olay nedeniyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz ettiği, tazminat ve icra dosyalarını takip ettiği,
Mağdur ...'nin ortaklığın giderilmesi davasının takip edilmesi amacıyla ...'ye vekâlet verdiği, ancak söz konusu davanın masraf verilmemesi nedeniyle sanık tarafından takip edilmediği,
Katılan ...'in ... aracılığı ile ulaştığı sanıktan tutuklu olan babasının dosyasıyla ilgilenmesini istediği, sanığın mağdurdan bir miktar masraf aldığı, söz konusu dosyayı inceleyip babası ile görüştüğü, ancak ücretin fazla bulunması nedeniyle sanığa vekâletname verilmediği,
Katılan ...'in ... aracılığı ile tanışıp görüştüğü sanık ...'den tutuklu olan eşinin dosyasıyla ilgilenmesini istediği, sanığın katılanın cezaevindeki eşi ile görüştüğü,
Katılan ...'in ... aracılığı ile ulaştığı sanıktan tutuklu olan babasının dosyasıyla ilgilenmesini istediği, sanığın katılanın cezaevinde bulunan babası ile görüştüğü,
...'nin ... tarafından posta havalesiyle gönderilen 24.02.2009 tarihli dokuzyüz liralık ödemeyi aldığına ilişkin bir havale makbuzu bulunduğu, ancak söz konusu evrakta ödeme nedeninin yazılı olmadığı, dosyada sanıklar arasında para alışverişine ilişkin başka bir belgeye rastlanmadığı,
Sanık ...'in ..., ..., ..., ...'den iş takibi amacıyla ayrı ayrı bir miktar para aldığına ilişkin yarım kâğıtlara yazılı metni imzalayıp adı geçen şikâyetçilere verdiği,
Dosyada ...'in avukat olarak belirtildiği el yazısıyla yazılmış çok sayıda belgenin mevcut olduğu,
Sanık ...'nin karşılıksız çek keşide etmek suçundan iki adet sabıkasının, ...'in ise ruhsatsız silah taşımak, iftira ve karşılıksız çek keşide etmek suçlarından çok sayıda sicil kaydının bulunduğu,
... hakkında başlatılan soruşturmada beyanı alınan katılanların ...'nin isminden bahsetmedikleri, sanık hakkında son soruşturmanın açılması kararı verilmesinin ardından ise söz konusu sanıkla ilgili anlatımda bulundukları,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ...; ... ile yedi ay önce arkadaşının tavsiyesi üzerine tanıştığını, sanığın avukat olduğunu söylediğini, ayrıldığı eşi ile aralarında taşınmaz ihtilafı bulunduğunu anlattığında; "bu tam bize göre, ortağımla görüşmeliyim" diyerek dışarı çıktığını, ardından da ortağının kabul ettiğini söyleyerek vekâlet istediğini, vekâletnamenin ... adına verilmesi gerektiğini belirtip kimlik bilgilerini ve telefonunu verdiğini, ...'e mahkeme masrafı ve avukatlık ücreti olarak biraz para ödediğini, ... adına noterden vekâletname düzenlettiğini, adı geçen kişinin duruşmasına gelmediğini, kendisini telefonla aradığında davaya gireceğini söylediğini, sanıkları adliyede birlikte gördüğünü, sanıkların geç kaldıkları için davaya giremediklerini söylediklerini, kendi dosyasını mübaşirden alıp incelediklerini, bu tarihten sonra da para verdiğini,
Katılan ...; ...'i ... aracılığıyla avukat olarak tanıdığını, bir kısım sorunları bulunduğunu söylediğinde sanığın avukat olduğunu, bu sorunları çözebileceğini beyan edip ortağının kimlik numarasını verdiğini, notere giderek her iki sanık adına müşterek vekâletname verdiğini, daha sonra kendisini telefonla arayan sanık ... ...'un davasını açtığını söyleyerek para istediğini, evine kadar gelip para aldığını, ...'nin yirmi gün sonra telefonla arayarak sanığın avukat olmadığını, kendisine para ödenmediğini, davasını açmadığını söylediğini, bu şekilde dolandırıldığını öğrendiğini, sanıkların birlikte hareket ettiğini düşündüğünü, bu nedenle kendilerinden şikâyetçi olduğunu,
Katılan ...; ...'...'in eşi ve avukat olarak tanıdığını, komşusu ile sorunundan bahsettiğinde sanığın davayı alabileceğini, ... ile ortak olduğunu, ortağı adına vekâletname çıkarması gerektiğini söyleyip kimlik numarasını verip bir miktar para istediğini, sanıklara müşterek vekâletname verdiğini, ...'e daha sonra da para ödediğini, dava açtığını söylediğini, ancak davanın açılmadığını, ... ile yalnızca telefonla görüşerek davaları ile ilgili bilgi aldığını, bu sanığın ... ile ortak olduğunu söylediğini, kimlik bilgilerini kendisinin verdiğini belirtmiş, duruşmada ise; sanıkla hiç yüz yüze gelmediklerini, dolandırıldıktan on ay sonra ...'nin kendisini arayıp sanığın avukat olmadığını söylediğini, kollukta alınan ifadesi ile duruşmadaki beyanları arasında çelişki bulunduğu belirtilerek sorulduğunda; sanık ... ile iki kere telefonla görüştüğünü, sanığın "vekâletnamenizi geri alın daha sonra vekâlet alıp davanıza girerim" dediğini ve para talep ettiğini, soruşturma aşamasındaki ifadesinin doğru olduğunu,
Katılan ...; ...'...'in eşi ve avukat olarak tanıdığını, komşuları ile arasındaki sorunundan bahsettiğinde sanığın davasını alabileceğini, ortağı adına vekâlet çıkarması gerektiğini söyleyip kimlik numarasını verdiğini ve para istediğini, notere giderek her iki sanık adına vekâletname çıkardığını, daha sonra da ...'e para verdiğini, dava açtığını söylediğini ancak açmadığını, bunun üzerine dolandırıldıklarını anladığını,
Katılan ...; ...'in kendisine avukat olduğunu ve eşinden boşandığını söylediğini, aralarında duygusal yakınlaşma yaşandığını, bir süre sonra aynı evi paylaşmaya başladıklarını, sanığı arkadaş çevresi ile tanıştırdığını, sanığın kendisine yasal evlilik işlemlerini başlattığını anlattığını, hiçbir zaman avukat olmadığını söylemediğin...'y... ile birlikte aynı evde yaşamaya başladıktan dört ay sonra ortağı olarak tanıdığını, kendisi ve çevresinin aksayan işleri nedeniyle şüphelendiğini, ...'den ...'in avukat olmadığını, evli ve üniversite öğrencisi çocuğu olduğunu öğrendiğini, birlikte yaşadığı sanığın davalarını takip edeceğinden bahisle kendisi ve arkadaşlarından vekâlet ve yüklü miktarda para aldığını, paraları geri ödemediğini, ...'nin uzun süredir durumdan haberi olmasına rağmen kendisini uyarmadığını, ortak olduklarını düşündüğünü, neden kendilerine söylemediğini sorduğunda artık kendisine para vermeyi kestiğini, bu nedenle geç de olsa sanığın avukat olmadığını açıklamak zorunda kaldığını ifade ettiğini, sanığın avukat olmadığını öğrendiğinde diğer şikâyetçileri de uyarıp olayın ortaya çıkmasını sağladığını,
Katılan ...; ...'i çalıştığı benzin istasyonuna gelmesi nedeniyle tanıdığını, kendisine avukat olduğunu söylediğini, trafik kazasından söz edince; "biz aile dostuyuz, sadece masrafı karşıla" diyerek davasını aldığını, vekâleti ortağı ... adına çıkarması gerektiğini belirttiğini, noterden vekâletname hazırlattığını, ...'e anlaşmaları doğrultusunda biraz para verdiğini, daha sonra arayarak ... ile ortak olduklarını, davayı birlikte takip ettiklerini söyleyip para istediğini, ...'nin ... ile benzin istasyonuna geldiğini, onun yanında da ...'e para verdiğini, birlikte birkaç kez benzin istasyonuna geldiklerini, ...'nin kendisi ile konuşmadığını, kendisinin bir şey sormadığını, ancak olaydan haberi olduğunu düşündüğünü, konuşurlarken kendisinden para aldıklarından bahsettiklerini, işlerinin aksaması üzerine araştırıp sanığın avukat olmadığını öğrendiğini, sanığa sorduğunda ısrarla avukat olduğunu söylediğini, şikâyet edeceğini söyleyince de soruşturma başlamadan önce aldığı parayı iade ettiğini, duruşmada ise; sanıkların çalıştığı benzin istasyonuna gelerek birlikte çalıştıklarını söylediklerini, arabasını izinsiz alan bir kişiye karşı dava açmaları için ...'in yönlendirmesi ile vekâlet verdiğini, davasının takip edilmediğini, ...'nin, ...'in de avukat olduğunu söylediğini,
Katılan ...; ...'in kayınvalidesi olduğunu, babasının cezaevinde bulunduğunu, kayınvalidesi ile aynı evde yaşamaya başladıktan bir müddet sonra ... ile tanıştığını, babasından bahsettiğinde; "kayınvalidenle evleneceğim için oğlum sayılırsın, babanı hapisten çıkarırım, doksanbir dosyasının seksenini düşürürüm" diyerek para istediğini, istediği paranın bir bölümünü verdiklerini, kalan parayı ödemek için taşınmazları üzerindeki hacizleri kaldıracağını söylediğini, her seferinde "babanla cezaevinde görüştüm bir kaç gün sonra çıkıyor" şeklindeki sözlerle kendisini oyaladığını, daha sonra da babası ile görüşmediğini ve avukat olmadığını öğrendiğini, sanığa sorduğunda inkâr ettiğini, ...'yi ilk defa kayınvalidesinin evinde gördüğünü, babasının tahliyesi ile ilgili sanıkla konuşmadığını, olaydan haberdar olup dolandırılmalarına yol açan ve komisyon alan ...'den de şikâyetçi olduğunu, duruşmada ise; her iki sanığın lise arkadaşı olup birlikte avukatlık yaptıklarını söyleyerek ortak vekâletname istediklerini, talep ettikleri parayı ...'e verdiğini,
Katılan ...; ...'... vasıtasıyla avukat olarak tanıdığını, sanığın kendilerine avukat olduğunu, diğer sanıkla aynı büroyu kullandığını söylediğini, ancak bürosuna davet etmediğini, eşinin cezaevinde bulunduğunu, sanığın eşini çıkaracağını söyleyerek kendilerinden para aldığını, karşılığında makbuz vermediğini, parayı oteline gelip aldığını, sanığın eşi ile görüşmediğini ve avukat da olmadığını öğrendiklerini, paralarını geri alamadıklarını, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Katılan ...; ...'le ... aracılığıyla tanıştığını, tutuklu olan babasının durumundan söz ettiğinde avukat olduğunu ve babasını bir hafta içerisinde çıkaracağını söyleyerek para istediğini, parayı almasına ve aradan uzun süre geçmesine rağmen bir gelişme olmadığını, sanığı alıp adliyeye götürdüğünü, sanığın avukat cübbesini giyerek adliyede dolaştığını ve kaleme girdiğini, ancak duruşmalara katılmadığını, duruşma sırasında üzerinde cübbe bulunmaksızın salonun dinleyiciler kısmında oturduğunu, babasının tutukluluğunun devamına karar verildiğini, sanığın adliyede çalışan bir zabıt kâtibi ve valinin ismini verip babasının iki gün sonra tahliye olacağını söylediğini, avukat olduğuna inandığını, hatta sanığın kiraladığı araca kefil olduğunu, sanığın bu aracın lastiklerini sökerek sattığını, babasının tahliye olmadığını, sanığın daha sonra da kendisinden para talep ettiğini, borç alarak istediği parayı hazırladığını, buluştuklarında ortağının işe başladığını, cezaevine babasının yanına gidip vekâletname alacağını, bunun için parasını peşin istediğini, aksi halde davalarını almayacağını, babasının durumunun kötü olduğunu, cezaevinden çıkamayacağını söylediğini, ertesi gün yakınlarından bir miktar borç alıp ziynet eşyalarını da bozdurduğunu, ... ile pastanede tekrar buluştuğunu, ortağının babasının yanına gittiğini, babasının avukat istemediğini söylediğini anlatarak, ertesi gün kendisi ve ortağını cezaevinde beklemelerini istediğini, cezaevine gittiklerini, ancak kimsenin gelmediğini, bir süre sonra sanık ile yeniden buluştuklarını, sanığın babasının hafta içinde çıkacağını söylediğini, ancak babasının tahliye olmadığını, sanığı aramasına rağmen telefonunu açmadığını, bunun üzerine adresini bulup evine gittiğini, sanığın kendisini pastanede beklemesini istediğini, "babanı on gün içinde çıkaracağım" diyerek oyaladığını daha sonra avukat olmadığını öğrendiğini, sanık ...'yi aradığını, sanığın babasının yanına gittiğini, babasının avukat istemediğini, ...'den yol parası ve dosyaya bakmak amacıyla bir miktar para aldığını anlattığını, duruşmada ise; babasının tahliye edilebilmesi için her iki sanığa da para verdiğini, ...'nin ... ile ortak olduklarını söylediğini, kollukta sanık ... ile ilgili herhangi bir suçlamadan bahsedilmediğini, bu nedenle adı geçen sanıkla ilgili bir beyanda bulunmadığını,
Şikâyetç...; ...'i akrabası aracılığıyla avukat olarak tanıdığını, dükkânındaki ipoteğin kaldırılması için sanığa vekâlet ve para verdiklerini, daha sonra sanığın avukat olmadığını öğrendiğini, verdikleri parayı geri alamadıklarını, sanık ...'yi ise tanımadığını
Mağdur ...; ...'... aracılığıyla avukat olarak tanıdığını, bir miras işi nedeniyle sanığa vekâlet verdiğini, parası karşılığında miras işlerini takip ettiğini, daha sonra piyango bayiliği alabilmesi için sanığa para verdiğini, ...'yi tanımadığını, kendisinden şikâyetçi olmadığını,
Mağdur ...; ...'yi tanımadığını, suça konu olaydan haberi olmadığını ve kimseye para vermediğini,
Mağdur ...; ...'in ...'nin ortağı olduğunu anlatıp kendisini avukat olarak tanıtarak kimlik gösterdiğini, sanığa Boşanma davası içtihatları">Boşanma davasını takip etmesi için vekâletname verdiğini sanığın; "adliyede savcı arkadaşım var, üç beş kuruş verir sulh ceza mahkemesinde senin işini bir ayda bitiririz" dediğini, davasının hangi mahkemede görüldüğünü bilmediğini, masraf ve vekâlet ücreti ödediğini, bir süre sonra davasının sona erdiğini söylediğini, kontrol ettiğinde dosyasını bulamadığını, sanığa sorduğunda "onbeş gün sonra nüfusa gidebilirsin" dediğini, boşandığına kanaat getirerek yeniden evlenmek amacıyla nüfusa gittiğinde durumun ortaya çıktığını, evlenmek istediği şahsın kendisinden ayrıldığını, ...'yi aynı yerde oturması nedeniyle birkaç kez gördüğünü, ancak tanışmadığını, kendisine bir ödemede bulunmadığını, sanıkların ortak oldukları yönünde bir bilgiye de sahip olmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Tanık ...; ...'... aracılığıyla tanıdığını, sanığın emlak ofisine gelerek kendisini avukat olarak tanıtıp kimlik numarasını da verdiğini, kardeşi ile birlikte sanığa vekâletname ve para verdiklerini ancak işlerinin takip edilmediğini,
Tanık ...; ...'...'in evinde tanıdığını, kendisinin avukat olduğunu bildiğini, tapu işlemi nedeniyle sanığa vekâlet ve para verdiğini, sanığın; "işiniz halloldu, en kısa zamanda tapunuzu alacaksınız" dediğini, ancak kadastrodan dava açılarak tapu almalarının söz konusu olamayacağını öğrendiğini, sanığı aradığını, fakat görüşemediğini, sanığın sürekli duruşmada olduğunu söylediğini,
Tanık ...; ...'i ...'in evinde avukat olarak tanıdığını, tapu işlemleri nedeniyle kendisine vekâletname ve para verdiğini, sanığın; "arazi avukatıyım, davanızı sadece ben halledebilirim, başkası çözemez" dediğini, bir süre sonra da; "işiniz halloldu, en kısa zamanda tapuyu alacaksınız" diyerek kendilerini oyaladığını, ancak kadastrodan dava yoluyla tapu almalarının mümkün olmadığını öğrendiğini, sanığı aradığını, sanığın sürekli duruşmada olduğunu söylediğini, aldığı paraları iade etmediğini,
Tanık ...; ...'i ...'in evinde avukat olarak tanıdığını, sanığın arazi avukatı olduğunu ve babasının işini halledeceğini söylediğini, sanığa vekâlet ve para verdiğini, makbuz istediğinde kendilerini oyaladığını, ancak işlerinin çözülmediğini,
Tanık ...; ...'nin kardeşi olup birlikte oturduklarını, sanık ...'in kardeşinin okul arkadaşı olduğunu, kardeşinin yanında çalışmadığını, yaptığı işle bir ilgisi bulunmadığını, emlakçılık yaptığını, nisan ayında kardeşinin bir akşam alkol almış vaziyette eve geldiğini, sinirli olduğunu, "bana bir sopa ver, pis işlerine beni bulaştırmaya çalışıyor, bir sürü pis işlere karışmış, onu öldüreceğim" dediğini, telefonla oğlunu, damadını, eşini ve eniştesini çağırdığını, birlikte sanığın ikamet ettiği eve gittiklerini, kardeşinin sanık ...'i dışarıya çağırdığını, damadının yanlarında kaldığını, kendilerinin de ...'ın evine girdiklerini, dışarıda kalan kardeşi ile sanığın ne konuştuklarını bilemediğini, ...'in ...'i avukat olarak bildiğini, bazı davranışlarından şüphelendiğini anlattığını, kendisinin de avukat olmadığını, liseyi bitirememiş olabileceğini, eşinden boşanmak üzere olduğunu, boşanma davasına kardeşinin baktığını söylediğini, bir saat sonra kardeşinin kendilerini çağırdığını, öfkesinin henüz yatışmadığını gördüğünü, olay yerinden ayrıldıklarını, bir ay sonra kardeşinin; "galiba bir şeyler olmuş" dediğini, ardından ...'in iki arabayla birlikte gelerek sanığın evini sorduğunu, birkaç blok ileride bulunan sanığın evini tarif ettiğini, kısa bir süre sonra tekrar gelip sanığın evde olmadığını, hatta taşındığını söylediğini,
Tanık ...; ...'nin kayınbiraderi olduğunu, hastalandıktan ve eşinden ayrıldıktan sonra kendi yanlarında kaldığını, yanında kimseyi çalıştırmadığını, ofisi boş bırakmamak veya temizlik yapmak amacıyla kendisi ya da eşinin bürosuna gittiklerini, ...'i tanıdığını, ancak herhangi bir diyalogları bulunmadığını, avukatlık bürosuna geldiğini görmediğini, kayınbiraderinin bir akşam eve alkollü ve sinirli geldiğini, ...'in kendi adını vererek dolandırıcılık yaptığını duyduğunu ve yanına gideceğini söylediğini, kendisini yalnız bırakmak istemediklerini, bu nedenle damadı, eşi ve oğlu ile birlikte sanığın yaşadığı eve gittiklerini, kayınbiraderinin sanığı aracına çağırdığını, ...'un sanıkların yanında kaldığını, kendisinin de eşi ve oğlu ile birlikte geldikleri eve girdiğini, dışarıda ne konuşulduğunu bilmediğini, ev sahibi bayanın, sanığın kendisini avukat olarak tanıtarak insanlardan para aldığını, kendisine eşinden boşandığını söylediğini anlattığını, bir süre sonra olay yerinden ayrıldıklarını,
Tanık ...; ...'nin kayınvalidesinin erkek kardeşi olduğunu, avukatlık yaptığını, beş altı yıldır kayınvalidesinin yanında kaldığını, tek başına çalıştığını, kayınpederinin kendisine yardımcı olduğunu, yanında sürekli çalışan birisinin bulunmadığını, ...'i ise tanımadığını, kendisiyle bu olay nedeniyle karşılaştığını, sanık ...'nin bir yıl önce telefonla kendilerini çağırdığını, kayınvalidesine gittiğinde öfkeli olduğunu, kayınpederi, kayınvalidesi ve kayınbiraderiyle birlikte yola çıktığını, sanık ...'nin yolda da alkol almaya devam ettiğini, yazlık eve gittiklerini, kapıyı sanık ...'in açtığını, kayınvalidesi, kayınpederi ve kayınbiraderinin söz konusu eve girdiğini, kendisinin sanıklarla birlikte geldikleri araca bindiğini, bir süre konuştuklarını, ...'nin ...'e sopa ile saldırdığını, küfür ederek; "sen kimsin, kimlerden para aldın, benim adıma nasıl para alırsın" gibi sözler söylediğini, kendisinin araya girip vurmasına engel olduğunu, sanığın "ben halledeceğim" dediğini, bu sırada evdeki bayanın geldiğini, "çok bağırıyorsunuz, beni mahalleye rezil ediyorsunuz" dediğini, ardından olay yerinden ayrıldıklarını,
Tanık ... ...; ...'i ...'in eşi ve aile dostu olarak tanıdığını, avukat olduğunu bildiğini, her iki sanıkla da tanıştıklarını, sanığı Sedat ile tanıştırdığını, arkadaşının bir arazi davasını aldıklarını, adliyede birlikte oldukları sırada her iki sanığın geldiklerini ve geç kaldıkları için davaya giremediklerini söylediklerini, ...'in ...'den vekâletname, nüfus cüzdanı, tapu gibi belgeleri istediğini, dosyayı incelediğini, "ortağımla görüşeyim davayı alıp almayacağımızı size sonra söyleriz" dediğini, dosyayı inceledikten sonra ortağı ile görüştüğünü ve davayı alacaklarını belirttiğini, kendisine de; "biz yabancı mıyız, para işini sonra hallederiz, sadece masrafları alırız" dediğini, bu olaydan sonra sanıkları hiç görmediğini,
Belirtmişlerdir.
Hakkındaki mahkûmiyet hükümleri onanarak kesinleşip incelemeye konu olmayan ...; şikâyetçilere avukat olduğunu söylemediğini, "avukat değilim" de demediğini, şikâyetçilerin kendisini avukat zannettiğini, açıklamada bulunmayıp yanılgının devam etmesini sağlamış olabileceğini, şikâyetçilerden aldığı paraların belli bir kısmını ...'ye verdiğini, buna ilişkin makbuzu olduğunu, paraları postaneden yatırdığını, ...'nin banka hesabına para yatırılması halinde haciz yoluyla geri alınabileceğini söylediğini, bu nedenle paraları postaneye yatırdığını, yüzde yirmi komisyon alarak avukat olan sanık adına iş takip ederek pazarlık yaptığını ve adliyede yanında bulunduğunu, aldığı vekâletnamelerde ikisinin isminin yazılı olduğunu, bu durumu gördüğünü, sanığa sorduğunda "bir şey olmaz" dediğini, kendisinin de bir şey söylemediğini, sanığın aldıkları davaları takip etmemesi üzerine bir kısım şikâyetçilerin paralarını iade ettiğini ifade etmiş,
Sanık ..., gerek şikâyetçi, gerekse sanık sıfatıyla alınan ifadelerinde; ...'i lise yıllarından itibaren tanıdığını, uzun süredir görüşmediklerini, 1998 yılı nisan ayına kendisine vekâletname verdiğini, bu vesileyle görüşmeye başladıklarını, ...'nun icra ve tazminat davalarını takip ettiğini ve cüzi bir masraf aldığını, ...'in ... ile birlikte yaşadığını, bu şekilde tanıştıklarını, ... ile de tanıştığını, arkadaşının kooperatif davası için kendisini çağırdığını, ...'in avukat olup olmadığını sorduklarında; "eğer o avukat ise beni niye çağırıyorsunuz, ben niye geliyorum, benim gelmeme gerek yok" dediğini, ardından muhtelif kişilerden kendi adını da kullanarak avukatlık yapacağını, davalarını kazanacağını söyleyip para topladığını öğrendiğini, mağdurların hiç birini tanımadığını, telefonlarını da bilmediğini, ...'na ...'in avukat olmadığını bildirdiğini, mağdur ...'e tüm müştekilere ulaşmasını ve şikâyetçi olmalarını söylemesini istediğini, ...'nu da aradığını, suçlamaları kabul etmediğini savunmuştur.
TCK'nun 157. maddesinde dolandırıcılık suçunun basit şekli; "hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası verilir" biçiminde hüküm altına alınmıştır. Anılan kanunun "nitelikli dolandırıcılık" başlıklı 158. maddesinde ise onbir bent halinde bu suçun nitelikli halleri sayılmıştır.
Malvarlığı değeri yanında, irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi ya da başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisine veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar gerçekleştirmeli, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile fiil arasında uygun illiyet bağı bulunmalı ve zarar da nesnel ölçütler göz önünde bulundurularak belirlenebilecek ekonomik zarar olmalıdır.
Görüldüğü gibi dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden fazla hukuki konusu bulunan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilenip irade özgürlüğünün de ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanık ...'nin ... Barosuna kayıtlı avukat olduğu, avukat olmayan ve hakkındaki mahkûmiyet hükmü onanmak suretiyle kesinleşip incelemeye konu olmayan sanık ... ile birlikte katılanlardan gerçekte avukatlık hizmeti vermedikleri halde vekâlet ücreti ve mahkeme masrafı olarak para aldıkları iddia edilen olayda sanıkların adliyelere ve katılanların bulundukları yerlere birlikte giderek katılanlarla görüştükleri, avukat olduklarını, adliyede tanıdıkları olduğunu, davalarını yalnızca kendilerinin çözebileceğini dile getirdikleri, katılanları ikna edip haksız menfaat sağladıkları, bu olaylar sırasında katılanlarla görüşen sanık ...'nin ...'in avukat olduğunu, aynı büroda ortak çalıştıklarını söyleyerek kendi isminin yanında bu sanığa da vekâlet verilmesini sağladığı, böylelikle sanık ...'in avukat sıfatı ile iş takip ettiği konusunda kanaat oluşturduğu, sanık ...'in de avukat olduğunu, ortak çalıştıklarını söyleyerek sanıkla birlikte katılanlarla görüştüğü, katılanların dosyalarını incelediği ve katılanlardan para tahsil ettiği, ...'nin de adı geçen sanığın getirdiği dava ve işleri takip ettiği izlenimini verdiği, bu bağlamda diğer sanıkla birlikte adliye ve cezaevlerine gittiği, bazı katılanlardan mahkeme masrafı ve vekâlet ücreti aldığı, ancak aldığı işleri yasal olarak takip edip sonuçlandırmadığı, katılanlar ve yakın akrabalarının içerisinde bulundukları zor durumdan ve bilgisizliklerinden yararlanıp iradelerini sakatlayacak bir takım hileli davranışlarda da bulunarak haksız kazanç temin ettiği, bu şekilde üzerine atılı dolandırıcılık suçlarını işlediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, sanık hakkında incelemeye konu olan katılanlara karşı gerçekleştirdiği dolandırıcılık eylemleri nedeniyle kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin Özel Daire kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Üç Genel Kurul Üyesi; sanığın katılanlar ..., ... ve ...'e karşı eylemlerinin sabit olmadığı,
Yedi Genel Kurul Üyesi de; sanığın katılan ...'a karşı eylemlerinin sabit olmadığı düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.10.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi. www.hukukmedeniyeti.org