Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı-karşı davalılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalı avukatlara trafik kazası sonucu uğradığı zararların tazmini amacıyla vekalet verdiğini, davalıların sigorta şirketinden farklı tarihlerde toplamda 165.861,00 TL tahsil etmelerine karşın, kendisine 80.000,00 TL ödediklerini, bakiye alacağın tarafına ödenmediğini, bu nedenle davalıları 07.12.2007 tarihinde vekillikten azlettiğini, alacağın tahsili amacıyla başlattığı takibe davalıların haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek icra takibine vaki itirazın iptaline ve % 40 icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

Davalı A..., 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davalının maruz kaldığı kaza nedeniyle sigorta şirketinden poliçe bedellerinin tahsiline ilişkin işleri takip edrerek sonuçlandırdığını ve davacıya ödeme yaptığını, bunun dışında Ağır Ceza Mahkemesindeki davayı sonuçlandırdığını, yine tazminat davası açtığını, azlin haksız olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiş, karşı davasında ise; haksız azil nedeniyle fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 20.000,00TL vekalet ücreti alacağı ile 15.000,00 TL manevi tazminatın azil tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davacı-karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah dilekçesi ile vekalet ücretine ilişkin talebini 156.993,00 TL’ye yükseltmiştir. Diğer davalı Murat Duran ise davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, asıl davanın Avukatlık Kanunu 40. madde gereğince zamanaşımından reddine, karşı davanın ise kısmen kabulü ile, 150.193,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacının mirasçılarından tahsil edilerek davalı-karşı davacı Aydın Işıdı’ya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm, davacı-karşı davalı mirasçıları tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, davalı avukatlara karşı, müvekkili adına vekaleten yapmış olduğu tahsilatları alıkoyması nedeniyle alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İleri sürülüş şekli ve dayanılan olgular çerçevesinde, davacı-karşı davalının bu davadaki alacak isteminin, vekilin hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranması hukuksal nedenine dayandırıldığı açıktır. Gerçekten de vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür. Başka bir ifade ile, müvekkilin kendisine verdiği görevi özen ve sadakatle ifa etmek yükümlülüğü altındadır. Öte yandan, müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun, almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. Vekilin hesap verme yükümlülüğüne, üçüncü kişilerden aldığı değerler öncelikle dahildir. 

Vekilin hesap verme borcu, vekalet sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte doğup, işin vekil tarafından yürütülmesi sırasında ve sona ermesinde de devam etmektedir. Vekilin aldıklarını geri verme borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesi veya sözleşme ilişkisinin bitmesi ile başlar. (Bkz. Hukuk Genel Kurulunun 2011 tarih ve 2011/13-161 esas ve 2011/276 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.) 

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirilcek olursa, davacı-karşı davalı, davalı avukatların sigorta şirketinden tahsil ettikleri paranın tamamının kendisine ödenmediğini ileri sürmüş, mahkemece Avukatlık Kanunu 40. maddesi gereğince 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçe gösterilerek asıl davanın zamanaşımından reddine karar verilmiş ise de, davacı-karşı davalının talebi davalı avukatlar tarafından tahsil edilen paranın bakiye kısmının ödenmesine ilişkin olup, davalı avukatların hesap verme yükümlülüğünü yerine getirdikleri tarihe kadar zamanaşımının işlemeyeceği dikkate alınarak, işin esasının incelenmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde asıl davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 

2-Davacı-karşı davalı mirasçıların karşı dava yönünden temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; avukatın vekil olarak borçları Türk Borçlar Kanunu’nun 505. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 389) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanun’nun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. 

“Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Türk Borçlar Kanunu’nun 506. (Mülga Borçlar Kanununun 390.) maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. 

Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. 

Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davalı-karşı davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir. 

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa, 21.06.2006 tarihinde davacı tarafından davalı-karşı davacı avukata vekaletname verildiği, 6.6.2006 tarihinde Avukatlık Ücret Sözleşmesi imzalandığı, taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin 7.12.2007 tarihli azilname ile sona erdiği sabittir. Davalı-karşı davacı avukat, vekaletten haksız olarak azledildiğini ileri sürerek, bakiye vekalet ücreti alacağının tahsili için eldeki davayı açmış, davacı-karşı davalı ise azlin haklı olduğunu savunmuştur. Bu durumda davada öncelikle çözümlenmesi gereken husus, azlin haklı olup olmadığına ilişkindir. Mahkemece, sadece sigorta şirketi nezdinde takip edilen ve tamamlanan tahsilata ilişkin yapılan azlin haksız olduğu belirtilmiş ise de, vekalet ilişkisi ve azil işlemi bir bütün olduğundan öncelikle azlin genel anlamda haklı olup olmadığı net bir şekilde belirlenerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, mahkemece eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

3-Bozma nedenine göre davacı-karşı davalı mirasçıların sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenemsine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 ve 2 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün, davacı-karşı davalılar yararına BOZULMASINA, 3 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı-karşı davalıların sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 2.565,00 TL harcın istek halinde davacı-karşı davalılara iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/11/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

www.kararara.com