Daire:CGK 

Tarih:2014 
Esas No:2013/12-631 
Karar No:2014/223 
Kaynak: 
İlgili Maddeler:5237/m.22,89 
İlgili Kavramlar:ASLİ VE TAM KUSURLU ,ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMAK ,BASİT TAKSİR
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir. 

Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 

5237 sayılı TCK'nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. 

Öğretide de benimsendiği üzere, Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları; 

1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, 

2- Hareketin iradi olması, 

3- Sonucun istenmemesi, 

4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması, 

5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, 

Şeklinde kabul edilmektedir. 

Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir. 

5237 sayılı TCK'da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür. 

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise gerçekleşmesini istemediği bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. 

Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamaz. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür. 

Failin somut olayda tam ya da tali kusurlu olmasının ya da nedensellik bağını kesmediği sürece sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunmasının suçun “bilinçli taksirle” işlendiğinin belirlenmesi açısından belirleyici bir önemi bulunmamaktadır. Failin taksire dayalı kusurluğunun ağırlığı ya da hafifliği ancak TCK'nun 61/1-f maddesi uyarınca temel cezanın tayininde dikkate alınabilir. 

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; 

Sanığın geceleyin tali yolda ilerlerken yola gereken dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle yolun sonundaki herhangi bir uyarı ışığı ve polis kontrolü bulunmayan kavşağı fark etmediği ve mevcut hızı ile kavşağa girip kavşak içerisinde mağdurun içinde bulunduğu araca çarparak yaralanmasına neden olduğu olayda, dikkatsiz şekilde araç kullanmak ve kavşaklarda geçiş önceliğine uymamak suretiyle asli ve tam kusuru olan sanığın meydana gelen neticeyi öngörmediği anlaşıldığından bilinçli taksirin şartları oluşmamıştır. Öte yandan sanığın olay anında 33 promil alkollü olması da bilinçili taksirle hareket ettiğinin kabulü için tek başına yeterli değildir. 

Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün olayda bilinçli taksirin unsurlarının gerçekleşmediğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetli olduğundan, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.