Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ...3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 18.03.2010 gün ve 2009/401 E.-2010/141 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 14.12.2011 gün ve 2010/6514 E.-2011/16961 K. sayılı ilamı ile; 

(...Davacı vekili, müvekkili sigorta şirketine nakliyat rizikolarına karşı sigortalı emtianın davalıya ait olan araçlarla taşınması sırasında hasarlandığını, emtianın hasarlanması nedeniyle sigortalısına müvekkilince 10.178,48 TL ödendiğini ileri sürerek, bu meblağın davalıdan rücuen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığını savunarak, davanın usul ve esas yönünden reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporu doğrultusunda, davacı sigorta şirketinin geçerli bir sigorta poliçesi olmadan ödeme yaptığı, halefiyet ilkesinin gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 

2-Dava, nakliyat sigorta poliçesine dayalı rücuen tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece halefiyet hakkının doğmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, davacı ile sigortalısı arasında düzenlenen ibranamede davacı şirket, hasar ile ilgili olarak sigortalının üçüncü şahıslara karşı olan talep ve dava haklarını temlik almıştır. Başka bir deyişle, dava dışı mal sahibi, dava konusu taşıma ile ilgili olarak uğradığını iddia ettiği zarar nedeniyle davalıdan talep edebileceği alacağını BK’nun 162 ve devamı maddeleri uyarınca davacı şirkete temlik etmiştir. Bu durumda davacının sigorta ilişkisi dışında alacağın temliki hükümlerine göre talep hakkı bulunduğu kuşkusuzdur.

O halde, mahkemece, davacının tazminat isteme hakkı bulunduğu kabul edilerek, işin esasına girilip, iddia ve savunma doğrultusunda inceleme yapılıp sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir...) 

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, nakliyat sigorta poliçesine dayalı rücuen tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir. 

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı sigorta şirketinin, hasar tazminatını öderken sigortalısından aldığı temliknameye dayalı olarak sigorta ilişkisi dışında Borçlar Kanunu’nun 162 ve devamı maddeleri uyarınca ödediği hasar tazminatını alacağın temlikine dayalı olarak hasar sorumlusundan talep etme hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle alacağın temliki kavramının açıklanmasında yarar vardır.

Alacağın temliki, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 162 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.(6098 sayılı TBK m.183. vd.) Rızai temliki düzenleyen 162.maddesinde; “Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir. Borçlu, alacağın temlik edilmemesi şart edilmiş olduğunu, bu şartı ihtiva etmeyen bir ikrarı bilkitabeye istinat ile alacağını temellük eden üçüncü bir şahsa karşı iddia edemez” “Akdin Şekli” başlıklı 163.maddesinde ise; “Tahriri şekilde yapılmış olmadıkça alacağın temliki muteber olmaz. Bir alacağın temlikini va'detmek, hususi şekle tabi değildir” hükümleri mevcuttur. 

Şu hale göre, BK’nun 163.maddesinde alacağın temliki sözleşmesinin geçerliliği sadece yazılı şekle tabi tutulmuş olup, resmi şekle bağlanmamıştır. Dolayısıyla, yazılı şekilde düzenlenmiş olması şartıyla, bir kimse bir başkasından olan alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir; böyle bir sözleşme, alacağın temliki hükmünde olup, hukuken geçerlidir.
Aynı Kanunun 164.maddesinde; “alacağın temliki kanun veya mahkeme kararı mucibince vuku bulduğu halde, bir güna merasime tabi olmaksızın ve evvelki alacaklı tarafından rıza izhar edilmesine bile ihtiyaç bulunmaksızın üçüncü şahıslara karşı dermeyan edilebilir.” 

“Hüsnüniyetle Yapılan Ödeme” başlıklı 165.maddesinde de; “Temlik veya temellük eden tarafından alacağın temlik olunduğu kendisine bildirilmezden mukaddem evvelki alacaklıya ve mütevali temlikler vaki olmuş ise alacağı temellük edenlerden tercihi lazım gelen biri var iken diğerine hüsnü niyetle tediyede bulunan borçlu, beri olur.” Borçluya ait def’iler başlıklı 167.maddesi ise; “Borçlu, temlike vakıf olduğu zaman; temlik edene karşı haiz olduğu defileri, temellük edene karşı dahi dermeyan edebilir. Borçlunun matlubu temlik eden zimmetinde temlike vakıf olduğu zaman müeccel bir alacağı var idiyse bu alacağın temlik edilen matluptan sonra muacceliyet iktisap etmiş olmaması şartıyla borç ile takas edilmesini talep edebilir” hükmünü içermektedir.

Bu hükümlerden de açıkça anlaşılacağı üzere, alacağın temliki; bir alacağın alacaklı tarafından bir başka kimseye devredilmesidir. Bu suretle borç münasebetinde alacaklının şahsında bir değişiklik vuku bulmakta, eski alacaklının (temlik edenin) yerini yeni alacaklı (temellük eden) almaktadır. Aynı zamanda, temlik edilen alacak eski alacaklının malvarlığından çıkarak yeni alacaklının mamelekine dâhil olmakta, alacağı talep etmek hakkı da yeni alacaklıya intikâl etmektedir.

Eğer alacaklı, alacağını bir başkası vasıtasıyla tahsil ettirmek isterse, bu kimseye tahsil yetkisi verecek yerde alacağını ona temlik eder ki, bu halde alacağın temliki tahsil maksadıyla yapılmış olmaktadır.

Eğer alacaklı, mevcut bir borcu için teminat olmak üzere alacağını kendi alacaklısına rehnedeceği yerde ona temlik ederse, bu halde alacağın temliki teminat maksadıyla yapılmış olur.

Alacağın temlikinin rızai, kazai ve kanuni olmak üzere başlıca üç çeşidi vardır:

Rızaî temlik; alacağın temlik eden ile temellük eden arasında yapılan bir anlaşmayla temlik edilmesidir ki Borçlar Kanunumuzun 162-172.maddelerinde düzenlenmiş olan temlik nev’i de budur.

Kanunî temlik; alacağın muayyen vakıaların gerçekleşmesi üzerine kanundan ötürü bir başkasına temlik edilmesidir ki, bunun en tipik misalini ölüm vakıasının gerçekleşmesi halinde ölen kimseye (murise) ait alacakların kanundan ötürü mirasçılara intikâl etmesi teşkil eder. Burada alacaklar, rızaî temlikteki gibi bir hukukî muameleyle değil, kendiliğinden intikâl etmektedirler.

Kazaî temlik ise; alacağın bir mahkeme hükmüyle temlik edilmesidir. Meselâ mirasçılar mirasın taksiminde anlaşamadıkları için mahkemeye başvurarak taksimin hâkim tarafından yapılmasını talep ettikleri takdirde hâkim, bu talep üzerine hisseleri teşkil edip mirasçılara tahsis eder. İşte hâkimin tahsis ettiği bu hisseler içinde bulunan alacaklar mirasçıya mahkeme hükmüyle intikâl etmiş olurlar.

Alacağın temlikin söz konusu olabilmesi için, evvelemirde temlik edilecek bir alacağın mevcut olması gerekir. Kural olarak, bütün alacaklar temlik edilebilir. Böylece halen iktisap edilmiş (kazanılmış) bir alacak kadar ileride iktisap olunacak bir alacak da; keza muaccel bir alacak kadar bir vadeye veya şarta bağlanmış olan alacaklar da temlik olunabilir. Hatta alacağın hukukî muameleden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden veya doğrudan doğruya kanundan doğmuş olmasının da bir önemi yoktur.
Alacağın temliki, mahiyeti itibariyle iki taraflı bir hukukî muamele, yani akit olup; temlik eden ile temellük edenin iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun suretle beyan etmeleriyle meydana gelir.

Kanunumuz alacağın temlikinin «yazılı» şekilde yapılmasını öngörmektedir. Bu itibarladır ki, bir muteberlik şekli olarak yazılı şekle uyulmadıkça alacağın temlikinin hiçbir hükmü yoktur. Bununla birlikte, temlik senedinde (temliknamede) sadece temlik edenin imzasının bulunması kâfi olup, ayrıca temellük edenin imzasının bulunmasına lüzum yoktur. Temlik senedine tarih konulması da şart değildir.

Alacağın temlikinin hüküm ifade edebilmesi için, temlik edenin bu alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olması da lâzımdır. Kural olarak, alacak hakkı sahibinin, alacağı üzerinde tasarruf yetkisi vardır. Ancak bazı hallerde, meselâ iflâsta masaya dahil olan alacakları üzerinde alacaklının (müflisin) tasarruf yetkisi yoktur. Diğer taraftan, bir alacak üzerinde sahibinden başka kimselerin, meselâ kanunî veya akdî mümessillerin de tasarruf yetkileri olabilir. İşte, alacağın temliki ancak alacak üzerinde tasarruf yetkisi bulunan kimseler tarafından yapılabilir. Temlik edenin tasarruf yetkisi bulunmadığı takdirde, yapılmış olan temlik muteber olmaz; temlikin muteber hale gelebilmesi için, alacaklının icazet vermesi; yani temliki sonradan onaylaması gerekir.

Alacak, temlik edilmekle temlik edenin malvarlığından çıkarak temellük edenin mamelekine dahil olur; buna karşılık temlik edenin «alacaklı» sıfatı da artık son bulur, onun yerini temellük eden alır. Böylece temlik eden, borçludan edimini ifa etmesini talep edemeyeceği gibi, borçlu tarafından vâki olan ifayı da kabul edemez. Borçlu, edimini bundan böyle «temellük edene», yani «yeni alacaklı»sına ifa etmekle mükelleftir. Ancak, alacağın temliki borçlunun muvafakatini gerektirmediğinden, borçlunun bu temlikten haberi bulunmayabilir. Temlikten habersiz olan borçlu, hüsnüniyetle borcunu temlik edene, yani eski alacaklısına ifa ederse, borcundan kurtulur.

Eğer borçlu, alacağın temlik edilmiş olduğundan haberdar edilmiş bulunuyorsa, borcunu ancak temellük edene ifa edebilir; temlik edene ifada bulunmuş olduğu takdirde, temellük edene karşı da ikinci bir ifada bulunmakla mükellef olur. Borçluya alacağın temlik edilmiş olduğunu temlik eden de, temellük eden de bildirebilir; bu ihbar herhangi bir şekle de bağlı değildir.

Kural böyle olmakla beraber, bunun istisnaları da vardır. Gerçekten, bazı alacakların temlik edilemeyecekleri bizzat kanunda belirtilmiştir. Buna misâl olarak nişanın bozulması halinde kusursuz nişanlı lehine doğan manevî tazminat hakkını zikredebiliriz. Vekâlet ve alacağın temliki hükümleri birbirleri ile karşılaştırıldığında açıkça görüleceği üzere; vekalet sözleşmesinin alacağın temliki sözleşmesine göre daha geniş kapsamlı olduğu; buna karşılık alacağın temliki sözleşmesinin ise aslında vekalet sözleşmesinin özel bir türü olduğu anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; dava dışı sigortalı H... AŞ ile davacı sigorta şirketi arasında tanzim olunan ibraname ile sigortalıya meydana gelen riziko nedeniyle 4.656,00 Euro ödendiği belgelendikten sonra; “bahsi geçen hasardan dolayı mesul olanlar aleyhine dava hakkımızı kayıtsız şartsız ...Sigorta AŞ’ne devir ve temlik ettiğimizi beyan ve kabul ederiz” şeklinde alacağın temliki yapılmıştır. Bu temlik işlemi, yukarıda açıklanan ilkelere uygun ve geçerlidir. Ayrıca, davacı sigorta şirketinin temlik aldığı bu alacak, sigortalısı olan şirket ile arasındaki nakliyat sigorta poliçesi ile teminat altına alınan bir rizikodan kaynaklanmakta olup, sigorta şirketlerinin faaliyet alanları dışında kalan bir konuya dayanmamaktadır.

Bu itibarla, davacı sigorta şirketinin ödediği riziko bedelini, halefiyet ilkesi dışında alacağın temliki hükümlerine göre davalıdan rücuen talep hakkı bulunduğunun kabulü gerekir.

O halde; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/3.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.05.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.