Vergi idaresine ibraz edilmeyen defter ve belgeler dava aşamasında vergi mahkemesine veya Danıştay’a ibraz edilebilir mi?  İbraz edilmeyen defter ve belgelerde yer alan KDV’lerin akıbeti ne olur?  Bu KDV’ler kabul edilmeyerek yapılan vergi tarhiyatı yasal mıdır? Bütün bu sorular karşısında Danıştay daireleri arasında görüş ayrılıkları söz konusudur.

KDV indirimi

Alınan fatura ve benzeri evraklardaki KDV’ler, mükerrer ödeme olmaması açısından satışlardaki KDV’den indirilir(KVK md. 29/1). Ancak KDV indiriminin yapılabilmesi için alış belgelerinin defter ve kayıtlara intikal ettirilmiş olması gerekir (KDVK md. 34/1). VUK’a göre tutulması zorunlu olan defter ve belgelerin vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlara ibraz edilmemesi res’en takdir nedenidir.

Ayrıca defter ve belgelerin ibraz edilmemesi VUK’un 359. Maddesine göre suç oluşturur.

İbraz edilmeyen defter ve belgelerin dava veya temyiz aşamasında mahkemeye ibrazı

Danıştay’ın bu konuda farklı görüşleri mevcuttur. Bu farklılıklar İYUK’un 2 ve 20. maddelerinin yorumundan kaynaklanmaktadır. . İYUK md. 2/2 hükmüne göre: “İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.”

  İYUK’un 20/1.maddesine göre ise Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar” 

 Danıştay dairelerinin görüşleri

Danıştay’ın bu konuda iki farklı görüşü mevcuttur. Birincisi dava ve temyiz aşamasında ibraz edilen defter ve belgelerdeki KDV indirilebilir diğeri ise defter ve belgelerin vergi idaresi tarafından incelenmesinden sonra incelemenin sonucuna göre karar verilmesi doğrultusundadır.

11. Daire birinci görüşten yanadır. 7. Daire ise ikinci görüşü benimsemektedir. Vergi mahkemeleri defter ve belgelerdeki kayıtların doğruluğunu tespit etmek için karşı inceleme yapma imkanına sahip değildir. 7. Dairenin görüşü bu esasa dayanmaktadır. Bu nedenle daire defter ve belgelerin vergi idaresince incelenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği görüşündedir.

Dairenin kararının gerekçesi şöyledir: “Vergi incelemesi yapmaya yetkili denetim elemanına ibraz edilmediği için biçimselliğinin gerçek mahiyetle uyumlu olup olmadığı tespit edilemeyen defter ve belgelerin, çıkan uyuşmazlık dolayısıyla açılan idari davada, karşıt inceleme yetkisi bulunmayan idari yargı yerince, davacı lehine verilecek karara dayanak alınması, vergilemede vergilemede esas olan “gerçek mahiyet”in biçimselliğe feda edilmesi anlamına gelir ki, vergiyle ilgili muamelelerin gerçek mahiyetlerini vergi idaresinin denetiminden kaçırmayı düşünen vergi mükelleflerinin, bunu sağlamak amacıyla, defter ve belgelerinin inceleme elemanı yerine yargı yerlerine ibrazını yeğlemelerine yol açabilecek böyle bir anlayışa kanun koyucunun izin vereceği düşünülemez. Dolayısıyla, inceleme elemanına ibraz olunmayan defter ve belgelerin, gerçek mahiyetle uygunluğu saptanmadan, yargı kararına esas alınması, açıklanan hukuki durumla bağdaşmaz.” ( Dn. 7. D.’nin, 12.12.2001 tarih ve E.2000/7863, K.2001/3943)

Danıştay’ın bu kararı zaman aşımı açısından problemlidir. VUK’un 114. Maddesi: Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar.”  demektedir. Zaman aşımının son yılında defter ve belgelerin istenmesi ve mükellefinde zaman aşımından yararlanmak için defter ve belgeleri ibraz etmemesi halinde dava aşamasında tarhiyat zaman aşımı dolmuş olacaktır ve vergi tarhiyatına imkan kalmayacaktır.

Danıştay 4. Daire 2012 yılında verdiği bir kararında mahkemenin yerindelik denetimi yapamayacağı, vergi idaresinin KDV indirimlerinin reddi suretiyle yapılan cezalı tarhiyatının hukuka uygun olduğuna hükmetmiştir.

  Dn. 4. D.’nin, 22.06.2012 tarih ve E.2009/6237, K. 2012/3666 sayılı; 01.04.2013 tarih ve E.2010/895, K.2013/1648: sayılı kararlarında: “Vergi yükümlüsünün hazırlayıcı bir idari işlem karşısında mazeretsiz olarak gerçekleştirdiği aktif veya pasif tutumu sonucunda, bir şekilde tesis edilen işlemin yargı önüne taşınması halinde, vergi yargı yerinin idarece yapılamayan inceleme ve araştırmayı yapmasının, idarenin yerine geçmesi sonucunu doğuracağından, bu uygulamanın re’sen araştırma yetkisinin kullanılması olarak kabulünün mümkün olmadığına” demektedir.

Karardan anlaşılacağı gibi 4. Daire, mahkemenin vergi idaresi yerine geçerek yerindelik denetimi yapamayacağına, idarenin yaptığı tarhiyatın hukuka uygun olduğuna hükmetmişti.

Danıştay Dava Daireleri Kurulu’nun kararları

 DVDDK’nın bu konuda iki farklı görüşü vardır.  DVDK bir uyuşmazlıkta, “Davacı tarafından daha önce vergi idaresine ibrazdan kaçınılmış faturaların gerçekten yapılmış bir teslime dayandığı ya da aksi yönde bir belge olduğu konusundaki saptamaya bağlı olduğu gibi böyle bir saptama ancak, vergi idaresi tarafından yapılabileceğinden, vergi mahkemesine sunulan defter ve belgeler hakkında vergi idaresinin bilgi ve tespitlerine başvurulması gereklidir.” şeklinde ve oy çokluğuyla karar vermiştir “ DVDDK’nın, 22.01.2010 tarih ve E.2008/882, K.2010/10 .”

DVDK diğer bir kararında şöyle demektedir: “… defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesi halinde, mükellefin vergi incelemesinden kaçındığı, bu nedenle defter ve belgelerin artık davacı lehine kanıt niteliğini yitirdiği, vergi mahkemelerinin, vergi dairesinin inceleme ve karşıt inceleme yetkisine dayanılarak tesis edilen işlemin hukuka uygunluğunu denetleyebileceği, idarenin yerine geçerek defter ve belgelerin gerçeğe uygunluğunu inceleyemeyeceğinden yargı yerlerine ibraz edilse dahi davanın reddi gerektiği”   DVDDK’nın, 26.12.2012 tarih ve E.2010/707, K.2012/618.

 VUK’un 3. maddesine göre “B) İspat : Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.” 

VUK’undaki bu açık düzenlemesine ve anayasanın adil yargılanmayı düzenleyen 36. maddesine göre mükelleflerin dava veya temyiz aşamasında kendilerini savunmalarına herhangi bir nedenle engel konulması hukuka aykırıdır. Bu nedenlerle dava veya temyiz aşamasında mahkemeler adil bir karar verebilmek için her türlü delili değerlendirmek durumundadırlar.