Son günlerde kamuoyunda yüksek sesle tartışılan, Bingöl’ün Sarıçiçek köyüne düşen göktaşı parçalarını toplayarak satan yerel halkın vergilendirilip vergilendirilmeyeceği konusu; “sanki başka derdimiz yok, gökten gelen taşın vergisiyle uğraşıyoruz” dedirtecek cinsten. Sayın bakan da aslında ne yapılmasını gerektiğini bilse de bu konuda çaresiz kalmış olmalı ki, çareyi sosyal platform üzerinden anket yapmakta bulmuş. Aslında kanunlarımız çok açık fakat, bazen kamu vicdanını rahatsız edebilecek durumlarda halka sormak en iyisi, bu örnek davranışından dolayı sayın bakanımızı kutluyorum.

Aslında yazıyı yazmak için bu olayın sonuçlanmasını bekledim. Öyle ki, aşağıda kısaca açıklayacağım üzere kanunlarımız bu konuda gerçekten çok açık ancak, inanın zaten yeterince karmaşık olan vergi kanunlarımız literatürüne ‘Göktaşı Vergisi’ teriminin girebileceğinden ve yanlış bilgilendirme yapabilecek olmaktan korktum.

Olay şöyle gelişiyor: 2 Eylül 2015 tarihinde Bingöl’ün merkez Sarıçiçek Köyü’ne göktaşı düşüyor. Önceleri yöre halkı bu taşların değerli olabileceğini düşünmüyor, ta ki İstanbul Üniversitesi’nden bir akademisyen bu olayı tespit edene kadar. Sonradan göktaşı parçalarının tüm dünyada önemli bir pazarının olduğunu ve ciddi bir gelir kaynağı olduğu öğrenildiğinde, pek çoğu internet üzerinden yabancı ülkelere olmak üzere yöre halkı tarafından satılıyor. Göktaşını satanlar, var olan borçlarını ödemiş, arabalar almış yani gözle görülür bir zenginleşme yaşamışlar. Bu olay karşısında maliye ekipleri giderek, dur bakalım sattığın taştan vergi alacağız deyince: Bingöl’ün Sarıçiçek köyündeki kardeşlerim haklı olarak; ”Nasıl olur, gökten taş geldi topladık. Şirket kurmadık, eleman tutup taş toplamadık. Gökten Allah tarafından gönderilen birkaç parça taşı topladık (göktaşının gramı 60 ila 100 dolar arasında fiyatlanıyor). Gökten gelen bir taş bu, Allah köylünün de rızkını böyle vermiş. Neyin vergisi alınacak, biz de bilmiyoruz. Bunun vergiye dönüşmemesi için elimizden geleni yapacağız.” şeklinde beyanatlar vererek, neredeyse infial oluşturma noktasına gelmişler.

Öncelikle göktaşının sahibi; bulan kişi mi, devlet mi olmalı ona bakalım; Türk Medeni Kanunu içerinde yer alan ve taşınır-taşınmaz malların sahip olabilme şartlarını belirleyen Eşya Hukuku’ndaki bazı düzenlemeler şu şekilededir; “Md. 683- Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Md. 767- Sahipsiz bir taşınırı malik olmak iradesiyle zilyetliğine geçiren kimse, onun maliki olur. Md. 771- Bulunan şeyin maliki, ilân veya kolluk kuvvetlerine ya da muhtara bildirme tarihinden başlayarak beş yıl içinde ortaya çıkmazsa; bulan kimse, yükümlülüklerini yerine getirmiş olmak koşuluyla o şeyin mülkiyetini kazanır. Md. 774- Su, rüzgâr, çığ veya diğer doğal güçlerin etkisiyle veya rastlantı sonucunda taşınır mallar veya hayvanlar kimin egemenlik alanına girerse, o kimse kaybolan eşyayı bulanın haklarına sahip ve yükümlülüklerine tâbi olur.”

Yani sen iyi niyetli isen, bulduğun taşınırın sahipsiz olduğunu düşünüyorsan ve kanunda belirtilen şekil ve süre şartları da yerine gelmişse, o şeyin maliki olursun. Sonuçta gökten gelen bir taşın da her şeyin sahibi olan yaratıcıdan ziyade sahibi yoktur. Baştan mülkiyeti belli olmayan bir taşınır malın sahibi de yukarıda belirtmiş olduğum gibi bulan kişidir.Göktaşının kime ait olduğu sorununu çözdükten sonra, gelelim bu taş üzerinde tasarruf edebilme yetisine sahip olan kişilerin bu taşları satmasıyla birlikte karşılaşabileceği mali yükümlülüklere yani; Ödenmesi gereken vergiye!!!

Türk vergi sistemi içerisinde yer alan ve gerçek kişilerin gelirlerinin nasıl vergilendirileceğinibelirleyen Gelir Vergisi Kanunu’na göre 7 farklı kazanç türü bulunmaktadır. Söz konusu kanunda tadadi olarak sayılan kazanç türleri içerisine girmeyen bir kazanç vergiye konu edilemez, çünkü hiçbir verginin konusuna girmemektedir. Burada ticari kazanç ve değer artış kazancı üzerinde biraz daha fazla duracağımız için diğer kazanç türlerinin nasıl konusuna girmediğine kısaca değinelim;

Hayvansal veya bitkisel ekim, bakım, üretme, yetiştirme veyahut doğrudan tabiattan toplanan zirai emtia üzerinden kazanç elde edilmediği için Zirai Kazanç değildir. Ücret karşılığı elde edilen bir kazanç olmadığı için Ücret Kazancı değildir. Serbest meslek faaliyetinden doğan bir kazanç olmadığı için Serbest Meslek Kazancı da değildir. GVK 70. Maddede de yazılı mal ve haklardan olmadığı ve bunlardan elde edilen de bir kira geliri olmadığı için değildir. Gayrimenkul Sermaye İradı’da değildir. Son olarak para veya para ile temsil edilebilen değerler üzerinden elde edilen kar payı, faiz, kira ve benzeri bir kazanç elde edilmediği için de Menkul Sermaye İradı değildir.

Gelelim Ticari Kazanç var mı, yok mu? sorusuna. Aslında yukarıda belirtmiş olduğum gibiferaset sahibi vatandaşım buna en yalın halde cevap vermiş; ‘Şirket kurmadık, eleman tutup taş toplamadık. Neyin vergisi alınacak biz de bilmiyoruz.’ Bir faaliyetin Ticari Kazanç sayılabilmesi için öncelikle bu faaliyetin bir organizasyon dahilinde ve devamlı olarakyapılması gerekmektedir. Zaten kazanç temini için organizasyon (iş yeri kiralamak, tabela asmak, eleman çalıştırmak, faaliyetine yönelik reklam ve tanıtım yapmak vb.) olması devamlılığın en önemli göstergesidir. Ancak maddi ve şekli anlamda bir ticari organizasyon olmasa bile, kazanç doğuran işlemin çokluğu (birden fazla yapılması) devamlılık unsuruna delil niteliği taşımaktadır. Devamlılık durumuna günlük hayatta çokça karşılaştığımız bir örnek üzerinden açıklarken; elden yani mükellefiyet kaydı olmayan araç veya gayrimenkul alım satımında, satıcılarının hep ürperdiği konu olan: ne kadar satarsak ticari faaliyet olur?sorusuna da cevap verelim. Her ay alım satım yapmak, ayda bir, üç ayda bir, senede bir veya iki hatta üç sende bir alım satım yapılması bile devamlı olarak bu işi yapmış olduğunuza karine olabilecektir. Devamlılık unsurunun bu şekilde gerçekleştiğine yönelik tespit yapılması halinde, alım satım işlemlerinin kazanç sağlamak amacıyla yapılmadığını kanıtlama yükü ise haliyle alım-satımı yapan kişiye düşecektir.

Göktaşını bularak bir defalığına satışını gerçekleştiren yerel halkın bu işi: organizasyon dahilinde ve devamlı olarak yaptığından kasıtla Ticari Kazancın varlığı tespit edilemeyeceğiiçin akıllara; GVK’da tanımlanan ilk 6 kazanç türünün konusuna girmeyen bu kazancın Diğer Kazanç ve İratların kapsamında olabileceği düşüncesi gelebilir. Ancak göktaşı satışındadeğer artışına konu bir malın varlığından söz edilemeyeceği için geriye kalıyor; Arızi Kazanç.GVK md 82’ye göre: Arızî olarak ticarî muamelelerin icrasından elde edilen kazançların 2015 yılı için belirlenen istisna haddi olan 23.000-TL’den arta kalan kısmı vergilendirilmeli.

Sonuç olarak, alım-satım olmayıp sadece satım işlemi olduğu için belki zorlama bir yorum olabilir ancak; göktaşını bulup satışını gerçekleştiren yerel halkın veya dışarıdan gelen halkın tespit edilebilen satış bedelinin 23.000-TL’lik kısmı için istisna uygulanmalı, arta kalan kısmı üzerinden ise vergi aranmalıdır. Dışarıdan gelen halk dedim çünkü GİB tarafından ‘ticari amaçla başka illerden gelerek bu işin yapılması ticari faaliyettir ve vergiye tabi olacaktır’ açıklaması yapılmış. Böyle bir ayrım yapılamayacağını ve bunun ne kadar talihsiz bir açıklama olduğunu herhalde yukarıda bahsetmiş olduğum mevzuat hükümlerinden sonra anlatmama bile gerek yoktur.

Kanunlar tüm vatandaşlarımız için geçerli ve olay/kişi ayrımı yapılmaksızın uygulanmalı. Gökten gelen taştan vergi alınmasının toplumsal vicdanı rahatsız edeceği düşünülüyorsa eğer; öncelikle vicdanlarımızı rahatlatmak için, oluşan rantın vergilendirilemediği daha nice kazanç alanının vergilendirilmesinden başlanılmalıdır.

12.06.2015 tarihinde kaleme aldığım ‘Gayrimenkulünüzün Rantı Mı Vergilensin, Kazancınız Mı? başlıklı yazımda belirtmiş olduğum üzere; son yıllarda özellikle büyükşehirlerde gayrimenkul üzerinden elde edilen rantın vergilendirilememesiyle hatırı sayılır bir gelirin göz ardı edildiğini sanırım hatırlatmak yerinde olacaktır.

MUHAMMET BAYRAM

Vergi Müfettişi

hukukajansi