UYGARLIK DÜZEYİ
Bir ülkenin uygarlık düzeyi, aydınlanmada kat ettiği mesafe,o toplumun bütün sınıf,tabaka ve kesimleri için tayin edicidir. Uygarlık bir bütündür. Bir ülkenin silahlı kuvvetleri o ülke insanlarının ortalama özelliklerini yansıtır. Ordu ne ise yargı da odur, yürütme de odur. Birisi geri ise diğeri ileri olamaz. Bir yerde adaletsizlik kanıksanmışsa diğeri de bu özelliği yansıtır.
Daha çok değil bir yıl öncesine kadar ordu güvenirlik sıralamasında bir numara, politikacılar ise sondan birinci idiler. Ne olduysa son zamanlarda ordunun güvenirliği arka sıralara geriledi. Yargı öyle.
Peki, ne oldu?
Ne oldu da Ordu güvenirlikte birinci sırada iken arka sıralara geriledi? Olan şu Orduy'a dokunuldu. Bugün Türkiye’de neye dokunsanız aynı sonuca varırsınız. Biz bize benzeriz, biz birbirimize benzeriz. Bizim insanımız okumaz, sanmayın ki bizim insanımız okumaz da yargıç okur, asker okur, politikacı okur, onlar da okumaz. Hani ne derler; istisnalar kaideyi bozmaz. İstisnalara sözümüz yok. Okumaz derken sanmayın ki kültür sanattan bahsediyoruz, kendi meslekleri ile ilgili yazınları da okumazlar. Yargıç yasayı bilmez, uygulamayı takip etmez, bir diğeri haddini bilmez.. Gezin şöyle adliyeleri, bir dünya çelişkiyi, saçmalığı yan yana göreceksiniz. Hakim çek yasasını bilmez, on mahkemenin kararlarına bakın, hiçbiri birbirine benzemez. Kimi doğru karar verir, kimi tam aksi, kimi doğru karar verir gerekçesini yanlış yazar, çünkü yasayı bilmez. Bugün, asliye ceza hakimlerini çek yasasından sınava tabi tutun göreceksiniz ki %80ni sınıfta kalır.
Yıl 1974, Tuzla Piyade Okulu’nda yedek subay öğrenciyiz. İstihkam dersi var, arazide binbaşı Sabit Bilgin ders anlatıyor. Binbaşı için biz öğrencilerin bildiği; binbaşının düşüncelerinden ötürü kızakta bir subay olduğu, bu yüzden mağdur birisi olduğudur. Bu yüzden kendisine yakınlık duyuyoruz. O sırada Tuzla Piyade Okulu’nun ünlü bir yedek subay öğrenci konuğu vardır. Güney Sanayi, zamanın zengin gruplarından, ailelerinden biri, sonradan Sabancı Holdingce satın alındı, bu ailenin oğullarından biri okulda bizimle beraber askerlik yapıyor. Gel gör ki biz bu zengin çocuğu sadece sabah içtimalarında görürüz. Ne eğitim alanına gelir, ne de Tavşantepe’ye, Tavşantepe bizlerin korkulu rüyasıdır. Atışlar orada yapılır ve çok soğuktur, tir tir titreriz orada, saatlerce.. Bu zengin çocuğunun ailesi Piyade Okulu’na bir yapı inşa etmiştir. Öyle söylenir ve bu yüzden gelmez Tavşantepe’ye. İşte bu istihkam dersinde pek de politize olmayan bir öğrenci Sabit Bilgin’e sordu:
-Binbaşım, biz buraya gelmeden şöyle düşünüyorduk; bütün kurumlar çürümüş, rüşvete ve yolsuzluğa boğulmuş, ama çok şükür odumuz var derdik, böyle düşünürdük.
Güney Sanayinin oğlunu kas ederek,
-          Birileri burada ayrıcalıklı tutulunca Ordu’ya da güvenimiz kalmadı.
Biz binbaşının tepkisi ne olacak diye merak ederken, binbaşı şöyle dedi:
-Subaylar da bu toplumun bir parçası, onlarda bu toplumda yaşıyorlar. Toplum çürürken onlar bundan nasıl etkilenmesinler? Bizim eşlerimiz, kızlarımız sizinkilerle aynı caddelerden geçiyorlar ve aynı yerlerden alışveriş yapıyorlar. Sizinkiler lüks içinde yaşarken onlar akşam evelerine döndüklerinde onlara biz bu ülkenin Ordusu subayıyız, siz daha aza kanaat getirmek zorundasınız mı diyeceğiz? Bu mümkün mü? Biz de bu toplumun bir parçasıyız.
Bu sözler her şeyi özetliyordu. Saf olmaya gerek yoktu. Sorun toplum olarak geri olmamızdaydı.