Türkiye’nin güncel gelişmeleri 12 Eylül öncesini çağrıştırıyor.

O günleri bilenler, Türkiye’nin, nasıl bir kargaşa içinde olduğunu,  okulların, işyerlerinin, mahallelerin, şehirlerin sağcı-solcu olarak nasıl bölündüğünü; memurların, polislerin birbirine düşman derneklerde birleştiğini, siyasi liderlerin sen-ben kavgası içinde olduğunu, daha da kötüsü, geniş kesimlerin çıkış yolu bulamamalarının umutsuzluğu içinde olduğunu unutmamışlardır.

Türkiye’nin bugün yaşanan güncel gelişmelerin,  geçmiş uygulamaların farklı ve yeni versiyonları olduğunu söylemenin abartılı olmayacağı söylenebilir.

Devlet’in en alt makamlarının dahi, hükümet yanlısı olmayanlara kapatılmış olması, hakim, savcı, bilim insanı seçiminde bile Hükümet yanlısı olma ölçütü aranması, kamu ihalelerinin kime verileceğinde, özeleştirilecek malın kime satılacağında, imar işlerinde aynı kriterin temel alındığı herkesin bilgisi içindedir.

Büyük gazetelerin, televizyonların Hükümet’in ekonomik ve siyasal baskı ve tehdidi altında özgür ve bağımsız yayın yapamadığı, kamuoyuna hükümet aleyhine olabilecek bilgilerin, haberlerin, yorumların ulaşamadığı, halkın verilen yanlı ve yanlış bilgilere karşı duygu ve düşüncelerini anlatacağı, sesini duyuracağı kanallara sahip olmadığı yine herkesin bilgisi içindedir.

 

TBMM çalışmalarının, muhalefet partileri yok sayılarak çoğunluğun parmak gücüyle, zaman zaman da yumruk ve tekme gücüyle, dahası kan da çıkarılarak yerine getirildiği milletin gözleri önündedir.

Darbe sözcüğüne sihrinden yararlanılarak, herkes yargılanabilir, kimse yargının üstünde değildir denilerek ve kumpaslar kurularak, sahte kanıtlar oluşturulup hakim savcılar ayarlanarak milletin en üst düzey askerlerinin, yazarlarının, gazetecilerinin, hocalarının, ileri yaşlarında beş, altı yıldır hapishanelerde tutuldukları gerçeğinin, içinde iktidara oy vermiş kişiler de olmak üzere toplumun çok geniş kesimlerinin her dakika, her saat vicdanını kanattığı artık dışa vurulmakta, yüksek sesle dile getirilmektedir.

Gezi olaylarında, tepkisini göstermek, kendisini ifade etmek isteyen çoğunluğu genç binlerce insan Devlet’in koruma ve sevecenliği yerine ağır şiddetiyle karşılaşmış, yetmezmiş gibi şiddet uygulatılanlar kutsanmış, adeta meydanlara meydan okunmuştur.

17 Aralık sabahı Türkiye, bakan çocuklarının, banka genel müdürlerinin yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile gözaltına alınmalarıyla sarsılarak uyanmış, ekranlara ayakkabı kutularındaki milyon dolarlar, para kasaları ve para sayma makinaları görüntüleri yansımış ama yetkililer sanki bunların hiç biri doğru değilmiş, insanlar rüya görüyorlarmış gibi davranmışlar, insanların kafalarını karıştırmaya çalışmışlardır.

Millet, C. savcısının emrinin güvenlik görevlilerince yerine getirilmediğine, arayın dediği yerin aranmadığına, yakalayın dediği kişinin yakalanmadığına hayretler içinde tanık olmuştur.

Bir gecede, soruşturmalardan, valinin, kaymakamın haberdar edileceğini hüküm altına alan yönetmelik değişiklikleri yapılmış, kişilik hakları denerek insanların internet üzerinden bilgi alışverişleri, internet üzerindeki özel yaşamları hükümete bağlı memurlar eliyle kayıt altına alınabilir hale getirilmiş, devletin temeli olan Bağımsız Yargı, HSYK’nın adalet bakanın yetkisinin artırılmasıyla adeta hükümetin bir organı durumuna getirilmiştir.

Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yürüten C. savcılarının dosyaları ellerinden alınmış, zamansız hakim, C. savcısı kararnameleri çıkarılmış, öğleden önce arama-yakalama yapan kolluk amir ve memurları öğleden sonra görevden alınmış, emniyet içinde, Yurt çapında, binlerce kişiyi bulan görevden almalar yapılmış, idare mahkemelerinin atamalarda kısa zamanda yürütmeyi durdurma kararı vermelerinin önünü kapatan, bir kişiye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilirken ağır ceza mahkemesi kurulunun oybirliğiyle karar vermesi aranmazken, bir yolsuzluk şüphelisinin malına el koymak için oybirliğiyle karar verilmesi koşulu getiren yasa değişikliği teklifleri hazırlanmıştır.

Milletin çok önemli bir kesimini oluşturan Alevi yurttaşların en temel istemleri dahi yerine getirilmemiş, toplumu bu yönden germe ve ayrıştırmanın önü, siyasi fayda için açık tutulmuş, Kürt yurttaşlarımızın duygu, düşünce ve istemleri değil, PKK’nın isteklerİ yerine getirilmiştir.

Bütün bu uygulamalar, sinmiş, öfkesini içine atmış, aldatılmış, Devlet tarafından kenara itilmiş, yargıya, kamu yöneticilerine, eğitim kurumlarına, bilim adamlarına, medya kuruluşlarına, ekranlarda konuşan, gazetelerde yazanlara, güvenlik görevlilerine, yerel yöneticilere güveni azalmış hatta kalmamış çok geniş mutsuz kesimlerin oluşmasına neden olmuştur.

Tüm bu durumların, askeri darbecilerin arayıp da bulamadıkları koşullar olduğunu, dahası, bunların bir bölümünün hayata geçirilmesinin zorlayıcı koşullarının kimi derin güçlerce planlı olarak oluşturulduğunu ve olasıdır ki ileride daha derinleştirilebileceğini söylemek “komplo teorisi” olarak adlandırılıp geçiştirilmemelidir.

En azından tartışılması dileklerimle, paylaşmayı milletime karşı ödev sayarak, en derin saygılarımla sunarım.  21.02.14

Av. Selahattin Sarıoğlu

Türkiye Avukatlar Vakfı Başkan Yardımcısı

Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği Başkanı

Malatya Barosu Önceki Başkanı