Konuşmasının başında Mersin Limanı’nda çalışan ve eylemde olan işçilerin sorunlarına da değinen CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza öztürk’ün konuşması aşağıdaki gibidir.

Konuşmama başlamadan önce, geçirdiğim trafik kazası nedeniyle arayan, geçmiş olsun dileğinde bulunan, sıcak ilgisini, desteğini esirgemeyen her partiden milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, savunma hakkına, avukata, avukatlık mesleğine, avukatlık onuruna, avukatların meslek örgütü barolara yönelik saldırıların baskı, korkutma, sindirme çabalarının araştırılması, avukatların görevlerini yaparken karşılaştığı sorunların araştırılması amacı ile Meclis araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önergemizin gündeme alınması talebiyle söz aldım.

Ancak, yine gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunmadan önce, şu anda, Mersin Limanı'nda, işten atılmaları protesto nedeniyle iki ayı aşkın bir süredir direnen liman işçilerinin eylemleri biber gazı, polis copuyla bastırılmaya çalışılıyor ve nihayetinde, 20 işçi dünden beri, dün saat 14.00'ten beri intihar girişiminde bulunmaktadır, konteynerlerin üzerindedir, kendileri indirilememiştir, ikna edilememiştir. İlgililerden, biber gazı, polis copuyla müdahale edileceğine bu kişilerin burunlarının kanamadan olayın çözülmesini talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, 5 Nisan Avukatlar Günü yarın kutlanacak. Tabii, bu 5 Nisan Avukatlar Günü'nün tarihsel dayanağı nedir, araştırma yaptık. Aslında kesin bir veri olmamakla beraber, 5 Nisan 1878 İstanbul Barosunun ilk Genel Kurulun yapıldığı gün, yine, 5 Nisan 1958, baro başkanlarının İzmir'de Türkiye Barolar Birliğini kurmak üzere toplandıkları bir gün.

Türkiye Barolar Birliği, 15-16 Haziran 1987'de Tekirdağ'da yaptığı toplantıda 5 Nisan gününün Avukatlar Günü olmasını kararlaştırıyor.

Değerli arkadaşlarım, yargılama sürecinin kurucu unsuru ve asli unsuru olan savunmanın temsilcisi olan avukatlarımız, bu yıl 5 Nisan Avukatlar Günü'nü savunma hakkına, avukatlara, avukatlık mesleğine, avukatlık onuruna, avukatların meslek örgütü barolara yönelik saldırıların, korkutmaların, yıldırmaların ve sindirme çabalarının dayanılmaz boyutlara ulaştığı, avukatların bizzat mahkemelerince görevlerini yapamaz hâle getirildiği, her kapıyı açan örgüt suçlamasıyla avukatların büro ve evlerinin yasaya aykırı şekilde arandığı, gece yarısı gözaltına alınıp tutuklandığı, avukatların, baktıkları davalar nedeniyle ve mesleki faaliyetleri nedeniyle terörist ilan edildiği, avukatların adlarının bazı terör örgütleriyle yan yana anılarak avukatlara ve barolara itibarsızlaştırma çabalarının daha da artırıldığı, yargının kurucu unsuru olan savunmanın ve savunmanın temsilcisi avukatların, yargının diğer unsuru olan hâkimler tarafından susturulmaya çalışıldığı, avukatlara mahkeme başkanının emriyle şiddet uygulandığı, duruşma salonundan çıkarıldığı bir süreçte kutluyorlar.

Avukatlar bu yıl 5 Nisan Avukatlar Günü'nü, mahkeme başkanlarının sık sık "Komutan, avukatı dışarı çıkar." sesleriyle duruşma salonlarının yankılandığı bir süreçte kutluyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Bu süreçte akıllarda kalan bir tek şey olacaktır: Hukuku uygulamakla görevli mahkeme başkanlarının "Komutan, avukatları dışarı çıkar." sözleriyle duruşma salonlarının yankılandığı akıllara gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, avukatlar, fiziki şiddet uygulandığı bir süreçte bunu kutluyor. Avukatlar 5 Nisan Avukatlar Günü'nü, yargılamada şeklî unsur olarak görüldükleri savunmanın kısıtlandığı, yaka paça dışarı atıldıkları bir süreçte bunu kutluyorlar.

Sevgili arkadaşlarım, görülmekte olan bir davada avukatlar susarsa ya da susturulursa bu iyi bir şey midir? İyidir. Kimler için iyidir değerli arkadaşlarım? Gerçekten hak arayan insanlar için iyi değildir; avukatla, savunmayla problemi olan hâkim ve savcılar açısından iyidir, avukatlarla, savunmayla problemi olan siyasi iktidarlar açısından iyidir. Yine, avukatlar susarsa ne olur? Görevlerini yapamaz hâle gelirler. Peki, avukatlar susturulursa ne olur? Görevlerini yapması engellenmiş olur. Mahkeme başkanı tarafından, bizzat mahkeme tarafından yargılamanın kurucu unsuru olan savunmanın temsilcisi avukatlar susturulursa ne olur? Mahkemenin yargılaması mahkeme başkanı tarafından engellenmiş olur değerli arkadaşlarım.

Savunma gerçekten yargının asli unsurudur, kurucu unsurudur. Bu durum sadece yasada yazıldığı için öyle değildir. Bu durum gerçekten öyle olduğu için öyledir yani savunma yargılamanın asli unsuru olduğu için öyledir. Bu durum demokratik hukuk devletinde öyle kabul edilip uygulana geldiği için öyledir. Savunma hakkı temel bir insan hakkı olduğu için, savunma hakkı bir gün herkese, hatta savunmayı bertaraf etmeye çalışanlara, avukatları yok sayanlara da lazım olacağı için öyledir. Savunma hakkı kutsal olduğu için yargılamanın asli unsurudur. Bağımsız savunmanın temsilcisi avukatlardır. O nedenle, yargılama işinin merkezine savunmayı, avukatı koymadığınız zaman yapılan işin adı yargılama olmaz değerli arkadaşlarım, yapılan yargılama demokratik olmaz, adil olmaz. Kürsüde savunmaya saygı gösteren, savunmasız verilen mahkûmiyet kararlarını içine sindiremeyen, hazmedemeyen bağımsız ve tarafsız bir yargı hukuk devletinin belkemiğidir. Avukatın asli görevi, avukatlık mesleğinin temel işlevi yargıyı, yargı görevini yapanı etkilemeye çalışmaktır, yargıyı ve yargı görevini etkilemek suretiyle adil yargılanmanın ve adaletin gerçekleşmesini sağlamaktır. O nedenle, avukatlık görevini hukuka uygun olarak yapan avukat açısından yargı görevini yapanı etkileme suçu işlenemez bir suçtur. Barolar kanunun kendisine verdiği görevi yaptıkları için haklarında dava açılabilmektedir bu süreçte. Gerçekten, Avukatlık Kanunu'nun 97'nci maddesinde barolara yüklenen görevleri yaptığı için İstanbul Barosuna bugün dava açılabilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten bugün içerisinde yaşadığımız süreç, çok düşünmemiz gereken ve savunmanın savrulur hâle geldiği bir süreçtir. Bu, hukuk devleti açısından övünülecek bir durum değildir, utanılacak bir durumdur. Avukatlar, hukukçular, her şeyden önce insan haklarının her türlü ihlaline karşı çıkmak zorundadırlar, bu, avukatların ve baroların temel görevidir. O zaman savunma hakkı da temel bir insan hakkı olduğu için savunma hakkına yönelik ihlaller nereden, kimden, nasıl gelirse gelsin avukatların buna karşı direnmesi asli görevleridir değerli arkadaşlarım.

Siyasi iktidarın avukatlara, savunmaya bakışını söylemek istiyorum, bunun somut örneğini vermek istiyorum:

Değerli arkadaşlarım, öteden beri Kartal'da bir adliye sarayı yapılıyor. Bu Kartal Anadolu yakasındaki adliye sarayının dünyadaki en büyük adliye sarayı olmasıyla övünülüyor. Bu güzel bir şey adliye sarayının olması ama öteden beri bu adliye sarayında, yani metrekarelerce büyüklüğünde, dünyanın en büyük adliye sarayında avukatların ihtiyaçlarını giderebileceği bekleme odaları yok arkadaşlar.

Bakın, bu elimdeki belgelerin hepsi Adalet Bakanlığıyla İstanbul Barosunun yazışma belgeleri. Bu belgelerde, başlangıçta 28 tane olan avukat bekleme odası ve kafeterya sonra 16'ya düşürülüyor, ondan sonra 14'e düşürülüyor ve Kartal Adliyesi fiilen açılmaya başlandığında, bu avukatların bekleme odası ve kafeteryalar buharlaşıyor, şimdi sıfıra düşüyor değerli arkadaşlarım. Avukat bekleme odası ve kafeteryalar çay ocağı olarak tahsis edilmeye başlanılıyor. Yani, bekleme odaları çay ocağına dönüştürülüyor.

Şimdi değerli arkadaşlarım, avukatların ihtiyaçlarını görebileceği 1 metrekarelik birim dahi yok. Bu şu demektir: Savunmaya yer yok. Savunmanın yeri hâkim ve savcının çayevinden sonra gelmektedir. Burada tartışılması gereken konu şudur: Savunmanın yeri mi önemlidir, hâkim ve savcıların çayevi mi önemlidir? Bu, siyasi iktidarın savunmaya ve avukata, Türk adli örgütlenmesinin savunmaya verdiği göstergenin somut örneğidir. Türk adalet örgütlenmesinde savunma yoktur, avukat yoktur. Savunmanın yeri, hâkim ve savcının çay evinden daha sonra gelmektedir. Hâkim ve savcıların çay evi olarak kullandıkları yerde de avukatlara "Cübbelerinizi asın." denilmektedir. Bu gerçekten, binlerce metrekare büyüklüğünde Kartal Adliye Sarayı yapmakla övünülen bir yerdir.

Değerli arkadaşlarım, biz avukatız, biz hukukçuyuz. Biz kimseye, hele hele gücün önünde boyun eğmeyiz. Biz haksızın önünde boyun eğmeyiz.

Biz boynumuzu giyotine uzatmayız. Biz gücümüzü haktan ve adaletten yana alırız. O nedenle, avukatlar sorununun çözümü açısından, ben başta AKP'deki hukukçu arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu sorunların araştırılması için bir meclis araştırma komisyonu kurulsun ve sorunlar tespit edilsin.

CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza öztürk, AKP adına konuşma yapan Milletvekili Hilmi Bilgin’in yanlış bilgi vermesi sonucu tekrar kürsüye çıkarak şu sözleri dile getirdi:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP sözcüsü arkadaşımız İstanbul Barosunun siyasi iktidara biat etmediği nedeniyle taleplerinin yerine getirilemediğini söyleyebilecek kadar ileri gitmiştir ve gerekli görüşmeler yapmadığı söylemiştir; doğru değildir, doğru söylememiştir. Bir hukukçu arkadaşa bunu yakıştıramadım.

Bu elimdeki belgeler, Adalet Bakanlığı Teknik İşleri Daire Başkanlığının yazdığı yazılardır, bunu gösterdim, en sonda söyledim, bunlar da onlardır.

Birincisinde, proje aşamasında 28 adet avukat bekleme odası, kafeterya, avukat bürosu, toplantı odası, 3 adet baro kaleminin projelendirildiği ilk aşamada, yani her katta 2'şer tane bekleme odası olmak üzere.

İkincisinde, bunun, bu projenin 14 adet bekleme odasına düşürüldüğü söyleniliyor. Önce 28, sonra düşürüldüğü söyleniliyor ve bunların hepsi Adalet Bakanlığı Teknik İşleri Daire Başkanlığının yazılarıyla sabittir. Yani, her aşamada İstanbul Baro Başkanlığı bunlarla ilgili görüşmeler yapıyor. En sonunda da ilgi tutmuş, bakın: 27/01/2005 tarih 80 sayılı yazınız Adalet Bakanlığına. Yine, Adalet Bakanlığının 11/05/2005 tarihli yazısı, 2008 tarihli yazısı, 2009 tarihli yazısı; ne zaman göndermiş bunu? En son 2011 tarihinde göndermiş.

Değerli arkadaşlarım, yani, işin doğrusunu düzeltmek lazımken, buraya çıkıp "Efendim, İstanbul Barosu Hükûmetle, gerekli kurumlarla yazışma yapmadı ve ondan dolayı verilmedi." diye bir gerekçeye sığınmak doğru değil. Bunu bir avukat arkadaşıma hiç yakıştıramıyorum. Yani, Adalet Bakanlığıyla her aşamada görüşülmüş, Adalet Bakanlığı da her seferinde proje aldığını söylemiş, en sonunda bekleme odalarının 14'e düşürüldüğünü fakat büyütülemeyeceğini söylemiş ama fiilen açıldığı zaman bu bekleme odalarının çayhaneye dönüştüğü görülmüş ve bunun üzerine de tekrar İstanbul Barosu Adalet Bakanlığına yazı yazmış, durum bundan ibarettir. Orada başka avukatlar var.

AKP düşüncesini savunan arkadaşlarımız da vardı. Avukatlara 1 metrekarelik yer verilmiyor, bunu söylemek istedim.


Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk