Bildiğiniz üzere 26.09.2011 Pazartesi Günü, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu tarafından düzenlenen Önce İlke Grup Toplantısı yapıldı. Grup toplantısında da ilk konuşmacılardan biri olan Av. Abdurrahman Bayramoğlu ile ofisinde görüşerek,  Önce İlke Grubu, İstanbul Barosu Yönetim Kurulunun yapmış olduğu çalışmalar, Nispi Temsil, Demokrasi, Hak , Hukuk , ve Cumhuriyet üzerine, röportaj gerçekleştirdik. Kendisine güzel sohbeti için teşekkürlerimizi bir borç bildiğimizi hatırlatıyor ve gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz.
 
Önce İlke Grubu’unda Birleşme Değil, Bölünme Gerçekleşmiştir.
Adaletbiz:26 Eylül 2011 günü Önce İlke’nin grup toplantısı yapıldı. Son Baro seçimlerine iki Önce İlke Grubu katılmıştı, şimdiki Önce İlke Grubuna baktığımızda bir birleşme var gibi.. Sizce Birleşe gerçekleşti mi?
 
A.Bayramoğlu: Bence bir birleşme değil, tümüyle bir bölünme gerçekleşmiştir. Kısmen olumlu da olan, bu bölünme sonucunda seçim kazanılmış ve gelişen süreçte bölünme tamamlanmıştır. Yani, her iki Önce İlke Grubu bakımından da, daha homojen bir yapıdan söz etmek mümkün artık.
Sorudaki “…var gibi…” betimlemesi, yalnızca, kendince gerekçelerle yönetime yakın durmayı uygun bulan veya yönetimin yaptıklarını onayladığı için seçimi kazanan grubun içinde olmayı tercih edenlerden kaynaklanan bir hissiyattır diye düşünüyorum.
 
Adaletbiz:Birleşildi ise yeni Grubun oluşumu nasıl? Grubun bir tüzüğü var mı? Yönetim nasıl oluşuyor? Gelecek seçimlerde adaylar nasıl belirlenecek? Kim belirleyecek?
A.Bayramoğlu: Sorunun ilk bölümünü, ilk soruda yanıtlamıştım. Devamına ilişkin bir yanıtım, benim de yok ne yazık ki. Toplantıda yaptığım konuşmada, bu soruları ben de ilgili ve sorumlu yönetim kurulu üyesi meslektaşımıza yönelttim. Ancak, yanıtını şu ana kadar alabilmiş değilim. Bu nedenle, ben de bilmiyorum açıkçası…
Adaylığı düşünenler bakımından, soruların yanıtları önemli olabilir elbette. Şu kadarını söyleyeyim: Beni ilgilendirmiyor.
 
 
İstanbul Barosu Yönetim Kurulunun kimsenin fikrine ihtiyaçları yok!
 
Adaletbiz:Baro Yönetiminin değişimi üzerinden 1 yıl geçti. Bu bir yıl içerisinde 2 kez Önce ilke grup toplantısı yapıldı. Seçim öncesinde, grup toplantıları daha sık oluyordu. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
A.Bayramoğlu: Bu soruya ancak, öyle olmasını umarak ve tahmini bir yanıt verebilirim.Demek ki; öylesine güçlü, deneyimli, yetenekli ve başarılı, kısaca, öylesine mükemmel bir yönetim kurulu seçtik ki; kimsenin fikrine ihtiyaçları yok! Her sorunun üstesinden geliyorlar! Hali hazır konjonktürde seçim kaybetme ihtimali de olmadığına göre…   
 
Adaletbiz:Son toplantıyı Baro Yönetim Kurulu üyeleri yönetti, bu hep böyle mi olacak?
A.Bayramoğlu: Bu soru da, çalışmadığım yerden çıktı şansıma. Sorunun muhatabı olmadığımı düşünüyorum. Zaten yanıtını da bilmiyorum.
 
Toplantıda Sorularıma Yanıt Verilmedi…
 
Adaletbiz:Şimdiki yönetim seçimlerde bazı vaatlerde bulundu, sizce bu vaatlere uyuluyor mu?
A.Bayramoğlu: Yönetimin vaatlerini içeren seçim kitapçığının yazımında hasbelkader görev almış bir kişi olarak, aradan geçen 1 yıla yakın sürede gerçekleştirilmesi mümkün olduğu halde, gerçekleştirilemeyen bazı konuları toplantıda dile getirdim. Bu elbette benim görüşüm. Eğer İstanbul Barosu’nu yöneten arkadaşlarımızın bu konularda bir açıklaması veya bilmediğimiz bir çalışması varsa bunları ben de öğrenmek isterdim. Ancak, yukarıda da değindiğim gibi, toplantıda sorularıma bir yanıt verilmediği gibi, şu ana kadar da benim elde edebildiğim bir yanıt bulunmamaktadır.
 
Cumhuriyet’in Tasfiyesinin Tamamlandığını Düşünüyorum…
 
Adaletbiz:Toplantıda yapılan konuşmaların ana teması “CUMHURİYET TEHLİKEDE, CUMHURİYET ELDEN GİDİYOR” idi, gerçekten Cumhuriyet elden gidiyor mu?
A.Bayramoğlu: Bu sorunun yanıtına geçmeden önce, sorunun bana anımsattığı bir konuya değinmek istiyorum. Benden hemen sonra konuşan bir yönetim kurulu üyesi meslektaşımız, Cumhuriyet’in geleceğine dair öyle bir konuşma yaptı ki, açıkçası, toplantı salonunun ses düzeninden, tuvaletlerin arızlarından, adliyeler arası servisten ve diğer önemsiz günlük işlerden söz ettiğim için utandım…!
Tehlike ve elden gitme kaygıları, geleceğe dair duygulardır. Oysa, ben Cumhuriyet’in tasfiyesinin tamamlandığını düşünüyorum. Bu konudaki düşüncelerimi, Yeni Yaklaşımlar sitesinde yayımlanan “Bir Ustalık Hikayesi: Torbacılıktan Köprücülüğe!”adlı makalede açıklamıştım. Sanırım, siz de sitenizde yazıyı yayımlamıştınız. Şimdilik ekleyeceğim bir husus yok.
 
Başka kapıya…!
 
Adaletbiz:Cumhuriyet halksız düşünülemeyeceğine göre bu düşüncelerin sahiplerinin halkla bütünleşmek, halkın hukukunu savunmak gibi bir düşünceleri var mı?
A.Bayramoğlu: Halkın hukukunu savunmak ve halkla birlikte hareket etmek, oldukça siyasi içerikli konular. Gelinen nokta itibariyle söylemek gerekirse; lafla peynir gemisi bu kadar yürür… Halk dalkavukluğunu (populizm) sağ partilerden daha iyi kimse beceremez. Onun için, bu soruya yanıtım: Başka kapıya…!
 
Adaletbiz:“CUMHURİYET ELDEN GİDİYOR” söylemi cumhuriyeti korumak için yeterli mi? Geçmişte Cumhuriyet’in koruyucular olarak “asker sivil aydınlar”, bir başka söylemle zinde güçler söylemi vardı, bu söylem bugün geçerli mi?
A.Bayramoğlu: İsterseniz bu sorunun yanıtına hiç girmeyelim. Bu soruyu Guantanamo’daki, pardon Silivri’deki “asker sivil aydınlar”a, sizin deyiminizle “zinde güçler”e sorun lütfen.
 
Adaletbiz:Asker Sivil Aydınlar veya Zinde Güçler kavramı Dünyada reel Komünist rejim, Nato ve Bağlantısız ülkeler gibi güçlerin olduğu kutuplu bir Dünyada geçerli idi. Bu kavram bugün geçerli mi? Bugün Cumhuriyet rejimininim sürdürülmesi hangi güçlerle mümkün? Halksız bir cumhuriyet düşünüyor musunuz?
A.Bayramoğlu: Toplumsal bir sınıfa dayanmayan hiçbir güç, güç değildir. Yani gerçek bir kuvvetler ayrılığı, (ya da “kuvvetler dengesi”) gerçekten farklı çıkarları temsil eden, farklı sosyal sınıflardan güç alarak tesis edilebilir. Egemen güçlerin ve iktidarların muhtelif departmanları arasındaki farklılığa, kuvvetler ayrılığı diye bakarsanız, eninde sonunda, uluslararası sermaye gücünün balyozunu tepenize yer ve kendinizi ötede beride bulursunuz.
 
Adaletbiz:Cumhuriyet, ulus, tek bayrak, tek millet gibi kavramlar bugün bir fetişizme dönüşmüş gibi. Bu kavramların içi nasıl doldurulur?
A.Bayramoğlu: Durduğum yer, yani dünya görüşüm itibariyle, bu kavramların içinin doldurulması konusunda söz söyleme hakkını ve yetkisini kendimde görmüyorum. Kapitalist sistemin kendi çıkarları için ürettiği, işi bitince kolaylıkla çöpe attığı kavramlar. Moda deyimle, sanal kavramlar yani. Vaktiyle ulusal burjuvazilerin, halkları kendi çıkarlarına göre yönetmek amacıyla ürettiği, emperyalist yayılmalarla gelişerek, dünyaya egemen olan “global” sermayenin, şimdi de tüm dünya halklarını tek bir köle düzenine mahkum etmek için kurtulmak istediği kavramlar…

 
Bu süreçte Demokrasi, halk, hak, hukuk vs. palavra,
 
Adaletbiz:Bugün Ortadoğu Coğrafyasında diktatörlerin tahtlar bir bir yıkılıyor. Bu diktatörler kendi halklarına zulmetmeselerdi i bu şekilde yıkılırlar mıydı? Yıkılmalarına neden olan tayin edici neden petrol çıkarları mı, yoksa petrol çıkarları olanların bu diktatörlerin halklarından kopuk olmalarından yararlanmaları mı?
A.Bayramoğlu: Pazar, yeniden dizayn ediliyor diyelim. Fazla söze gerek yok. Demokrasi, halk, hak, hukuk vs. palavra, bu süreçte… Herkes, müzik sustuğunda yer kapabilmek peşinde. Bu konuda da, yine Yeni Yaklaşımlar ’da yayımladığım, “500 Milyar Dolarlık Pazar ve Sahibinin Sesi Liberalleradlı yazımı öneririm.
 
Adaletbiz: Barolarda neden düşünceye dayalı bir hareket gelişemiyor? Örneğin bir Marksist hareket.. Bu bir oy kaygısı mıdır?
A.Bayramoğlu: Düşünce soyut bir kavramdır. Aslolan düşünceyi oluşturan toplumsal ilişkilerdir. Sözgelimi, Marksist bir yapılanma (öbeklenme), hangi toplumsal tabana dayanarak gelişecek, neleri veya kimleri savunacak? Dünya görüşü bakımından, bu soruya bir yanıt verilebilirse de, uygulanabilirliği, en azından şimdilik zor görünüyor. Öte yandan, avukatın sınıfsal konumunu da değerlendirmek gerek, bu sorunun yanıtını bulabilmek için. Geçmişte bu iddiayla ortaya çıkan küçük grupların, yeterli çekim alanı oluşturamadıklarını kabul etmek gerek. Ama yine de, “başarı” kriterleri yeniden tanımlanarak, denenebilir…
 
Yönetim Kurulunun Oluşturulmasında, Nisbi Temsil Sisteminin Doğru Olmadığını Düşünüyorum.
 
Adaletbiz:Avukatlık Kanununun değişeceği söyleniyor, yeni yasa baro seçimlerinde nisbi temsil sistemini getireceği söyleniyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
A.Bayramoğlu: Bir süredir seslendirilen bu düşüncenin, mevzuata girip girmeyeceğini zaman içinde göreceğiz. Kişisel olarak değerlendirmem şudur:
Yönetim kurulunun oluşturulmasında, nisbi temsil sisteminin doğru olmadığını, ancak delegasyonun belirlenmesinde, bu yöntemin daha uygun olduğunu düşünüyorum. Bu dönem, İstanbul Barosu Baro Meclisi’nin oluşturulmasında, bu tarz bir uygulama yapıldı. Doğru bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Yıllardan beri, çeşitli platformlarda ve Önce İlke Grubu içinde savunageldiğim bir düşüncenin yaşama geçmiş olmasından dolayı mutluyum. Ancak, sırası gelmişken söylemeliyim ki; Baro Meclisi’nin genel kurulun oluşumundan bağımsız olan ve bence beklentilere yanıt vermeyen yapısı ve işleyişi dolayısıyla, Baro’ya ve Avukatlık mesleğine çok katkı sağladığını düşünmüyorum.
 
 
Röportaj/ Fotoğraf :  Yeşim TURAN / Adaletbiz