Sosyal Güvenlik Kurumu, sağlık sistemimizde en büyük finansör konumunda. “Parayı veren” olmanın gücü, özellikle 2008 yılı itibariyle sağlık politikalarında kurumu stratejik hale getirdi. Özel hastaneler, dal ve tıp merkezleri ve hatta üniversite hastaneleri adeta SGK’nın gözünün içine bakıyor. Elbette en büyük ödeme kurumu olarak SGK, sistemin kurallarına da müdahale ediyor. Bunu ya mevzuat düzenlemesiyle ya da denetimlerle yapıyor. Fakat son zamanlarda öyle denetimler ve cezalar uygulanıyor ki, cezayı tebliğ alan hastane sahipleri herhalde doğrudan yoğun bakıma alınıyordur!

Bir hastaneye 838 milyon 265 bin lira ceza!
 
Evet, rakamı yanlış okumadınız. Son olarak Şanlıurfa’da bir özel tıp merkezine SGK’nın uyguladığı ceza tam olarak 838 milyon 265 bin 343 lira. Eski parayla 838 trilyon küsur. 1 milyar liraya yakın bu cezayı bırakın Şanlıurfa’daki bir tıp merkezinin, Türkiye’nin en büyük sağlık gruplarının bile ödemesi mümkün değil. Yani SGK, açıkçası sağlık kuruluşunun kapısına kilidi vurmuş oluyor.

Eski bir SGK müfettişi ve sağlık denetimleri yapmış birisi olarak, söz konusu cezanın dayanağını görmeden yorum yapmam doğru olmaz. Fakat şunları sormak da hakkımız olsa gerek:

• ‘Hırsız’ın suçu var da kapıyı açık bırakan ev sahibinin hiç mi suçu yok?

• 838 milyon lira ceza gerektirecek yani kurum zararı oluşuncaya kadar neden tedbir alınmadı?

• ‘Suçları biriksin de kapısına kilit vuralım’ diye mi beklendi?

• Aynı durumda olan bütün hastane, tıp ve dal merkezine aynı cezai işlem uygulanıyor mu?

Elbette usulsüz işlem yapan, devleti zarara uğratan ve haksız çıkar sağlayan kim olursa olsun bedelini ödeyecektir, ödemelidir. Fakat bir tıp merkezi, neredeyse 1 katrilyon lira cezaya müstahak olabilecek kadar devleti zarara uğratabiliyorsa, ortada başka bir sorun var demektir.