Bir kaç dakika içerisinde görüp geçtiğin öyle olaylar vardır ki; ömür boyu hiç unutulmaz.. Mıh gibi çakılır kalır beynine, yüreğine..
Ankara’ya yeni atandığım günlerdi.. Sanırım 1992 yılının sonbaharı.. Eylül ya da ekim ayları..

Güvenpark’tan çıktım, Başbakanlık ve Yargıtay binasının arasındaki protokol yolundan geçip işyerime gideceğim..
Güvenpark’tan çıkınca hemen sağda Adalet Bakanlığı, karşısında M.E.Bakanlığı, hemen geçince de sağda Başbakanlık, karşısında Yargıtay binaları vardır..

İki yanda dizilen asırlık çınar ağaçlarının dalları birbirine kavuştuğundan yemyeşil bir tünelden geçiyormuş gibi hissederim kendimi..Rüzgarda salınan çınar yaprakları arasından süzülen güneş ışığı gri asfaltın üzerinde nazlı nazlı danseder..
Bu serin, gölge ve geniş caddede yürümeyi çok severim..

Adalet Bakanlığı ile Başbakanlık arasındaki boş alan o yıllarda Adalet Bakanlığının resmi araçları için otopark olarak kullanılırdı.

Adalet Bakalığını geçtim..
Sağda iki kişi..
Yaşlı, ufak tefek, cılız, hani şakülü kaymış diye tanımlanan yamuk bir adam, karşısındaki genç birine bağırıyor...
Arada bir yumruk yaptığı sağ elinin işaret parmağıyla genç adamın göğsüne, tam kalbinin üstüne dokunuyor.. Dürtüyordu...

Bağırma ki, ne bağırma ...
Eğer bağıran kişiyi görmesem o sesin bu adamdan çıktığına hayatta inanmam.. Sanırsın ki Malkoçoğlu nara atıyor..

Sağ omuzu hafif düşük olduğundan beli ile aşağı sarkan sağ kolu arasında epeyce bir boşluk kalıyor.. Kalçası ise sol tarafa biraz bel vermiş gibi duruyordu.. Yamuk yani...
Arkası dönük olduğundan yüzünü göremedim..
Sesi gümbür gümbür..

Bağırıyor...

“Ulan vurdum mu deviririm seni”...

Ellerini göbeğinde bağlamış, iri yarı genç adam boynunu bükmüş, utancından yüzü mosmor öylece duruyor... Ve hiç ağzını açmadan gözlerini indirmiş, ayakucuna bakıyordu..

“Ulan vurdum mu deviririm seni” sözü komik geldi önce..
“Vurdum mu deviririm” diyen ufak tefek, yaşlı, cılız bir adam.. Vurdumu devireceği kişi de dağ gibi genç bir adamdı..

Gülmek için aralanan dudaklarım dondu bir anda..

Genç adamın çaresizliği dokundu içime..

Adımlarım yavaşladı...

Yamuk adamın karşısına geçip “Ulan vurdun mu deviremezsin sen onu... Ama o sana vurursa seni asfalttan kazırlar” demek geldi içimden..
Ama benim bu şekilde bir müdahalem genç adamı daha da zor durumda bırakabilir düşüncesi ağır bastı... Benimle birlikte oradan geçmekte olan diğer insanlar gibi bende kafamı çevirdim.. Yürüdüm..

Ve ağır adımlarla işyerime geldim.. O gün hiç çalışamadım.. Genç adamın çaresizliği gözümün önündeydi hep..

Çaresizliği bilirim...
Söylemek istediklerin düğümlenir boğazında... Söyleyemezsin..Yumruk gibi oturur... Nefesin tıkanır.. Rengin solar... Öfkeyle yapacağın bir hareket, söyleyeceğin bir söz seni ekmeğinden eder...
Susarsın...
Çaresiz..
Yutkunursun... Ama yutamazsın boğazındaki düğümü..

Bir kaç gün sonra öğrendim “ulan vurdum mu deviririm seni” diye bağıran yamuk adamın kim olduğunu... Adalet Bakanlığında üst düzey bir bürokratmış.. Bağırdığı kişi de şöförü..

Aradan yirmi yıldan fazla zaman geçti ama..
“Ulan vurdum mu deviririm seni” sözünü hiç unutmadım.. Hep kulaklarımda çınlayıp durdu..

Bazen hala pişmanlık duyarım yamuk adamın karşısına geçip “Ulan vurdun mu deviremezsin sen onu... Ama o sana vurursa seni asfalttan kazırlar” demediğim için..

Bazen ufak tefek, yamuk bir adamın, boylu poslu aslan gibi bir adama “ulan vurdum mu deviririm seni” diye öfkeyle bağırırken ki hali gözümün önüne gelir ve görüntüyü çok komik bulurum...
Tıpkı bir komedi filmi gibi..

Gülerim... Biraz acı, biraz buruk...


adalet.org


Tayyar Cem Eralp
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı
06.01.2013
Ankara