Öcalan’ın beklenen Nevruz konuşmasını dinledik ve pek sevindik.. Elbette terörün bitmesi eğer bitecekse- kimi memnun etmez ki? Kaç gencimizi, bebeklere varana kadar kaç insanımızı kaybettik bu insafsız terörle..

PKK lideri her ne kadar “geri çekilme PKK’yı daha güçsüz hale getirmeyecek, tam aksine güçlenecek, İran’da, Suriye’de, Irak’ta on binlerce PKK’lı var, bu sayı daha da artacak” dediyse de “Artık silahlar sussun, PKK sınır ötesine çekilsin” isteğini açıklaması önemli bir gelişme.. Ama hangi talep karşılanana kadar geçerlidir ve hangi süre beklenecektir o daha önemli..

Türk bayrağı yok!

Başbakan Erdoğan “Öcalan’ın açıklamasının kendilerinin sözleriyle örtüştüğünü” söylerken “Silahlar bırakılmalıdır. Ülkemizi terk etmeleri halinde de zaten sulh-ü sükun söz konusudur” demiş. Ama aynı konuşmada Diyarbakır’da Öcalan’ın açıklamasının okunduğu Nevruz kutlamalarında Türk bayrağı olmamasını da “Doğrusu orada bu çözüm süreci noktasında bayrağımızı görmek isterdim” sözleriyle eleştirmiş.

Oysa maalesef aynen yıllar önce ilk “açılım” süreci başladığında olduğu gibi hala olaya PKK ile farklı açılardan baktıkları görülüyor. Hep beraber barış şarkıları söyleyelim, bu hava hepimizi mutlu ediyor ama gerçekleri görmeye de engel olmamalı.. Aynı gün Kandil’den Karayılan’ın yaptığı açıklama yalnızca Türkiye Kürdistanı için değil, daha önce açıkladıkları gibi “İran-Irak-Türkiye ve Suriye’yi, 4 ülkenin belirli bölgelerini kapsayan bir Kürdistan” hedefiyle bu adımların atıldığını net şekilde ortaya koyuyor.

Tüm Kürdistan için...

Daha önce “Özerk bölge Türkiye’den kopmayacak, her iki bayrak da olacak” denmesine rağmen Kürdistan’ın müjdelendiği bir günde bu sözün tutulmasını, Türk bayrağı olmasını beklemek fazla iyimserliktir.

Karayılan “Eğer egemen devletler hazırsa biz de barışçıl yollarla Kürdistan’ı özgürleştirmeye hazırız. Herkes bilmeli ki PKK savaşa da, barışa da hazırdır. Bu bir mücadele sürecidir, sadece Batı Kürdistan için değil, tüm Kürdistan için önemlidir. Önderliğimiz bu yeni süreçte Kürt sorununun ‘tüm parçalarda’ çözümünü istiyor. 2013 yılı ya savaşla, ya barışla çözüm yılı olacak” demiş.

Kontrol kimde ki?

Görüldüğü gibi terör de değil “savaş” sopası “aba altından” filan değil, açıktan açığa gösteriliyor. Terör örgütünün (daha doğrusu artık kendini şimdiden ‘ayrı bir devlet’ olarak gören örgütün) sopası devletin karşısına dikilmişken barış süreci nasıl olur bilinmez ama bu durumda Hükümet’in hala “silah bıraksınlar, ülkeyi terk etsinler” benzeri, sanki kontrol ondaymış gibi açıklamalar yapmasının anlamı var mıdır?

PKK ve BDP her türlü açıklamayı özgürce yaparken Türkiye’de endişeleri bildirmek “barış sürecine darbe” olarak empoze ediliyor. Umalım da ABD’nin “BOP planı” doğrultusunda Ortadoğu’ya yeni bir şekil verilirken Hükümet sonunda Habur’da olduğu gibi “yanlış yaptık” noktasına gelmesin.

Bir de; PKK en çok 2013’ün sonuna kadar zamandan söz ediyor, Hükümet acaba PKK’nın taleplerini karşılayacağı “yeni anayasayı” gerçekten o sürede bitirebilecek mi? İnsanın aklına geçen referandumda başlayıp seçim sonrası biten “PKK’nın eylemsizlik kararı” geliyor da!

*****


Başbuğ için yasa!

Sokakta, alışverişte, takside karşılaştığım insanların ne düşündüğünü sık sık sorarım, halkın genelde ne düşündüğünü anlamak için fikir verir bana (gerçekçi anket oluyor, tarafsız).. Son günlerde en çok konuşulan konu “terörün bitme umuduyla ilgili gelişmeler” den sonra “Ergenekon davasında savcıların istediği müebbet hapis cezaları”ydı..

Şimdilik her iki konuda da insanlar tepkili görünüyor. İlker Başbuğ ve diğer isimlere yapılan (terör örgütü, darbe vs.) suçlamalarını ise hiç kimse inandırıcı bulmuyor. Örneğin İlker Başbuğ konusunda çok kişi “MİT’çilerin yargılanmaması için nasıl hemen yasa çıkardılarsa Başbuğ, Haberal , diğer milletvekilleri, Fatih Hilmioğlu gibi insanlar için de çıkarabilirler. Madem ki Başbakan da ‘özel yetkili mahkemeler’den şikayet etti bunu neden yapmıyor” düşüncesinde..

Güven kalmadı!

Özel yetkili mahkemelere kimsenin güveni kalmadığı halde, hukuka aykırı bulunarak kaldırıldıkları halde Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılamaya devam etmelerine izin verildiğine göre en azından hukuk böyle işletilebilir.

Başbuğ da aynı şeyi düşünüyor olmalı ki Başbakan’ın “Tarih affetmez” sözünü hatırlatarak “siyasilere ciddi görev düşüyor” demiş.

MİT’e gösterilen yaklaşım neden Genelkurmay eski Başkanı’na gösterilmesin? Bu millete hizmet etmiş insanlar özgürlüklerine kavuşmak için “Öcalan’a çıkarılacak af”fı mı bekleyecekler?