Nazım Hikmet'in 111. yaş günü Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin (NHKM) geleneksel olarak düzenlediği Okuma Tiyatrosun'nda kutlandı. Nazım Oyuncunları, Beyoğlu Ses Tiyatrosu'nda 20.00'da Nazım Hikmet ve Vera Tulyakova'nın birlikte yazdığı Kör Padişah adlı oyunu oynadılar. Yılmaz Onay'ın yönettiği oyunda Metin Coşkun, Cezmi Baskın, Ender Yiğit, Gülsen Tuncer, Levent Ülgen, Mustafa Karatepe, Beyti Engin, Müge Suat Süs, Şirvan Akan, Cansu Fırıncı ve Merve Dağlı 12. kez yapılan Okuma Tiyatrosu'nu canlandırdılar. Oyunun ardından oyunculara plaket takdim edilirken Metin Coşkun, Nazım'ın 111. yaşı için tekrar alkış istedi, NHKM'ye, Ferhan Şensoy ve tiyatrosuna, ışık ekibi ve rejiye teşekkür etti.

img_9916.jpg

img_9869.jpg

img_9873.jpg

img_9902.jpg

NHKM adına gecenin sonunda konuşma yapan Doğan Ergün duygularını şöyle dile getirdi:

“Bugün Nâzım'ın 111'inci doğum günü. Nereye baksanız, kutlamalar, etkinlikler. Burada da, bir okuma tiyatrosu ile anılıyor Nazım. Bir oyunuyla. Ama bir oyun, sadece yazılan metin değildir. Ona sahne üzerinde can veren insanlardır, ışıkçıdır, sesçidir, koreograf, dramaturg... İşte bu etkinliği diğerlerinden ayıran temel şeye buradan bakabiliriz: Nazım'a can vermek. Bu yüzden, bu okuma tiyatrosunun kurucularına, emekçilerine, sürdürücülerine, ayrı bir şükran duyuyoruz. Nazım'a seslerini, nefeslerini de katan insanlar, kavgasını sürdüren insanlar karşısında eğiliyoruz. Ehil ellere, dillere, yüreklere teşekkür ediyoruz. Nazım belki çok yerde anılıyor, evet. Ama burada olduğunu hissediyoruz. Teşekkür ederiz sizlere.

Nazım'ın tiyatroyla ilişkisi üzerinde durmak isterim biraz. Şiir külliyatından pek geri kalmayacak bu alandaki üretkenliği, iki uğraşı arasında ustalık farkını kapatmaya asla elvermese de, oyun yazmaktaki ısrarının, toplumu, sorunları, düşüncelerini daha doğrudan iletmeye yönelik bir çabada, şiirin yetmediği yerlerde devreye girdiğini açık.

Ve tiyatrodan etkilendiğini söylediği öğelerdir, asıl önemli olan. Şiirine, hayatına, komünist kimliğine damgasını vuran şeyin ipucudur.

Eğer tiyatrodan sayılırsa, önce, sünnet düğününde gördüğü Karagöz'ü anımsamaktadır. Ama heralde o zamanlar deve derisi orijinaline uygun üretilmiş fügürleri, onların renkli yansımalarını değil. Karagöz'le Hacivat'ın güldüren muhaverelerini değil. Aklında kalan, ışık kaynağının önünden perdeye vuranve o figürleri oynatan ince sopalardır zihninde yer edern. O sopaları tutan eller.

Aynı düğünde, yine tiyatrodan sayılırsa, meddah da izler. Ondan da aklında kalan, yüzü, jesti, mimiği, taklidi, sopası, hikayesi değildir. Sesidir.

Sopalar, sopayı tutan eller ve ses Onlar olmasa, ne perdeye yansıyacak, ne anlatılanı duyuracak bir gücü var sahne önünün, hikayenin. Asıl yaratıcı, arka planda kalmış olandır.

“Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı'na Zeyi: Milli Gurur” yazısının son sözleri de bu kapsamdadır: Boyaları kahraman tablolar... Ressamı, tuvali, fırçası, paleti, paspartusu değil, bir kahramanlık tablosunu ortaya çıkaran. Ona şeklini rengini veren boyaların kahramanlığı.

Sopa. Ses. Boya. Hamurunu böyle yoğurduğu için, doğumunun 111. yılında bir gurur bayrağımız var. Hep, ihmal edileni, göz almayanı, öne çıkmayanı, ama her şeyi var edeni gözeten bir kimliğin kalıcılığıdır Nazım Hikmet. Vaveylaların, çalımların, yöneticilerin, starların,sahnedeki başrolüne kapılmadan, gerçekle el ele veren ve bu uğurda doğru bildiğini “muteber adam” olmak için söylemekten imtina etmeyen.

Tiyatrodan aklında sopalar ve sopaları tutan eller, meddahtan ses, tablodan boya kalan bir devrimcinin, bir tarih sahnesinde sadece halkı esas alması, her şeyi bu kantara vurmasıdır aslolan. Atılan her adımda gelinen her merhalede, kime hesap vereceğini, kime borçlu olduğunu hiç unutmamıştır Nazım. Kıblesi sabittir.

İşte 111. doğum gününde, bayrağımız, biraz da bu vicdan olup dalgalanmaktadır...”

(soL - İstanbul)