Güzel ülkemin sokaklarında ‘’Sizce FOMO nedir?’’ sorusu sorulsa ve mikrofon dile gelse cevaben oldukça yaratıcı tahminlerin çıkacağı kaçınılmaz olsa gerek J Bu yaratıcılığın kullanım haklarının her daim ülkemin güzel insanlarında saklı kalması dileklerim ile konumuza geçiyorum.

Nedir FOMO?  

‘’Fear of Missing Out’’ ( Gelişmeleri Kaçırma Korkusu). Çağımızın en tehditkar rahatsızlıklarından ve muhtemelen çoğumuz bu hastalığın ya pençesindeyiz ya da pençesine düşmek üzere yol alıyoruz.

Terazinin sanallık dolu kefesinin ağır basmaya ve diğer kefesini havalandırmaya başladığı mevcut zamanımızın öncesi, çok uzak olmayan geçmişimizde, kendim için konuşursam çocukluğumun Antalya’sında (hem doğası, hem insanları ile çok güzel zamanlardı) iletişim ve etkileşimlerimiz çok daha doğal, samimi ve beşeri idi. Sonrasında İnternet çağı başladı. Sosyal medya hesaplarımızı, özel-kurumsal mail adreslerimizi, web sitelerimizi ve sanal pazar üyeliklerimizi edinmeye başladık. Git gide takip ettiğimiz kişi-kurum hesapları artmaya, ilgilerimiz çoğalmaya, alışverişlerimiz boyut değiştirmeye başlamıştı. Sınırsız bir deryada çok çeşitlilik adlı sanal bir girdabın içinde farkında olmadan daha hızlı dönmeye başladık. Tabii bu sürecin her zaman içinde olabilmemizi sağlayan akıllı cihazlarımız avuçlarımızın içinde bizlere güç! verirken. Sonrasında artık terazinin dengesi iyice bozulmuştu. İnternet hayatımızda büyük bir zaman dilimini hapsediyordu. Bir yanımız ‘’İnternet Hayatımız’’ bir yanımız ‘’Geriye Kalan’’. Her an boyut değiştirebiliyorduk. Bizler de yakınlarımızın ve ilgilerimizin sosyal ağlarda neler yaptığını daha da merak eder, takip eder olduk. Daha da fazla ve daha da fazla. Bu sebepten çoğunluk bu mecralarda yer aldıkça bilgi akışı her alanda fazlalaştı ve ne kaçırdığımızı bile bilmeden sürekli bir şeyler kaçırdığımıza dair duygular içimizi kemir kemir kemirdi.

Ek olarak lokasyon bazlı sosyal ağ çeşitliliğide artmaya başlayıp, arkadaşlarınız “@ Kaş – Feciiii Dağıtıyoruz Kanka!” vs. diye ana sayfanıza check-in’i çat diye damgaladığında, iç sesler iyice dürtmeye başladı. Dedi ki “hava sıcak deniz ıslak adam dağıtıyor ben işteyim, ne oluyor ya’’.  Başkalarıyla kıyaslama yapmalar, kendinizi eksik hissettirmeler vs. vs. Paylaşımlarımızın beğenilme sayısı, yorum çeşitliliği kalplerden akan tatmin kabartılarını tüm benliğimize taşımaya başlarken, eklediğimiz fotoğraf ya da check-in beklentimizin altında beğeni ile karşılaştığında aldı bizleri bir üzüntü! Daha çok beğeni, daha çok yorum alma, daha çok takip edilme dürtüsü yani hislerde maksimumizasyon yakalama çabası alışkanlıklara ve enteresan kişilik kırılmalarına yol açmaya başladı. İşte bunlar hep bazı FOMO! kareleri.   

FOMO psikolojik bir vaka! Belirtiler ve Zararlar? Kısaca sosyal ağları sürekli güncelleme iç güdüsü, gündelik işleri aksatacak şekilde sanal ortamda vakit geçirmek, kıskançlık, paranoya, büyüyen göz bebekleri, kalp ritm bozuklukları bla bla bla. Tabii yan etkiler cihazlardan alınan radyasyonlardan (SAR değerleri), wifi bağlantıları ve baz istasyonlarının bedeni tahribatlarından  ve  benzeri diğer zararlardan söz etmeyi bile istemiyorum.

Uzak Kıta da Dijital Detoks Terapi ve Rehabilitasyon Merkezleri açılmaya ve bu çatılar altında ‘’Dijital Detoks Terapisti’’ (Teknoloji kaynaklı stres yaşayanları cihazlarından ayırarak arınmalarına yardımcı olacak analog ortamlar yaratan uzman.) olarak görev yapan kişiler görev almaya başladı. İşin olumlu tarafından bakarsak! yeni bir iş alanı da doğmuş oldu. (İleride hangi mesleği seçeyim diye düşünen öğrenci arkadaşlara bir fikir!) Bir nevi madde bağımlılığı merkezi!!!

Özetle durumun vahametini bir kez de çoğumuzun şahit olduğuna inandığım küçük bir örnekle paylaşmayı isterim. Hayal edelim. Gittiğimiz mekanların masalarında oturan kişilerin zaman zaman bende dahil yemek yerken, sohbet ederken hiç cep telefonları ile ilgilendiklerini görmediniz değil mi?!

Peki ne yapabiliriz? Ailelerimiz ve sevdiklerimiz ile daha çok doğaya gidebilir, temiz hava soluyabiliriz. Yemek yerken sadece yemek yiyebilir, uyurken sadece uyuyabilir, yüzerken su geçirmez cihazlarımızı yanımıza almadan sadece yüzebilir, yorulunca suda sırt üstü yatarak yaz güneşini yüzümüze misafir edebilir bu esnada gökyüzündeki bulutları, kuşları ya da charter uçaklarının alçalışlarını J  izleyebiliriz. Bir masa etrafında birleştiğimizde masadan kalkana kadar sadece birbirimizi dinleyebilir, ruhlarımızı birbirimizin sohbetlerinde ağırlayabiliriz. İnternet kullanımımızı gün içinde sınırlandırarak daha dengeli bir hayatı yaşayabiliriz.

Sonuç olarak yaşam çoğu zaman pek çok kontrastı, ironiyi ve değişkenliği içinde barındıran ve bizlere farklı biçimlerde harmanlar servis eden bir olgu. İnternet pek tabii ki öcü değil. Fazlaca çok olumlu yönü de var. Sadece dengeyi kaçırmayalım derim. Fazla sanallık samimiyeti yok ediyor.

Teknoloji ve Doğal hayatın el ele tutuştuğu nice sağlıklı, huzurlu ve dengeli günlere J

 

Önemli Not:Bu benim ilk yazı denemem. Okuduysanız ilginiz ve zamanınız için can-ı gönülden teşekkür eder, görüşlerinizi beklerim. Bana konu çevresinde genel fikir, görüş ve hislerimden bazı kesitleri sizler ile paylaşma fırsatını veren çocukluğumun özlediğim Antalya’sından arkadaşım güzel yürekli insan Eda Şanlı’ ya ve Bizim Antalya ailesine çok teşekkürler. 

 

Yazarla iletişime geçmek için [email protected]

Ali Nihat Develiler