Zihniyet değişmeden liderin değişmesi hiçbir işe yaramaz

CHP izlediği politikalarla hep  %70lik sağ oyları konsolide etti, oradan bir kıymık bile koparamadı

Bugün CHP ile birlikte sol olma iddiasında bulunan bütün oyları topladığınızda toplam oy oranı % 30’u geçmez.

CHP 1977 seçimlerinde %42 oy aldı. 41 yıldır bu oy oranına bir daha yaklaşamadı.

Neden?

CHP izlediği politikalarla %70’lerde olan sağ seçmen kitlesinin bir arada durmasına hizmet etti, sağ seçmenlerin safları sıklaştırmasına neden oldu.

Nasıl?

Başta türban olmak üzere dini sembolleri düşman hedefler olarak belirleyerek, mesela türbanın ortaya çıktığı alt sınıfların durumu ile ilgilenmek yerine türbanı hedef alarak..

 1970’li yıllardan itibaren türban yoksullar arasında, kentlerin yoksul semtlerinde ortaya çıkmaya başladı. CHP emekçilerin, işçilerin, işsizlerin durumunu dert edecek yerde türbanı dert etti. Açlık sınırında yaşayanların, işsizlerin, sağlık hizmetlerinden yoksun olanların sorunlarına ortak olmadı. Yoksulluğu, işsizliği yaratan kapitalist sisteme dokunmak istemedi.

Acımasız kapitalist sistem insan için, toplum için üretim yapma yerine insanı, toplumu, çevreyi hiçe sayan kar amaçlı üretim yapıyor. İşte yoksulluğu, işsizliği, sağlıksız koşulları kar hırsı ile çalışan bu sistem, kapitalizm yaratıyor.

CHP, keskin Atatürkçüler türbana ve diğer dini sembollere saldırdıkça sağda saflar sıklaşıyordu. Çünkü yoksulların dinden, camiden başka sığınacak yerleri yoktu. İşsiz, yeteri kadar ücret alamayan, yoksul genç kızlar türban ile kimlik sahibi oluyorlardı.

1975’lerden itibaren Erbakan’ın partisi MSP’nin de örgütlü desteği ile türbanlılar hızla çoğalmaya başladı.

CHP, sözde sol, keskin Atatürkçüler türbana siyasi simge teşhisi koydular. Oysa türban yoksul alt kesimlerin genç kızları için bir kimlik, sağ partiler içinse siyasi simgeydi.

Bu tarihten itibaren türban dramı yaşanmaya başladı. Türbanlı kızlar üniversitelere alınmadı, ordu evlerine giremediler. Türbanlılar kamusal alana sokulmadı. Üniversite kapılarında gözyaşları sel oldu.

Sözde Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler Cumhuriyet elden gidiyor diye ayağa kalktılar.

Onlar bağıra dursun kervan yoluna devam etti.  24 Ocak kararları 12 Eylül faşist darbesi ile birlikte hayata geçirilmeye başlandı. Özal ile başlayan dışa açılarak büyüme, doğrusu küresel düzene teslim olma süreci hergün yeni mevziler kazanmaya başladı.
Küreselcilerin devlet sektörünü hedef alıyor, her şeyi özelleştirmeyi amaçlıyorlardı. Artık her şey ticarileşiyordu.

Gelinen aşamada hava hariç her şey metalaşmış bulunuyor.

Her şey satıldı, yetmedi yollar, köprüler kar garantisi ile ihale edildi.

Bu süreç tam 38 yılda tamamlandı. Bu süreçte solun bir kesimi liberalizme alkış tuttu, daha sonra bunlar yetmez ama evetçi oldu.

Küresel sistem önüne çıkan engelleri süpürerek yoluna devam etti.

Küresel sistem Erbakan’a, Baykal’a bile tahammül edemedi.

Erbakan Milli Görüş ile küresel sisteme ayak bağı oluyordu, 28 Şubat süreci ile Erbakan ekarte edildi, yerine Recep Tayyip Erdoğan Milli Görüş Gömleğini çıkardım diyerek talip oldu. Baykal arada bir ulusalcı çıkışları ile küreselcilere ayak bağı oluyordu, o da bir kasetle alaşağı edildi.

Geriye ne kaldı, ordu, önce askerin başına çuval geçirdiler, sonra kumpas davaları ile Ordudaki ulusalcıların belini kırdılar.

Bütün bunlar olup biterken CHP, keskin Atatürkçüler, sözde solcular ya Kürt sorunu ile meşguldüler, ya da Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkma adına dini simgelere uğraşıyorlardı.

Yığınlar, Müslüman kesim açlığı, yokluğu, işsizliği sağlık sorunlarını unutmuş dinini kurtarmanın peşinde AKP’nin arkasında saf tutuyordu. Karşı cephenin saldırıları dinini kurtarmanın peşinde olan yığınları geriletmiyor, her saldırıda dinciler safları sıklaştırıyorlardı.

Küresel baronlar senaryoyu eksiksiz hazırlamışlardı. Kurgu mükemmeldi, CHP, sözde sol, keskin Atatürkçüler küresel sistemin yıkıcılığına, talanına karşı çıkmak, işçinin, emekçinin, yoksulun yanında durmak, hayata sahip çıkma yerine önlerine atılan sembollerle savaşıyorlardı.

Tabi iş bu kadar da kolay olmadı. Küreselciler aşağı sınıflara ufak ufak refahtan pay dağıtıyorlardı.

Bu anlamda AKP 16 yılda sağlıkta, sosyal güvenlikte, emeklilikte önemli adımlar attı. Sağlıkta herkes sağlık güvencesine kavuştu, çeşitli zamanlarda çıkarılan yasalarla nerede ise açlık düzeyinde de olsa emekli maaşı almayan kalmadı.

Bütün bunların yanında AKP yiyecek içecek paketleri dağıtmayı da ihmal etmedi.

Hayatın bütün alanları ticarileşirken, her şey haraç mezat satılırken halka sus payı olarak refahtan pay verilmektedir.

Kapitalizm, 40-50 yıllık krizlerine, kısa sürelerde gerçekleşen krizlerine rağmen hep yenilenerek yoluna devam edebildi. Kapitalizm refah dağıtabildiği sürece devam edecek görünüyor.

Aynı şekilde Türkiye’de her şey piyasalaşırken iktidar refahtan sus payı dağıtabiliyor. Bu durumda muhalefetinde desteği ile AKP 16 yıl iktidarda kalabiliyor, bu gidişle kalmaya da devam edecektir.

Ancak serbest piyasa ekonomisi küresel düzeyde duvara dayanmış görünüyor.

Türkiye’de esas sorun muhalefetin yoklukla malul olmasıdır.

Sonuçtan baktığımızda sanki herkesi kendi rolünü oynamıştır.

Perdenin önünde oynanan oyun başka arkada yürüyen düzen başka.  

CHP küresel baronların yazdığı senaryolarda rol üstlenmeye devam ettiği sürece oyu %25’lerde sürünecektir.

CHP’de lider değişimi hiçbir işe yaramaz zihniyet değişmedikçe.

Türkiye’nin aydınlık insanları her şeyi sil baştan düşünmeli, başka bir dünya için, yeni başlangıçlar için adım atmalıdır.