Başlığı yazarken sinirim bozuldu gülmeye başladım, korkmaları çok doğal çünkü, korkmayan kimse kaldı mı? Hatta onlar en çok korkanların başında gelseler yeridir, kaç profesöre neler çektirildi bu ülkede.. Hala cezaevi veya hastane köşelerinde “kanıtlanamayan iddialarla” cefa çektirilen torun torba sahibi bilim adamları var.

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Faruk Birtek gerçekten de AKP’yi ilk iktidara geldikleri yıllarda, aslında yoğun baskıları ortaya çıkana kadar uzun bir süre desteklemişti. Gazete ve TV röportajlarında bu desteği açıkça görmek hep mümkündü..Dün Vatan’da Mine Şenocaklı röportajında söylediklerini okuyunca ‘eğer o da baskılardan bu kadar rahatsız hale geldiyse daha ne olsun’ diye düşündüm.

İSPATLA BAKALIM İDDİAYI

Özellikle her kesimden çok kişiden aynen benzerini duyduğum şu sözler Türkiye’nin en önde gelen üniversitelerinden birinde “sosyoloji bölüm başkanlığı” görevini yapmış bir bilim adamı için, aslında aynı duyguları hisseden her bilim adamı için ve tabii ülke adına ne kadar acıdır: “Korkuyorum, endişeliyim, güvenmiyorum.. Bu beyanatı verirken de korkuyorum. Çünkü ne olacağını bilmiyorum. Polis gelip evi basabilir, kafasına uygun bir şey bulabilir. Ben böyle biri değildim. Bugün ‘korkan bir modern’ oldum.”

Prof Birtek üzülmesin, “daha önce böyle olmayan” o kadar çok kişi bugün konuşmaktan korkar halde ki.. Hatta bunların büyük bir kısmı, sözlerine kızıldığı için evinde, işyerinde arama yapılsa “polisin kafasına göre bir şey bulacağından” değil, “polisin ararken eşyalar arasına veya telefon kayıtları arasına bir şeyler eklemesinden” korkuyor. Zira Başbakan Erdoğan’ın “iddia eden ispat etmekle mükelleftir” sözü sadece kendisi ve iktidar partisiyle sınırlı, onlar dışında birine karşı ortaya atılan en anlamsız iddia, hatta imzasız ihbar mektuplarıyla gönderilenler için bile, ‘suçlanan kişiden aksini ispatlaması’ bekleniyor.. Bu olayları, şikayetleri her gün haberlerde duymadık mı, duymuyor muyuz?

Ve işte bu nedenle de maalesef artık hiç kimse “vatandaşların en çok güvenmesi gereken emniyet gücünden, kendi polisinden bile korkup titrediği”, buna rağmen polise giderek daha fazla yetki verilen bir ülkede demokrasi, hak, hukuk olduğunu iddia edemez.

Faruk Birtek; bugün hükümete gösterilen tepkilerden, yargının ve tüm önemli kurumların nasıl bağımlı hale geldiğine, TÜSİAD-Hükümet ilişkilerinden, halk protestolarının nedenlerine kadar her konuda son derece gerçekçi ve yol gösteren açıklamalar yapmış. Bence en önce iktidar partisinin okuması gereken bir röportaj, dikkatle inceleseler iyi olur.

***


Yaptığımı yapma, dediğimi yap!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç yine konuşmuş. Zaten devamlı konuşuyor ve konuştukça hata yaptığı için de hep yazılıyor (yoksa bu da bir ‘gündemde kalma taktiği’ mi? Hani ‘yutan nasılsa yutuyor’ gibi..) Bu kez demiş ki: “Siyasi parti başkanları ve tüm siyasetçiler nezaketli olmalı, kişilik haklarına saygılı, edepli olmalı. Kılıçdaroğlu bunu bilsin.”

İnanın bana bu çelişkilerden bir siyasi tiyatro oyunu çıkarılabilir. Önceki konuşmasında bir yandan “çağdaş düşünen insanlarla içki ve seksi” yan yana getirecek kadar ölçüden uzak laflar etmiş, bir yandan “hukuk devletinde ölçüsüzlük olmaz” demişti. Şimdi de; Başbakan “Kılıçdaroğlu’nun Hizbullah’la ilgili sözlerine karşılık” CHP Liderine “densiz, namert, terbiyesiz” dememiş gibi.. Arınç da yukardaki konuşmasında “nezaketli, saygılı, edepli ol” sözleriyle Kılıçdaroğlu’nun “bunlarıntam tersi olduğunu” iddia etmemiş gibi dönüp başkasına kural öğretiyor.

Ne demeli, bu işin çivisi çıktı artık! Hepsi millete çok kötü örnek oluyorlar.

***


Bir büyük aktörü izlemek!

Gencay Gürün’ün uzun tiyatro deneyimi, titizliği ve ayları alan bir arayışla oyunlarını nasıl hazırladığını, gerektiğinde Broadway, Covent Garden gibi tiyatro merkezlerindeki en iyi oyunları izlemeye koştuğunu (benimle gittiği bile olmuştur) yakından izlediğim için Tiyatro İstanbul’daki oyunlarını kaçırmam.

Noel Coward’ın 1930’larda yazdığı ve daha sonra başrollerini Laurence Olivier, Elizabeth Taylor, Richard Burton gibi dev sanatçıların oynadığı “Özel Hayatlar”ı da 18 Ocak galasında izledim. Hemen ertesi gün büyük gazetelerin manşetlerinde çıkması, birçok köşede ve TV programlarında anlatılması üzerine yazmak için biraz bekledim. Açıkçası, oyunun daha çok Hande Ataizi’nin seksi fotoğrafları ve “sıcak sahneler” diye verilen aşk sahneleri ile gündeme getirilmesi yazmayı zorlaştırıyordu ama bence bu biraz haksızlık oldu.

KAYAK KIYAFETİ Mİ GİYSELERDİ?

Evet, dekolte yatak kıyafetleri ve aşk sahneleri var ama sonuçta bu “balayındaki çiftleri anlatan” bir oyun ve adı üstünde “özel hayat”la ilgili.. Peki balayında bir çifti evlerinin odasında kayak kıyafeti veya sokak kıyafetiyle mi göstereceksiniz?. Gencay Gürün başka sanatçılarla uzun görüşmeler sonunda Hande Ataizi’nde karar kıldı ve doğrusu diğer eleştirileri bilemem- o da rolünün hakkını veriyor. Daha ilk sahnede Angelina Jolie’nin “Turist” filmindeki beyaz tuvaleti ile saçlarını çok andıran bir görüntüyle çıkıp oyuna başladığında bile rahatlığı göze çarpıyor.

CİHAN ÜNAL’I İZLEME KEYFİ

Burada hak ettiği başarıyı elde etmiş olan genç modacı Tuvana Büyükçınar’ın hazırladığı kostümlerin hepsinin kusursuz bir zevki ve kaliteyi yansıttığını söylemeden geçemeyeceğim. Oyunculukta asıl başarı ise kesinlikle yılların sanatçısı Cihan Ünal’a ait. Hıncal Uluç’un da dediği gibi “4. Murat”tan, gay bir dans hocasına ve bu oyundaki “aşık ama huysuz koca”ya kadar oynadığı “birbirinden tümüyle farklı” onlarca rolün her birinde müthiş başarılara imza atan bu değerli sanatçıyı sahnede, üstelik kendi yönettiği bir oyunda izlemek büyük zevk..

İşinde o kadar iyi ki onun karşısında oynayıp da başarısız olmak zaten mümkün değil. Bu nedenle, son yıllarda yanlış olaylarla gündeme gelen Hande Ataizi de “imajını düzeltmek için” büyük bir şans yakaladığını unutmamalı ve bu şansın kıymetini bilmeli. Tiyatroseverlerin sıkılmadan izleyecekleri bir oyun “Özel Hayatlar” bence..