Türkiye’nin Suriye’nin Kürt bölgesi ile yani Rojava ile 120 kilometrelik bir sınırı var; Türkiye tarafında Nusaybin-Ceylanpınar arası, Rojava tarafında Kamışlı-Serekaniye arası. 

Kobani ile Afrin arası ise El Kaide yönetiminde.

Bu oluşumda hiç şüphesiz Türkiye’nin dış ve iç politikasının etkisi çok büyük.  AKP hükümeti Suriye iç savaşında Esad yönetimine karşı Özgür Suriye ordusunu destekledi ve müdahaleci, savaş yanlısı bir politika izledi. Esad yönetimi Türkiye’nin bu politikasına karşı Rojava bölgesini PYD’ye terk etmekle cevap verdi.  Böylece Türkiye daha savaşın başında Rojava’nın PYD yönetimine geçmesini provoke ederek ciddi hata yaptı.

Hükümet ikinci hatayı iç politika hesapları ile yaptı. Barış sürecinde samimi olmadığı halde PKK ile anlaştı .  Barış süreci hükümetin seçimlere yönelik bir hesabıydı. Hükümet Barış Süreci ile “akan kanı durdurduk” gibi güçlü bir argümanı ele geçirdiğini düşündü. Halen başbakan miting meydanlarında bu argümanı ustaca kullanıyor, hükümetin barıştan yana olduğunu söylüyor ve muhalefeti akan kanın durmasından rahatsız olmakla suçluyor. PKK ise Barış Süreci ile Rojava’da PYD’ye yardım etme fırsatını yakalamakla mutlu.. Kısaca süreçten hem hükümet mutlu ve hem de PKK.. Her ikisinin de süreçten beklentileri farklı ancak iki taraf da süreçten beklediğini elde etmiş görünüyor; hükümet “akan kanı durdurduk” gibi güçlü bir iç politika malzemesi elde ederken PKK’de kendi ifadeleri ile Rojava Devrimini hızlandırma, Rojava’da PYD iktidarını sağlamakla beklediğini elde etmiş oluyor.

Rojava’da PYD güçlerine karşı El kaide savaşmaktadır. Hükümet kimilerine göre açıkça, kimilerine göre örtülü olarak PYD-El Kaide savaşında El Kaide’yi desteklemektedir.

Bu olaylarda yaman bir çelişki var; Rojava’ya yardımları organize eden BDP belediyeleri bu yardımları Türkiye Kızılay’ı vasıtasıyla göndermektedirler. Türkiye bir taraftan Rojava’da bir Kürt yönetimi kurulmasına sözde karşı çıkarken diğer tarafta Türkiye’den Kürtlere giden yardımlara kolaylık sağlamaktadır.

Türkiye’nin 120 kilometrelik sınırı delik deşik olmuştur. Bölgede mayınlı olduğu sanılan alanlar gerçekte mayından temizlenmiş, sınırın her iki bölgesinde yaşayanlar rahatlıkla bu sınırdan geçiş yapabilmektedirler. Bölgeyi gezen gazeteci Cengiz Çandar bu durumu şöyle anlatıyor:

“Rojava’daki çatışmalar, Türkiye’nin Kürt gençlerini mıknatıs gibi kendine çeken bir etki doğuruyor.
Sınırın delik deşikliğinin somut görüntülerine de Nusaybin’de tanık oldum. . Nusaybin’in en önemli mahallelerinden biri olan Mor Yakup Mahallesi’nde yol, Kamışlı’yı Nusaybin’den ayıran tel örgüye paralel biçimde uzanıyor. Tel örgü yer yer parçalanmış. Arada 200-300 metre enindeki boş alanın mayınlı olduğu varsayılıyor ama orada otlayan inekleri gösteren Nusaybinli dostlardan biri, “Sığır ağırlığı altında patlamayan mayın nasıl olursa” diyecek oluyor; bir diğeri sözünü kesiyor: “Oynamak için oraya giren Nusaybin’in çocukları mayınları temizledi.”

Barış Sürecinde sınır dışına çekilen 3000 PKK’linin Rojava’da olduğu biliniyor. Bu 3000 PKK’lini yanı sıra Türkiye tarafından Kürt gençlerinde savaşa yoğun bir biçimde katıldığı anlaşılıyor.

Bütün bunlardan hükümetin Barış Süreci ve Suriye politikası ile bir çelişkiler yumağında yuvarlandığı anlaşılıyor. Barış Süreci şimdilik hem PKK için ve hem de hükümet için ikincil bir öneme haiz, tarafların birincil hedefleri bu aşamada tamamen farklı.

BDP, Öcalan ve Kandil Barış Sürecinde hükümetin iç politikada adım atmamasından daha çok Türkiye’nin Suriye Politikası ile ilgilidir. Her ne kadar Kandil hükümet 2. Aşamayı başlatmadı gerekçesi ile sürecin durduğunu söylese de bu açıklamaya hemen ilave ediliyor:

“Kandilin bu kararı çatışmaların başlayacağı anlamına gelmez..”

Diğer yandan, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş Suriye’deki gelişmelerin Kürt sorununa barışçıl çözüm sürecini ‘Henüz tıkayacak boyuta gelmese de’ o tehlikeye yaklaştığını, bu nedenle AK Parti hükümetini ‘uyardıklarını’ söylemektedir.

BDP ve Kandil Türkiye’nin Suriye muhalefetine, El Kaide’ye, verdiği destekten rahatsızdır. Bu aşamada PKK’nin hedefi Rojava’da Kürt yönetimini kurmak ve bu yönetimin tanınmasını sağlamaktır. Kürt kanadı bu konuda başarılıdır, hükümet ise çelişkiler içinde yuvarlanmaktadır.

İç politikaya yönelik olarak hükümet son derece başarılı

Demokratikleşme paketi ile Kürtlerin temel beklentileri olan ana dilde eğitim ve yerel özerklik talepleri karşılanmayacak.  Buna karşın demokratikleşme paketinde başta Kürt halkı olmak üzere birçok kesimi rahatlatacak, seçimlerde hükümete oy kazandıracak düzenlemeler var. Mesala yerleşim yerlerinin eski isimlerinin iadesi. Bu konu sadece Kürtleri ilgilendiren bir konu değildir. Karadeniz bölgesi ve başka bölgeler için de önemlidir. Karadeniz Bölgesinde bir çok yerleşim yerinin ismi değiştirilmiştir. Bundan bırakınız nüfus cüzdanında eski yerleşim yerinin adı yazılanları sonraki kuşaklar da rahatsızdır. Bu nedenle paketteki bu değişiklik birçok kesimde memnuniyet yaratacaktır. Bunun gibi cemevlerinin inanç merkezi olması,  alevi din adamlarına maaş bağlanması gibi düzenlemeler hükümete oy getirecek düzenlemelerdir.  Basına yansıdığı kadarı ile Demokratikleşme paketinde yer alacak konular:

  *Ruhban okulunun tekrar açılması

*Yerleşim yerlerine eski isimlerinin iadesi

*İsteyen dükkanına Kürtçe tabela asabilecek.

*Kamuda kılık kıyafet serbestisi

*Aleviler'le ilgili düzenleme

*Cemevleri inanç merkezi ilan edilecek

*Kamuda devletten vatandaşa ana dilde hizmet sunulacak.

*28 Şubat ile ilgili düzenlemeler

*Suça karışmış PKK'lılar eve dönecek.

*Nefret suçlarına ağır cezalar geliyor.

*Yasal düzenleme ile KCK'lılar serbest kalıyor.

*Baraj altında kalan partilere hazine yardımı yapılacak.

*Özel okulda Kürtçe eğitim serbest olacak.

Bütün bu düzenlemeler seçimlerde hükümete oy kazandıracak düzenlemelerdir.

Görüldüğü gibi hükümetin bütün hesapları seçimlere yöneliktir.  Demokratikleşme paketinde hükümete oy kaybettirecek anadilde eğitim, özerklik gibi düzenlemelere yer verilmezken birçok kesimi rahatlatacak düzenlemelere yer verilmektedir. Böylece hükümetin neden Suriye politikasında bir çelişki yumağının içerisinde yuvarlandığı da açığa çıkmış oluyor. Hükümet dış politikasını iç politik hesaplara mahkûm etmiştir.

Türkiye’nin demokratikleşmesi, doğal haklarına kavuşması çok güzel, ancak toplumu rahatlatacak bu düzenlemelerin inançlar ve etnik kesimler arasında çatışmaya yol açması tasvip edilemez. Diğer yandan muhalefetin adil olmayan yargılamalarla sindirilmeye çalışılması, bunun için yargıya talimat verecek şekilde açıklamalar yapılması, uzun tutukluluk konusunda önlem alınmaması, demokratikleşme paketi ile getirilecek örtülü affın tek taraflı olması geleceğe yönelik kaygıları artırmaktadır.

Hükümetin her şeyi seçimlere endekslemesi Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarını tehlikeye atmaktadır.